Ana Sayfa Vergi Oyunculuk yapan küçük çocuk için tesis ettirilen mükellefiyet için faturalar küçük çocuk...

    Oyunculuk yapan küçük çocuk için tesis ettirilen mükellefiyet için faturalar küçük çocuk adına alınmalıdır

    208
    0

    Reşit olmayan kişiye serbest meslek erbabı olarak(oyunculuk) mükellefiyet tesis ettirdik. Vasisi olan annesi harcamaların faturalarını kendi adına kestiriyor. Bunlar gider olarak indirim konusu yapılabilir mi?

    Alış belgeleri ve e-smm reşit olmayan kişi adına düzenlenecek. Beyannameleri ise anne çocuğu adına verecek. Anne adına düzenlenen belgeler defter yazılamaz.


    Özelge: Küçüklerin Basit Usul mükellefiyeti hak.

    T.C.

    GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

    MALATYA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

    Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü

    Sayı

    :

    B.07.1.GİB.4.44.15.01-GVK-2012/1-19

    24/04/2012

    Konu

    :

    Küçüklerin Basit Usul mükellefiyeti

    İlgide kayıtlı özelge talep formunda, 9 yaşındaki oğlunuz … adına çay ocağı işletmek üzere basit usulde mükellef olmak için noterden aldığınız muvafakatname ile vergi dairesine müracaatta bulunduğunuz, ancak vergi dairesince basit usulde mükellef olamayacağınızın ifade edildiği belirtilerek, 9 yaşındaki oğlunuz adına çay ocağı faaliyetinden dolayı basit usul mükellefiyeti açılıp açılamayacağı hususunda Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.

    Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3 ncü maddesinin  (B)  bendinde,

    ”Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.

    Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.

    İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan  bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti  bunu iddia eden tarafa aittir.” hükmü yer almaktadır.

    Aynı Kanunun 9 uncu maddesinde mükellefiyet ve vergi sorumluluğu için kanuni ehliyetin gerekli olmadığı, 10 uncu maddesinde ise, tüzelkişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzelkişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği hükmü yer almaktadır.

    Öte yandan, Otomasyonlu Vergi Daireleri İşlem Yönergesinin 7 nci maddesinde işe başlamada aranacak belgeler açıklanmış olup, bildirimlerin “İşe Başlama/Bırakma Bildirimi” ile yapılacağı belirtildikten sonra, işe başlama bildirimi ekinde ibraz edilecek belgeler sayılmıştır. Aynı Yönergenin 8/8 numaralı bendinde; “Vergi kimlik numarası alınacak mükellefin reşit olmaması veya kısıtlı olması durumunda, bildirim çocuk veya kısıtlı adına düzenlenerek veli veya vasi tarafından imzalanır. Vergi kimlik numarası çocuk veya kısıtlı adına alınır.” denilmektedir.

    Diğer taraftan, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinde, her türlü ticari ve sınaî faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu belirtildikten sonra, ticari kazancın, Vergi Usul Kanunu hükümlerine ve Gelir Vergisi Kanununda yazılı gerçek (bilanço veya işletme hesabı esası) veya basit usullere göre tespit edileceği hükme bağlanmıştır.

    Aynı Kanunun 46 ncı maddesinin birinci fıkrasında, ”47 ve 48 inci maddelerde yazılı şartları topluca haiz olanların ticari kazançları basit usulde tespit olunur.” hükmü yer almakta olup, maddenin son fıkrasında,  “…Herhangi bir şekilde gerçek usulde vergilendirilecek olanlar ve gerçek usulde vergilendirilen mükellefler, bir daha hiç bir şekilde basit usule dönemezler. Bu kişilerin aynı türden iş yapan eş ve çocukları da bu faaliyetleri nedeniyle basit usulden yararlanamazlar.” hükmüne yer verilmiştir.

    Aynı Kanunun “Basit Usule Tabi Olmanın Genel Şartları” başlıklı 47 nci maddesinin 1 numaralı fıkrasında ” Kendi işinde bilfiil çalışmak veya bulunmak (işinde yardımcı işçi ve çırak kullanmak, seyahat, hastalık, ihtiyarlık, askerlik, tutukluluk ve hükümlülük gibi zaruri ayrılmalar dolayısıyla geçici olarak bilfiil işinin başında bulunmamak bu şartı bozmaz. Ölüm halinde iş sahibinin dul eşi veya küçük çocukları namına işe devam olunduğu takdirde, bunların bilfiil işin başında bulunup bulunmamalarına bakılmaz.) ” hükmü yer almaktadır.

    Ayrıca, hakkınızda yapılan sicil sorgulamasında … Vergi Dairesi Müdürlüğü’nde 2000-2003 yılları arasında “Tüp Gaz Perakende Ticareti” faaliyetiniz nedeniyle, gerçek usul gelir vergisi mükellefiyetinizin olduğu  tespit edilmiştir.

                Bu açıklamalar uyarınca, oğlunuz …’ın yaşının küçük olması sebebiyle muvafakatname ile iş ve işlemlerini onun adına velisi olarak sizin yürütmeniz mümkün olup, oğlunuzun Gelir Vergisi Kanununun 47 nci maddesinde yer alan  “işin başında bilfiil bulunma” şartını ihlal etmesi nedeniyle, gerçek usulde vergilendirilmesi gerekmektedir.


    Özelge: Ölüm halinde faaliyete devam eden engelli mirasçıların vergisel yükümlülükleri hak.

    T.C.
    GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
     İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
    (Mükellef hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

    Sayı

    :

    62030549-120[37-2016/968]-862822

    27.09.2018

    Konu

    :

    Ölüm halinde faaliyete devam eden engelli mirasçıların vergisel yükümlülükleri.

    İlgi

    :

    21/11/2016 tarih ve 1179938 evrak kayıt numaralı özelge talep formunuz.

    İlgide kayıtlı özelge talep formu ekindeki dilekçede, eşinizin 02/07/2012 tarihinde vefat ettiği, vasisi olduğunuz  2 zihinsel engelli oğlunuzun bulunduğu, eşinizden dolayı ticari taksi işletmeciliği işinin devam etmesi nedeniyle çocuklarınızın da vergi mükellefi olduğu ancak; yalnızca şahsınızın  mükellef olmasının mümkün olup olmadığı hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmaktadır.

    Konu ile ilgili olarak Şişli Vergi Dairesi Müdürlüğünden alınan 15/12/2016 tarih ve 37657 sayılı yazıda, …………….……..’ın 02/07/2012 tarihinde vefat ettiği, tarafınızca ………………….. ve ……………………….’ın vasisi olarak 05/12/2012 tarih ve 86680, 86683, 86686. sayılı işe başlama bildiriminize istinaden ………………… vergi kimlik numarası ile ………………… adına, …………………. vergi kimlik numarası ile …………..…..… adına 02/07/2012 tarihinden itibaren taksi ile yolcu taşımacılığı faaliyeti ile ilgili olarak m..ükellefiyet tesis edildiği, şahsınızın da vefat öncesi dönemde farklı faaliyet konusuyla gelir vergisi mükellefiyeti bulunduğu, 02/07/2012 tarihi itibariyle de şahsınız, ………..……… ve …………………. adına adi ortaklık tesis edildiği anlaşılmış olup; Başkanlığımız görüşü aşağıda açıklanmıştır.

    GELİR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

    193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinde “Her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ticari kazançtır.” hükmüne yer verilmiştir.

    Mezkur Kanunun Değer Artış Kazançlarının açıklandığı Mükerrer 80 inci maddesinin 4 numaralı bendinde, ortaklık haklarının veya hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançların değer artış kazancı olarak vergiye tabi tutulacağı hüküm altına alınmış, 81 inci  maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde ise ferdi bir işletmenin sahibinin ölümü halinde, kanuni mirasçılar tarafından işletmenin faaliyetine devam olunması ve mirasçılar tarafından işletmeye dahil iktisadi kıymetlerin kayıtlı değerleriyle (bilanço esasına göre defter tutuluyorsa bilançonun aktif ve pasifiyle bütün halinde) aynen devir alınması halinde değer artış kazancının hesaplanmayacağı hükme bağlanmıştır.

    Bu hükümler çerçevesinde, ferdi bir işletmenin sahibinin ölümü halinde ölüm tarihi itibariyle ticari işletmenin faaliyetini durdurduğu kabul edilmektedir. Dolayısıyla ölüm nedeniyle faaliyeti durdurulan ticari işletmenin mirasçılara kayıtlı değerleriyle aynen devir alınarak işletmenin faaliyetine devam edilmesi durumunda, bu devir işleminde değer artış kazancı hesaplanmayacaktır.

    Ancak murisin ölümüyle mirasçılara intikal eden işletmenin faaliyetine mirasçılar tarafından devam edilmesi halinde, miras ortaklığının adi ortaklık olarak faaliyette bulunduğu kabul edilerek mirasçılar için ölüm tarihi itibariyle ticari kazanç bakımından mükellefiyet tesis edilmesi gerekmektedir.

    Bu durumda; ….……………..’ın ölümüyle sizin ve çocuklarınız …….………….. ve ……………….…… tarafından taksi ve yolcu taşımacılığı faaliyetine devam edilmesi nedeniyle 01/01/2012 tarihinden itibaren ortaklar adına ticari kazanç bakımından mükellefiyet tesisinin yapıldığı anlaşılmış olup çocukların söz konusu hisselerini  size veya başka kimselere satmak (devretmek) suretiyle elden çıkarmaları durumunda ancak mükellefiyetlerinin sonlandırılabileceği, ayrıca elde edilen kazancın ise değer artış kazancı olarak vergilendirilmesi gerekeceği tabiidir.

    Diğer taraftan, vasisi olduğunuz çocuklarınıza ait miras paylarının tarafınıza devri ile ilgili yargı kararının olması halinde adi ortaklık olarak tesis edilen mükellefiyetin terkin edilerek adınıza mükellefiyet tesis edilmesi mümkündür.

    VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN :

    “213 sayılı Vergi Usul Kanununun;

    – 8 inci maddesinde, “Mükellef vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzelkişidir. Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir… ”

    – 9 uncu maddesinde, “Mükellefiyet ve vergi sorumluluğu için kanuni ehliyet şart değildir…”,

    – 10 uncu maddesinde, “Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir.”,

    – 12 nci maddesinde, “Ölüm halinde mükelleflerin ödevleri mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına geçer. Ancak, mirasçılardan her biri ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde sorumlu olurlar.”,

    – 16 ncı maddesinde,”Vergi kanunlarında hüküm bulunmayan hallerde ölüm dolayısıyla mirasçılara geçen ödevlerin yerine getirilmesinde bildirme ve beyanname verme sürelerine üç ay eklenir.”

    hükümleri yer almaktadır. Ayrıca aynı Kanunun 160 ıncı maddesinde, işi bırakmanın bildirilmesi düzenlenmiş, 164 üncü maddesinde ise ölümün işi bırakma hükmünde olduğu hükme bağlanmıştır.

    Bunun yanı sıra, 2001/1 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu İç Genelgesinde; “… murisin ölümünden itibaren mirasçıların aynı işe aralıksız devam etmeleri halinde, ölüm tarihinin muris için işi bırakma, mirasçıları için ise işe başlama olarak kabul edilmesi, işe devam edecek olan mirasçıların ölüm tarihini takip eden 1 ay içinde bildirimde bulunmaları durumunda bildirimin zamanında yapıldığının kabul edilmesi ve mirasçıların mükellefiyetlerinin murisin ölüm tarihinden itibaren tesis edilmesi gerekmektedir.

    Öte yandan, Vergi Usul Kanununun 257 nci maddesinde yer alan yetkiye istinaden, murisin mevcut defter ve belgelerinin ölüm tarihini içeren hesap dönemi sonuna kadar işe devam eden mirasçılar tarafından kullanılması uygun görülmüştür.

    Bu durumda, murisin faaliyetine yönelik hesaplarının ölüm tarihi itibariyle kapatılması ve işe devam eden mirasçıların hesaplarının ise yeniden açılması gerekmektedir.

    Ayrıca, işe devam eden mirasçıların söz konusu hesap döneminin son ayı içinde yeni hesap dönemi için kendi adlarına defter tasdik ettirmeleri ve usulüne uygun olarak belgelerini anlaşmalı matbaalara bastırmak veya notere tasdik ettirmek suretiyle kullanmaları gerektiği ise tabiidir.” denilmektedir.

    Buna göre, murisin ölümünden itibaren mirasçıların aynı işe aralıksız devam etmeleri halinde mükellefiyetin ölüm tarihi itibarıyla sona erdirilerek varisler adına mükellefiyet tesis edilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, ölüm nedeniyle varislere intikal eden işletmenin faaliyetine bir veya birkaç varis tarafından devam edilmesi durumunda, diğer varislerin feragatnameyle muvafakat vermesi şartıyla sadece faaliyette bulunan varis veya varisler adına mükellefiyet tesis edilmesi icap etmektedir.

    Diğer taraftan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Mirastan Feragat Sözleşmesi” başlıklı 528 inci maddesinde, “Miras bırakan, bir mirasçısı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilir. Feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder.” hükmü yer almakta olup, mirastan feragat sözleşmesi, miras bırakan ile mirasçılardan biri veya birkaçı arasında, mirasçı veya mirasçıların miras haklarından feragat ettiklerine ilişkin akdedilen ölüme bağlı bir tasarruftur. Mirasçılık sıfatının yitirilmesi nedenlerinden biri de mirastan feragattir. Miras bırakan bir mirasçısı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilir. Mirastan feragat sözleşmesinin geçerli olması için miras sözleşmeleri gibi resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekir. Türk Medeni Kanununun 545 inci maddesi gereğince sözleşmenin tarafları, arzularını resmi memura aynı zamanda bildirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın huzurunda imzalarlar. Bu anlaşma ancak miras bırakan ile mirasçı arasında yapılabileceğinden miras bırakanın katılmadığı bir sözleşmenin mirastan feragat sözleşmesi olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.

    Uygulamada her ne kadar noterlerin mirastan feragat sözleşmesi adı altında sözleşme düzenledikleri görülse de mirasçıların miras bırakanın ölümünden sonra miras paylarını diğer mirasçılara temlikleri miras payının devri sözleşmesi niteliğinde olup mirasçının veya muhtemel mirasçının miras payını diğer mirasçılardan birine veya birkaçına ya da üçüncü bir şahsa ivazlı veya ivazsız olarak devretmeyi borçlandığı sözleşmeye “Miras Payının Devri Sözleşmesi” denir. Miras payının devri sözleşmesi mirastan feragat sözleşmesine benzemekle beraber feragat sözleşmesinden farklıdır. Mirastan feragat sözleşmesi miras bırakan ile mirasçı (özellikle saklı pay sahibi mirasçı) arasında yapılan ve mirasçının miras hakkından vazgeçmesine ilişkin bir sözleşmedir. Miras payının devri sözleşmesi ise miras bırakan tarafından değil, mirasçılardan biri tarafından, diğer mirasçılar veya üçüncü şahısla yapılan bir sözleşmedir. Devir mirasçılar arasında yapılması halinde Miras Hukuku hükümleri, devralanın üçüncü şahıs olması halinde ise Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.

    Bunun yanı sıra, sınırlı ehliyetsizler satım, kira, eser (istisna) ve hizmet sözleşmeleri gibi kendilerini borç altına sokan işlemleri bizzat yapamazlar. Kural olarak bu gibi hukuki işlemler sınırlı ehliyetsizler adına onların kanuni temsilcileri tarafından yapılır. Sınırlı ehliyetsizler bu gibi işlemleri ancak kanuni temsilcilerinin rızası ile yapabilirler. Sınırlı ehliyetsizler bazı işlemleri (önemli bağışlamalar, vakıf kurma ve kefalet) ise hiç yapamazlar; yani bunları ne bizzat, ne de kanuni temsilcilerinin rızasıyla yapmaları mümkündür. Hatta yasal temsilciler dahi bu işlemleri sınırlı ehliyetsiz adına yapamazlar. Bu çerçevede kanuni temsilci çocuğun mallarını vakfedemez, onun malvarlığından önemli bağışlarda bulunamaz ve başkasının borcu için çocuk adına kefil olamaz. (TMK m.342/III, 449)

    Ayrıca, Medeni Kanunun;

    – 327 nci maddesine göre, çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır. Ana ve baba, yoksul oldukları veya çocuğun özel durumu olağanüstü harcamalar yapılmasını gerektirdiği takdirde ya da olağandışı herhangi bir sebebin varlığı halinde, hakimin izniyle çocuğun mallarından onun bakım ve eğitimine yetecek belli bir miktar sarf edebilirler.

    – 356 ncı maddesine göre ise, olağan ihtiyaçlar gerektirdiği ölçüde sermaye biçiminde ödemeler, tazminatlar ve benzeri edimler çocuğun bakımı için kısmen kullanılabilir. Çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için zorunluluk varsa hakim, ana ve babaya belirlediği miktarlarda çocuğun diğer mallarına da başvurma yetkisini tanıyabilir.

    Velayet devam ettiği sürece ana ve baba, çocuğun mallarını yönetme hakkına sahiptirler. Çocuğun mallarını yönetme hakkı aynı zamanda ana ve baba için bir yükümlülüktür. Bu çerçevede, velayet hakkına sahip ana ve baba çocuğun mallarında serbestçe tasarruf edebilirler; onların vasiler gibi hakimden izin alma zorunlulukları yoktur. Veli ile vasi arasındaki en önemli fark, velinin çocuğun mallarının satılmasında vasi gibi hakimden izin almak zorunda olmamasıdır. Vasi, çocuğun taşınır veya taşınmaz mallarında satış yoluyla elde edeceği ikame değeri (satış bedelini) çocuğun ihtiyaçları için harcayıp tüketebilme hususunda hakimden izin almak durumundadır.

    Yukarıdaki hüküm ve açıklamalara göre, mükellefin ölümü işi bırakma hükmünde olup faaliyetine yönelik hesaplarının ölüm tarihi itibariyle kapatılması ve işe devam eden mirasçıların hesaplarının ise yeniden açılması, murisin ölüm tarihi ile varislerden biri veya bir kaçının mükellefiyet tesis ettirdiği tarih arasındaki dönemde mirasçılarca faaliyette bulunulmuş ise mirasçıların adi ortaklık halinde faaliyet gösterdiğinin kabul edilmesi ve adi ortaklık hükümlerine göre mükellefiyet tesis edilmesi gerekmektedir.

    Öte yandan, ölüm nedeniyle varislere intikal eden işletmenin faaliyetine sadece bir varis olarak devam edebilmeniz için diğer mirasçılar olan ve vasisi olduğunuz engelli ……………….……. ve ……….………….’ın adi ortaklıktaki miras paylarının tarafınıza devrini müteakiben, murisin ölüm tarihi itibarıyla faaliyete devam eden mirasçı konumunda olan adınıza mükellefiyet tesis edilmesi ve faaliyete devam etmeyen diğer mirasçılar (…………………….ve …………………) adına adi ortaklık şeklinde tesis edilen mükellefiyetin terkin edilmesi mümkün bulunmaktadır.”


    Kaynak: GİB, İSMMMO
    Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


    Önceki İçerikSahip olunan gayrimenkulün ayni sermaye olarak sermaye şirketine konulmasının değer artış kazancı bakımından vergilendirilmesine ilişkin açıklamalar
    Sonraki İçerikSMMM bürosu olan bir meslek mensubunun başka bir yerde 4/1-a (SSK)’lı çalışması mümkün müdür?

    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz