Ana Sayfa YAZARLAR-YENİ Yargıtay İçtihatları Işığında Sürpriz Karar Yasağı

Yargıtay İçtihatları Işığında Sürpriz Karar Yasağı

599
0

Avukat Şükran Gizem Keskin

g.keskin@ozgunlaw.com


6100 sayılı HMK’nın kabulünden sonra, belirsiz alacak davasının uygulamasında Yargıtay içtihatlarının istikrarsızlığı gerek doktrini gerek uygulamayı fazlasıyla meşgul etmiştir. Özellikle iş hukuku yargılamasında Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ve 22. Hukuk Dairesi’nin iş davalarının belirsiz alacak davası şeklinde açılıp açılmayacağına ilişkin vermiş olduğu birbirine zıt kararlar uygulamada ortak bir içtihat oluşturulamamasına sebebiyet vermekteydi. Bahsedilen 9. ve 22. Yargıtay Hukuk Dairelerinin birleşmesiyle birlikte Yargıtay, belirsiz alacak davasının iş hukukundan kaynaklı her türlü talebe konu olmayacağına ilişkin çığır açıcı, emsal niteliğinde karar vermiştir. Aynı zamanda halen derdest olan davalarda bu içtihatın nasıl uygulanacağına ilişkin “sürpriz karar yasağından” bahsedilmiştir. Türk Hukukunda önemli bir yere sahip olmakla birlikte derdest davalar ve yeni açılacak davalar açısından önem taşıdığından bu konu makalenin konusunu oluşturacaktır.

Sürpriz Karar Yasağı; yargılamanın adil ve hakkaniyete uygun şekilde yürütülmesi durumunda tarafların öngöremedikleri bir kararla karşılaşmamalarını ifade eder. Ancak bu yasak hukukun gelişimine ve yeni şartlara uyarlanmasına engel olacak mutlak bir yasak olarak anlaşılmamalıdır. Keza yerleşik içtihatlara rağmen, o içtihatlarda belirtilenin aksine gerekçelerle dava açılması o içtihatları değiştirme iddiası ve çabasından kaynaklıdır. [1]

Adil yargılanma hakkı ile hukuki dinlenilme hakkının zedelenmesini önlemek açısından tarafların umulmadık ve öngöremediği, beklenmedik olarak nitelendirebileceği sürpriz kararların doğmasını engellemek için sürpriz karar yasağı içtihat edilmiştir. Çünkü AİHM ve Anayasa Mahkemesinin bu konudaki görüşü de birbiriyle uyuşmayan ve çatışan mahkeme kararlarının yargı sistemini ve hukuki güven ilkesini zedelediğinden hukuki belirlilik ilkesi gereğince içtihat edilen kararların bilinebilir, öngörülebilir nitelikte olması gerektiği yönündedir.

Yerleşik yargı kararlarına güvenerek dava açılması ve bu güvenin zedelenmesi, hukuk devletine olan güveni azaltacaktır. Çünkü, dava açarak hak arayanlar, mahkemelerin ve içtihat mercii olan yüksek yargı organlarının o hukuk kurallarını nasıl yorumladığı ve uyguladığına güvenerek dava açar ve hak arayışına girerler. [2] İçtihat ve yerleşik uygulama değişmedikçe de açacakları davanın sonucunu da öngörebilir ve bilinebilirdir.

Keza yargı organları özellikle de içtihat makamı olan üst merciiler, yerleşik kararlarından dönecekler veya değiştirecekleri zaman bunun önceden bilinmesi ve gerekçesinin ortaya konulması temel haklar bakımından önem arz etmektedir. Çünkü hukukî belirlilik, hukukî güven, adil yargılanma, hukukî dinlenilme hakkı gibi temel hak ve ilkeler bakımından gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gerekse Anayasa Mahkemesinin açısından önemli olup kararları da bu yöndedir:

Hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesi, hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte ve kamunun mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine güveni azaltarak, yargısal bir belirsizliğe yol açabilir (AİHM, …ve …/Türkiye, B. No: 13279/05, 20.10.2011, § 57).

Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde Devlete güven duyabilmesini, Devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise, yalnızca yasal belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği ifade etmektedir. Yasal düzenlemeye dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla, mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Hukuki belirlilik ilkesinde asıl olan, bir hukuk normunun uygulanmasıyla ortaya çıkacak sonuçların o hukuk düzeninde öngörülebilir olmasıdır (AYM, 23.12.2015, 15-118).

Ancak önemle belirtmek gerekir ki her içtihat değişikliği sürpriz karar olarak nitelendirilemeyecektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus mevcut olan yerleşik ve istikrar kazanmış içtihatlara aykırılık teşkil edecek şekilde yepyeni bir karar oluşup oluşmadığıdır. Derdest devam eden bir davada açıklama ve hazırlık imkânı tanınmadan, bu içtihatlardan dönülerek davanın aleyhe olacak şekilde kabulü veya reddi kararı sürpriz karar olarak nitelendirilecektir.

Farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış olması tek başına, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmez Değişik yönlerde kararlar verilmesi ihtimali, Yargıtay ve Danıştay gibi çeşitli yüksek mahkemelerden oluşan yargı sistemimizin kaçınılmaz bir özelliği olarak kabul edilmelidir. Diğer yandan, bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmez. Mahkeme içtihatlarındaki değişme yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta olup, böyle bir değişiklik özü itibarıyla, önceki çözümün tatminkâr bulunmaması anlamına gelir. Ancak, aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması halinde, mahkemelerce, bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi gerekmektedir. Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rol tam da yargı kararlarında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla birlikte, yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi, bazı hallerde içtihadın müstakar hale gelmesinin belirli bir zamana ihtiyaç duyacağı açıktır. (AYM, 06.01.2015, B. No: 2013/6932).

Yani alıntı yapılan karardan da görüleceği üzere bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği anlamında değildir. Hak arayışı içerisinde olup dava açan tarafın davaya her ne kadar hazırlık yapmış olursa olsun yargılamanın seyri neticesinde ve mahkemenin konuya ilişkin haklı ve ikna edici gerekçeleriyle aleyhe karar çıkarabileceğidir. Mesela, yargılama sonunda mahkeme, gerçekten kanunda yeri olan bir hükme dayanarak karar vermiş veya üzerinde durulmayan doğru bir hukukî gerekçe oluşturursa, taraflar bu kararı beklemez ve öngöremezse de hukuken sürpriz sayılacak bir durum oluşmamıştır.

“… Yerel Mahkeme Kararı’nda, aynı konu hakkında verilen Kararlar’ın 22. Hukuk Dairesi tarafından onandığı, somut olaya ilişkin verilen aynı tür Karar’ın bozulması halinde hukuki güvenilirliğin zedeleneceği, bu durumun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “Sürpriz Karar Verme Yasağı” çerçevesinde kalacağı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesi’nde düzenlenen Adil Yargılanma Hakkı’na aykırılık teşkil edeceği ileri sürülmüş ise de; zaman zaman Yargıtay Kararları’nda maddi hatalara rastlanmakta, yine aynı kararlarda maddi hatanın taraflardan birisi lehine usuli kazanılmış hak bahşetmeyeceği vurgulanmaktadır. Mahkeme Kararları’nda eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması, Adil Yargılanma Hakkı’nın ihlâli sonucunu doğurur. Yargı organları, her iki tarafın iddia ve savunmaları ile delillerini değerlendirip, hangi maddî ve hukukî sebeplerle karar verdiklerini gerekçelerine yansıtmalıdırlar. Ortaya çıkacak Karar; hukukun genel ilkelerine, mevzuata ve yerleşik içtihatlara tamamen aykırı ve sürpriz sayılacak nitelikte olmamalıdır. Bu durum Yerel Mahkeme Kararı’nda de değinildiği üzere “Sürpriz Karar Yasağı” olarak da ifade edilmektedir. Ne var ki mevzuata aykırı olan veya bir Kanun normunun unutularak hatalı şekilde verilen Karar’dan dönülmesi Sürpriz Karar olarak değerlendirilemez. Kısaca, sürpriz bir Karar’dan dönülmesi sürpriz olarak kabul edilemez. Aksi takdirde her içtihat değişikliğinin salt bu nedenle Sürpriz Karar olarak değerlendirilmesi gerekir. Sürpriz olan husus, Karar’ın sonuç değil, gerekçe kısmıyla ilgilidir. Hukuka ve Kanun’a aykırılık teşkil eden veya hakkaniyete uygun olmayan Kararlar emsal gösterilemez. …” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2015/1965 E., 2015/1849 K., 30.09.2015 – Muhalefet Şerhi)

Buna bağlı olarak Yargıtay önceki içtihattan döndüğü için önceki istikrarlı kararlara güvenerek hak arayışına giren tarafların güvenini zedelemeyecek bir yol izlemiş ve önceki içtihat dönemine ilişkin verilen kararların o döneme göre değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

“… Dairemiz’in Belirsiz Alacak Davası ile ilgili yukarıda belirtilen yeni ilkelerinin hemen uygulamaya konulması, Daire’nin önceki görüşüne güvenerek dava açanlar yönünden hukuki güvenlik, hukuki belirlilik, hukuki öngörülebilirlik ve Sürpriz Karar Yasağı İlkeleri’nin ihlaline yol açacaktır. Bu sebeple; benimsenen yeni görüşün Yargıtay Kararları Dergisi ya da başkaca yollarla duyurulmasından itibaren makul bir süre sonra uygulamaya konulması, Daire’nin görüşüne güvenilerek açılan davalarda ise, önceki uygulamaya devam edilmesi uygun görülmüştür. Somut uyuşmazlıkta; davacı tarafça Belirsiz Alacak Davası açılmıştır. Ancak yukarıda açıklandığı üzere; Dairemiz tarafından daha önce verilen Kararlar’da hukuki yarar yokluğu sebebiyle dava şartı yokluğuna bağlı davanın reddi kararları verilmediğinden Daire’nin önceki görüşüne güvenilerek Belirsiz Alacak Davası şeklinde açılan bu davada belirtilen husus bozma nedeni yapılmamıştır. …” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2017/16339 E., 2020/7549 K., 14.09.2020)

“… Hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri ve Sürpriz Karar Verme Yasağı gereği birleşme tarihinden önce yukarıda belirtilen esasları dikkate alan ilk Karar’ın Yargıtay Kararları Dergisi veya başkaca yolla yayını tarihinden sonra açılan davalarda belirtilen ilkeler uygulanacaktır. Başka bir anlatımla; açıklanan Karar’ın yayınından önce açılan davalarda her iki Daire görev alanına giren bölgelerde verilen Kararlar bakımından Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin önceki uygulamalarına devam edilecektir. …” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2016/26476 E., 2020/7547 K., 14.09.2020)

Ancak davanın açıldığı ve kararın verildiği tarihte içtihada esas olan hukuk kuralları değişmişi kaldırılmış veya içtihadı etkileyecek hususlar oluşmuş ise ve buna rağmen yine de eski içtihat esas alınarak dava açılmış veya karar verilmişse aynı şeyden söz edilemeyecektir. Çünkü artık eski içtihadı sürdürmenin dayanağının kalmadığı önceden bilinecek ve öngörülebilecek durumdadır.

Av. Ş. Gizem Keskin

Kaynakça:

1. Prof. Dr. Muhammet Özekes – Gerçek Bir İçtihat: 9. Hukuk Dairesi’nin Belirsiz Alacak ve Sürpriz Karar Yasağıyla İlgili Emsal Kararı

2. Belirsiz Alacak Davasının İş Hukukunda Uygulaması, Özel Sayı: Prof. Dr. Polat Soyer’e Armağan, 2013, Basım Yılı: 2014, s. 933-968

3. Özekes M., Anayasa Mahkemesinin Kararı Karşısında Kısmî Dava ile Belirsiz Alacak Davası Arasındaki Sınırın Belirlenmesi Sorunu


Kaynak: Av. Şükran Gizem KESKİN – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

İpotekli Alacak ve Temlik Kavramları

Ceza Yargılamasında Mağdurun Zararının Giderilmesi

Önceki İçerikAnonim Şirketlerde Genel Kurul Kararının İptali Şartları
Sonraki İçerikGelişen Teknoloji İle Yapay Zekanın Fikri Mülkiyet Haklarına Etkisi

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz