Gelir Vergisi Kanunu – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Thu, 01 Dec 2022 17:35:11 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.3 Şirketin resmi kurumlara yaptığı bağışlar vergiden düşülebilir mi? https://www.muhasebenews.com/sirketin-resmi-kurumlara-yaptigi-bagislar-vergiden-dusulebilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/sirketin-resmi-kurumlara-yaptigi-bagislar-vergiden-dusulebilir-mi/#respond Fri, 02 Dec 2022 02:45:00 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=135093 Mükellefimiz hem şahıs firması üzerinden hem de Limited Şirketi üzerinden resmi kurumlara bağış yapmak istiyor. Bağış tutarının vergilendirilmesi konusunda bilgi rica ediyorum. Yapılan bağışların tümü vergiden düşülebilir mi?

Bağış ve yardımlar için GV mükellefleri için GVK 89. maddeyi , KV mükellefleri için ise; KVK 10 maddeyi inceleyiniz. Madde metinlerinden de anlaşılacağı gibi bağış yapılacak kurumlar ve bağış oranları farklılığı vardır.

____________________________________

BENZER İÇERİK

Bağış Ve Yardımların Vergi Matrahından İndirilmesi ile ilgili Kurumlar Vergisi Kanunu Tebliği’nde yar alan bölüm

Kurumlar Vergisi Kanunu Uygulama Genel Tebliği

10.3.2. Bağış ve yardımlar

10.3.2.1. Kurum kazancının %5’i ile sınırlı bağış ve yardımlar

Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere, köylere, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan dernekler ile bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlara makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımların toplamının o yıla ait kurum kazancının %5’ine kadar olan kısmı, kurumlar vergisi beyannamesinde ayrıca gösterilmek şartıyla kurum kazancından indirim konusu yapılabilecektir.

Matrahtan indirilmesi için bağış ve yardımın;

  • Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara, kamu yararına çalışan dernekler ile bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan kurum ve kuruluşlara yapılması,
  • Makbuz karşılığı olması,
  • Karşılıksız yapılması,
  • Sadece ilgili dönem kazancından indirilmesi
  • Beyannamede ayrıca gösterilmesi

gerekir. İndirilemeyen kısım diğer yıla nakledilemez.

Kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabilecek bağış ve yardımların tutarı, o yıla ait kurum kazancının %5’i ile sınırlıdır.

İndirilebilecek bağış ve yardım tutarının tespitinde esas alınan kurum kazancı, zarar mahsubu dahil giderler ile iştirak kazançları istisnası düşüldükten sonra, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki [Ticari bilanço kârı – (iştirak kazançları istisnası + geçmiş yıl zararları)] tutardır.

(7 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 3. maddesiyle değişen başlık) 10.3.2.2. Eğitim ve sağlık tesisleri ile dini tesislere ilişkin bağış ve yardımlar [5]

(7 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 3. maddesiyle değişen ibare) Eğitim, sağlık ve bakım hizmetleri ile dini hizmetleri [6] geliştirmek ve devam ettirmek amacıyla yapılan harcamalar kurum kazancının tespitinde indirim unsuru olarak dikkate alınabilecektir.

  • Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere bağışlanan okul, sağlık tesisi ve yüz yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde elli yatak) kapasitesinden az olmamak üzere öğrenci yurdu, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, bakım ve (7 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 3. maddesiyle değişen ibare) rehabilitasyon merkezi ile mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılacak ibadethaneler ve Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislerin [7] inşası dolayısıyla yapılan harcamaların,
  • Söz konusu tesislerin inşası için yukarıda belirtilen kamu kuruluşlarına yapılan her türlü bağış ve yardımların,
  • Mevcut okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurtları ile çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, bakım ve (7 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 3. maddesiyle değişen ibare) rehabilitasyon merkezi ile mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılacak ibadethaneler ve Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislerin [8] faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan nakdi ve ayni bağış ve yardımların

tamamı kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.

Sözü edilen tesislerin yapımı için bentte sayılan kuruluşlar dışında yer alan kamuya yararlı dernekler ile Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara yapılan bağış ve yardımlar ise o yılki kurum kazancının %5’i ile sınırlı olmak üzere bu kapsamda indirim konusu yapılabilecektir.

10.3.2.2.1. Kapsam

Okul, sağlık tesisi, öğrenci yurdu, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi ve bakım ve rehabilitasyon merkezi yapımı veya bu tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan bağış ve yardımların (harcamaların) herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın kurum kazancından indirilebilmesi, bu bağış ve yardımların aşağıdaki kamu idare ve kuruluşlarına yapılması halinde mümkündür.

  • Genel bütçeli idareler,
  • Özel bütçeli idareler,
  • İl özel idareleri,
  • Belediyeler,
  • Köyler.

10.3.2.2.2. Kapsama dahil olan bağış ve yardımlar

Kapsama dahil olan bağış ve yardımların;

  • Bağışlanan okul, sağlık tesisi ve 100 yatak kapasitesinden az olmamak üzere (kalkınmada öncelikli yörelerde 50 yatak) öğrenci yurdu, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi ve bakım ve (7 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 3. maddesiyle değişen ibare) rehabilitasyon merkezi ile mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılacak ibadethaneler ve Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislerin [7] inşası için yapılan harcama,
  • Bu tesislerin inşası için yapılan bağış ve yardım,
  • (7 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 4. maddesiyle değiştirilen ibare) Mevcut tesislerin faaliyetlerine devam etmelerini sağlamak amacıyla yapılan bağış ve yardım, [9]

niteliğinde olması gerekmektedir.

Düzenlemedeki “okul” ifadesinden, doğrudan eğitim-öğretim hizmetlerinin verildiği temel birimlerin anlaşılması gerekmekte olup rehberlik ve araştırma merkezi, mesleki eğitim merkezi, iş eğitim merkezi, mesleki ve teknik eğitim merkezi ve akşam sanat okulları da bu kapsamda değerlendirilecektir.

Düzenlemedeki “sağlık tesisi” ifadesinden ise Sağlık Bakanlığınca sağlık tesisi kapsamında değerlendirilen kurum ve kuruluşların anlaşılması gerekmektedir.

(7 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 4. maddesiyle eklenen paragraflar) Düzenlemedeki “ibadethane” ve “yaygın din eğitimi verilen tesis” ifadelerinden de Diyanet İşleri Başkanlığınca ibadethane sayılan yerler ile Diyanet İşleri Başkanlığı denetimine tabi olan ve din eğitimi verilen tesislerin anlaşılması gerekmektedir.

Mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılacak ibadethanelerin umuma açık olması, inşasının mülki idare amirlerinin iznine istinaden gerçekleştirilmesi, inşa ve faaliyetine devam etmesi için yapılan bağış ve yardımların da yine mülki idare amirlerinin denetiminde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Yaygın din eğitimi verilen tesisler için yapılan harcamaların da Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatınca denetlenmesi gerektiği tabiidir.

10.3.2.2.3. Kapsam dışında kalan bağış ve yardımlar

Okul, sağlık tesisi veya öğrenci yurduna ilişkin olarak yapılmış olsa dahi kamu idare ve kuruluşları dışında kalan kurum veya kuruluşlara yapılacak bağış ve yardımların vergi matrahının tespitinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı veya hangi limitler içinde yapılabileceği genel hükümler çerçevesinde değerlendirilecektir.

10.3.2.2.4. Bağış ve yardımın belgelendirilmesi

Ayni veya nakdi olarak yapılan bağış ve yardımların kurumlar vergisi mükelleflerince indirim olarak dikkate alınabilmesi için makbuz karşılığı yapılmış olması gerekli ve yeterlidir.

Ayni bağış ve yardımın, işletmenin aktifinden veya stokundan çekilerek bağışlanmış olması durumunda, mükelleflerin işletmeden çekip bağışladıkları değerler için fatura düzenlemesi; düzenlenen faturanın arka yüzüne faturada belirtilen değerlerin ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından bağış veya yardım olarak alındığına ilişkin şerh konularak yetkili kimseler tarafından imzalanmış olması yeterlidir.

Ayni değerlerin, mükelleflerce dışarıdan alınarak kamu kurum ve kuruluşuna bağışlanmış olması durumunda ise bu kurum ve kuruluş tarafından teslim alınacak değerler için teslime ilişkin bir belge düzenlenmiş olması yeterli olup, düzenlenen belgede bağışlanan kıymetin değerinin, cinsinin ve miktarının tereddüde mahal bırakmayacak şekilde belirtilmiş olması gerekmektedir. Ayrıca, bağışlanan değerlere ilişkin olarak düzenlenmiş olan faturaların arka yüzünde yukarıda belirtilen açıklamalar dahilinde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının yetkililerinin imzası bulunacaktır.

Nakdi bağışların indirilebilmesi, bağışı kabul eden kuruluşlarca verilecek makbuzla veya bu amaçla bankalarda açtırılan hesaplara yatırıldığına ilişkin banka dekontlarıyla belgelendirilmesi şartıyla mümkündür.

Kamu kurum ve kuruluşları ile imzalanan protokol gereğince kamu arazisi üzerine okul yaptırılması halinde, söz konusu okul inşasına ilişkin olarak yapılan harcamalar, harcamanın yapıldığı yıla ilişkin kazancın tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.

(7 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 5. maddesiyle eklenen paragraflar) Mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılacak ibadethaneler ve Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislerin inşası ve/veya faaliyetine devam etmesi amacıyla kurulmuş bulunan vakıf veya derneklere yapılan bağışlar, anılan kurumlardan alınan makbuzlara veya bunlar tarafından bankalarda açılan hesaplara yatırıldığına ilişkin alınan banka dekontlarına istinaden kurum kazancından indirim konusu yapılabilecektir.

Ancak, bunlar dışındaki diğer dernek veya vakıflara bu amaçla yapılan bağış ve yardımların ise; mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılacak ibadethaneler ve Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislerin inşası ve/veya faaliyetine devam etmesi amacıyla gerekli harcamaları finanse etmek üzere bağış ve yardım toplama amacıyla bir organizasyon oluşturulması ve bu hususta mülki idare amirleri ile bir protokol yapılması, nakdi olarak yapılacak bağış ve yardımlar için sadece protokol kapsamındaki işte kullanılmak üzere bir hesap açılması ve yapılan bağış ve yardımların bu hesaba yatırılması, ayni olarak yapılan bağış ve yardımların protokol kapsamındaki işte kullanılmak üzere şartlı olarak makbuz karşılığında yapılması, banka dekontu ile makbuzda hangi amaçla yapıldığına ilişkin bir açıklamanın yer alması, yapılan bağış ve yardımların, sadece yapılacak o işle ilgili olarak mülki idare amirleri gözetim ve denetimi altında kullanılması şartlarıyla, tamamının kurum kazancından indirim konusu yapılabilmesi mümkün olacaktır.

10.3.2.3. Kültür ve turizm amaçlı bağış ve yardımlar

Genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler ve köyler, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler ile bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan veya Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen ya da desteklenmesi uygun görülen;

1) Kültür ve sanat faaliyetlerine ilişkin ticari olmayan ulusal veya uluslararası organizasyonların gerçekleştirilmesine,

2) Ülkemizin uygarlık birikiminin kültürü, sanatı, tarihi, edebiyatı, mimarisi ve somut olmayan kültürel mirası ile ilgili veya ülke tanıtımına yönelik kitap, katalog, broşür, film, kaset, CD ve DVD gibi manyetik, elektronik ve bilişim teknolojisi yoluyla üretilenler de dahil olmak üzere görsel, işitsel veya basılı materyallerin hazırlanması, bunlarla ilgili derleme ve araştırmaların yayınlanması, yurt içinde ve yurt dışında dağıtımı ve tanıtımının sağlanmasına,

3) Yazma ve nadir eserlerin korunması ve elektronik ortama aktarılması ile bu eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılmasına,

4) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı, yaşatılması, rölöve, restorasyon, restitüsyon projeleri yapılması ve nakil işlerine,

5) Kurtarma kazıları, bilimsel kazı çalışmaları ve yüzey araştırmalarına,

6) Yurt dışındaki taşınmaz Türk kültür varlıklarının yerinde korunması veya ülkemize ait kültür varlıklarının Türkiye’ye getirilmesi çalışmalarına,

7) Kültür envanterinin oluşturulması çalışmalarına,

8) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki taşınır kültür varlıkları ile güzel sanatlar, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki ürün ve eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılması ve güvenliklerinin sağlanmasına,

9) Somut olmayan kültürel miras, güzel sanatlar, sinema, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki üretim ve faaliyetler ile bu alanlarda araştırma, eğitim veya uygulama merkezleri, atölye, stüdyo ve film platosu kurulması, bakım ve onarımı, her türlü araç ve teçhizatının tedariki ile film yapımına,

10) Kütüphane, müze, sanat galerisi ve kültür merkezi ile sinema, tiyatro, opera, bale ve konser gibi kültür ve sanat faaliyetlerinin sergilendiği tesislerin yapımı, onarımı veya modernizasyon çalışmalarına

ilişkin harcamalar ile makbuz karşılığı yapılan bağış ve yardımların %100’ü kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirilebilecektir. Bakanlar Kurulu, bölgeler ve faaliyet türleri itibarıyla bu oranı yarısına kadar indirmeye veya kanuni seviyesine kadar getirmeye yetkilidir.

Bu çerçevede yapılacak bağış ve yardımlar için bağış yapılan projenin Kültür Bakanlığı tarafından desteklendiği veya desteklenmesinin uygun görüldüğüne ilişkin ilgili Bakanlığın yazısının kurumlar vergisi beyannamesi ekinde bağlı bulunulan vergi dairelerine verilmesi gerekmektedir.

10.3.2.4. Doğal afetlere ilişkin bağış ve yardımlar

Bakanlar Kurulunca yardım kararı alınan doğal afetler dolayısıyla Başbakanlık aracılığı ile makbuz karşılığında yapılan ayni ve nakdi bağışların tamamı kurum kazancından indirilebilecektir.

(7 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 6. maddesiyle değişen bölüm) 10.3.2.5. Türkiye Kızılay Derneğine ve Türkiye Yeşilay Cemiyetine yapılan bağış veya yardımlar

5904 sayılı Kanunla Kurumlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen (f) bendi ile 3/7/2009 tarihinden itibaren uygulanmak üzere Türkiye Kızılay Derneğine ve 6322 sayılı Kanunla aynı bentte yapılan değişiklikle 15/6/2012 tarihinden itibaren uygulanmak üzere Türkiye Yeşilay Cemiyetine, kurumlar vergisi mükellefleri tarafından makbuz karşılığı yapılan nakdî bağış veya yardımların tamamı, kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde gösterilmek şartıyla kurum kazancından indirilebilecektir.

Anılan Dernek ve Cemiyete yapılacak aynî bağış ve yardımlar ise Tebliğin “10.3.2.1. Kurum kazancının %5’i ile sınırlı bağış ve yardımlar” başlıklı bölümünde yapılan açıklamalar çerçevesinde değerlendirilecektir.

Diğer taraftan, anılan Dernek ve Cemiyetin iktisadi işletmelerine yapılan bağış veya yardımların kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün değildir. [10]

(4 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 1. maddesiyle eklenen bölüm)

10.3.2.6. Yükseköğretim kurumlarına yapılacak bağış ve yardımlar

5904 sayılı Kanunla 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun3 56 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ikinci cümlesinde yer alan “nakdî” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

5904 sayılı Kanunla yapılan bu değişiklikle birlikte, Kanunun yayım tarihinden (3/7/2009) itibaren üniversiteler ve yüksek teknoloji enstitülerine yapılan aynî veya nakdî bağış ve yardımların tamamı, beyanname üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.

(7 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 7. maddesiyle eklenen bölüm)

_________________________________

GELİR VERGİSİ KANUNU

Diğer indirimler
Madde 89

4. Genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler, köyler ile kamu yararına çalışan dernekler ve (700 Sayılı KHK’nın 45 nci maddesiyle değişen ibare; Yürürlük: 09.07.2018)Cumhurbaşkanınca(15) vergi muafiyeti tanınan vakıflara yıllık toplamı beyan edilecek gelirin % 5’ini (kalkınmada öncelikli yöreler için % 10’unu) aşmamak üzere, makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımlar.

5. Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere bağışlanan okul, sağlık tesisi ve yüz yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde elli yatak) kapasitesinden az olmamak üzere öğrenci yurdu ile çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, bakım ve (6322 sayılı kanunun 9.maddesiyle değişen ibare; Yürürlük 15.06.2012)rehabilitasyon merkezi ile mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılacak ibadethaneler ve Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislerin(6) ve Gençlik ve Spor Bakanlığına ait gençlik merkezleri ile gençlik ve izcilik kamplarının (6525 sayılı Kanunun 5 inci maddesiyle eklenen ibare. Yürürlük; 27.02.2014) inşası dolayısıyla yapılan harcamalar veya bu tesislerin inşası için bu kuruluşlara yapılan her türlü bağış ve yardımlar ile mevcut tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan her türlü nakdî ve aynî bağış ve yardımların tamamı.

6. Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan (5281 sayılı Kanunun 43/8-d maddesiyle değişen ibare. Geçerlilik; 01.01.2005, Yürürlük; 31.12.2004) gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin(**) maliyet bedelinin tamamı.

7. Genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler, köyler, kamu yararına çalışan dernekler, (700 Sayılı KHK’nın 45 nci maddesiyle değişen ibare; Yürürlük: 09.07.2018)Cumhurbaşkanınca(15) vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve bilimsel araştırma faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan ya da Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen veya desteklenmesi uygun görülen;

a) Kültür ve sanat faaliyetlerine ilişkin ticari olmayan ulusal veya uluslararası organizasyonların gerçekleştirilmesine,

b) Ülkemizin uygarlık birikiminin kültürü, sanatı, tarihi, edebiyatı, mimarisi ve somut olmayan kültürel mirası ile ilgili veya ülke tanıtımına yönelik kitap, katalog, broşür, film, kaset, CD ve DVD gibi manyetik, elektronik ve bilişim teknolojisi yoluyla üretilenler de dahil olmak üzere görsel, işitsel veya basılı materyallerin hazırlanması, bunlarla ilgili derleme ve araştırmaların yayınlanması, yurt içinde ve yurt dışında dağıtımı ve tanıtımının sağlanmasına,

c) Yazma ve nadir eserlerin korunması ve elektronik ortama aktarılması ile bu eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılmasına,

d) 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı, yaşatılması, rölöve, restorasyon, restitüsyon projeleri yapılması ve nakil işlerine,

e) Kurtarma kazıları, bilimsel kazı çalışmaları ve yüzey araştırmalarına,

f) Yurt dışındaki taşınmaz Türk kültür varlıklarının yerinde korunması veya ülkemize ait kültür varlıklarının Türkiye’ye getirtilmesi çalışmalarına,

g) Kültür envanterinin oluşturulması çalışmalarına,

h) 2863 sayılı Kanun kapsamındaki taşınır kültür varlıkları ile güzel sanatlar, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki ürün ve eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılması ve güvenliklerinin sağlanmasına,

i) Somut olmayan kültürel miras, güzel sanatlar, sinema, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki üretim ve etkinlikler ile bu alanlarda araştırma, eğitim veya uygulama merkezleri, atölye, stüdyo ve film platosu kurulması, bakım ve onarımı, her türlü araç ve teçhizatın tedariki ile film yapımına,

j) Kütüphane, müze, sanat galerisi ve kültür merkezi ile sinema, tiyatro, opera, bale ve konser gibi kültürel ve sanatsal etkinliklerin sergilendiği tesislerin yapımı, onarımı veya modernizasyon çalışmalarına,

İlişkin harcamalar ile bu amaçla yapılan her türlü bağış ve yardımların % 100’ü ((700 Sayılı KHK’nın 45 nci maddesiyle değişen ibare; Yürürlük: 09.07.2018)Cumhurbaşkanı(14), bölgeler ve faaliyet türleri itibariyle bu oranı yarısına kadar indirmeye veya kanuni oranına kadar çıkarmaya yetkilidir).

8. 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 17.6.1992 tarihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun kapsamında yapılan sponsorluk harcamalarının; amatör spor dalları için tamamı, profesyonel spor dalları için % 50’si.

(6728 sayılı kanunun 15 inci maddesiyle kaldırılan bent;Yürürlük 09.08.2016)(12)

10. (6552 sayılı Kanunun 92 inci maddesiyle değisen bent. Yürürlük; 11.09.2014) (700 Sayılı KHK’nın 45 nci maddesiyle değişen ibare; Yürürlük: 09.07.2018)Cumhurbaşkanınca(15) başlatılan yardım kampanyalarına makbuz karşılığı yapılan ayni ve nakdî bağışların tamamı.(11)

11. (5904 sayılı Kanunun 3 üncü maddesiyle eklenen bent. Yürürlük; 03.07.2009) İktisadi işletmeleri hariç,Türkiye Kızılay Derneğine (6322 sayılı kanunun 9.maddesiyle eklenen ibare; Yürürlük 15.06.2012)ve Türkiye Yeşilay Cemiyetine(7) makbuz karşılığı yapılan nakdi bağış ve yardımların tamamı.

12. (6322 sayılı kanunun 9.maddesiyle eklenen bent; Yürürlük 15.06.2012) Vergi Usul Kanununun 325/A maddesine göre girişim sermayesi fonu olarak ayrılan tutarların beyan edilen gelirin %10’unu aşmayan kısmı.

________________________________

GELİR VERGİSİ KANUNUNA GÖRE İNDİRİM KONUSU YAPILABİLECEK BAĞIŞ VE YARDIMLAR

10.3. Bağış ve Yardımlar

10.3.1. Beyan Edilecek Gelirin %5’i ile Sınırlı Olarak İndirilebilecek Bağış ve Yardımlar

Gelir vergisi mükellefleri; genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler, köyler ile kamu yararına çalışan dernekler ve
Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflara yıllık toplamı beyan edilecek gelirin %5’ini (kalkınmada öncelikli yöreler kapsamındaki
illerde zikredilen kurum/kuruluş, dernek veya vakıflara yapılan bağış ve yardımların yıllık toplamı beyan edilecek gelirin %10’unu) aşmamak üzere, makbuz karşılığında yaptıkları bağış ve yardımları yıllık beyanname ile bildirilecek gelirlerinden indirim konusu yapabilirler.

10.3.2. Tamamı İndirilebilecek Bağış ve Yardımlar

a) Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere bağışlanan okul, sağlık tesisi ve yüz yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde elli yatak) kapasitesinden az olmamak üzere öğrenci yurdu ile çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, bakım ve rehabilitasyon merkezi ile mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılacak ibadethaneler ve Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislerin ve Gençlik ve Spor Bakanlığına ait gençlik merkezleri ile
gençlik ve izcilik kamplarının inşası dolayısıyla yapılan harcamalar veya bu tesislerin inşası için bu kuruluşlara yapılan her türlü bağış ve yardımlar ile mevcut tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan her türlü nakdi ve ayni bağış ve yardımların tamamı beyan edilen gelirden indirilebilecektir.

Okul, sağlık tesisi, öğrenci yurdu ve diğer tesisler ile mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılan ibadethane ve Diyanet
İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislerin yapımı veya bu tesislerin faaliyetlerine devam edebilmeleri için yapılan bağış ve yardımların (harcamaların) herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın vergi matrahının tespitinde dikkate alınabilmesi için bu bağış ve yardımların genel bütçeye dahil daireler, özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler ve köylere yapılması gerekmektedir.

Ayrıca, mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılan ibadethaneler ve/veya Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın
din eğitimi verilen tesislerin ve Gençlik ve Spor Bakanlığına ait gençlik merkezleri ile gençlik ve izcilik kamplarının inşası veya faaliyetine devam etmesine yönelik yapılan bağış ve yardımların; anılan amaçlarla kurulmuş bulunan vakıf veya derneklere de yapılması mümkündür.

b) Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedellerinin tamamı beyan edilecek gelirden indirilebilecektir.

c) Genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler, köyler, kamu yararına çalışan dernekler, Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve bilimsel araştırma faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan ya da Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen veya desteklenmesi uygun görülen çalışmalara ilişkin harcamalar ile bu amaçla yapılan her türlü bağış ve yardımların tamamı beyan edilen gelirden indirim konusu yapılabilecektir.

d) Cumhurbaşkanınca başlatılan yardım kampanyalarına makbuz karşılığı yapılan ayni veya nakdi bağışların tamamı indirim konusu yapılabilecektir.

e) İktisadi işletmeleri hariç, Türkiye Kızılay Derneğine ve Türkiye Yeşilay Cemiyetine makbuz karşılığı yapılan nakdi bağış ve yardımların tamamı indirim konusu yapılabilecektir.

f) 7174 sayılı Kapadokya Alanı Hakkında Kanun kapsamında kurulan idareye yapılan her türlü nakdî ve ayni bağış ve yardımlar ile sponsorluk harcamalarının tamamı indirim konusu yapılabilecektir.

10.4. Sponsorluk Harcamaları

Gelir Vergisi Kanunu’nun 89 uncu maddesinin sekizinci bendine göre yapılan sponsorluk harcamalarının;

• Amatör spor dalları için %100’ü,

• Profesyonel spor dalları için %50’si,

yıllık beyanname ile bildirilecek gelirlerden indirim konusu yapılabilecektir.


Kaynak: GİB REHBER, İSMMMO
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/sirketin-resmi-kurumlara-yaptigi-bagislar-vergiden-dusulebilir-mi/feed/ 0
GELİR VERGİSİ KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN – 25.12.2021 https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-kanunu-ile-bazi-kanunlarda-degisiklik-yapilmasina-dair-kanun-25-12-2021/ https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-kanunu-ile-bazi-kanunlarda-degisiklik-yapilmasina-dair-kanun-25-12-2021/#respond Sat, 25 Dec 2021 07:31:39 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=119936 25 Aralık 2021 CUMARTESİ

Resmî Gazete

Sayı : 31700

KANUN

GELİR VERGİSİ KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

Kanun No. 7349 Kabul Tarihi: 22/12/2021

MADDE 1 – 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (9) numaralı bendinde yer alan “10 kW’a kadar (10 kW dâhil)” ibaresi “25 kW’a kadar (25 kW dâhil)” şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 2 – 193 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“18. Hizmet erbabının, ödemenin yapıldığı ayda geçerli olan asgari ücretin aylık brüt tutarından işçi sosyal güvenlik kurumu primi ve işsizlik sigorta primi düşüldükten sonra kalan tutarına isabet eden ücretleri (Şu kadar ki, istisnayı aşan ücret gelirinin vergilendirilmesinde verginin hesaplanacağı gelir dilim tutarları ve oranları, istisna kapsamındaki tutarlar da dikkate alınarak belirlenir. Ödenecek vergi tutarı, bu suretle bulunan vergi tutarının içinde istisna tutara isabet eden kısım düşülmek suretiyle hesaplanır. İstisna nedeniyle alınmayacak olan vergi ilgili ayda aylık asgari ücret üzerinden hesaplanması gereken vergiyi aşamaz. Birden fazla işverenden ücret alanlarda bu istisna sadece en yüksek olan ücrete uygulanır.).”

MADDE 3 – 193 sayılı Kanunun;

a) 106ncımaddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde yer alan “Diğer ücretlerde, gezici olarak çalışanların” ibaresi “Gezici olarak çalışanların” şeklinde değiştirilmiş, bentte yer alan “ücret ve” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

b) 32ncimaddesi, 64 üncü maddesi, 108 inci maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi, 109 uncu maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendi ile ikinci ve üçüncü fıkraları, 110 uncu maddesi, 118 inci maddesi ve 122 nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 4 – 1/7/1964 tarihli ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (2) sayılı tablonun “IV – Ticari ve medeni işlerle ilgili kâğıtlar” başlıklı bölümünün (34) numaralı fıkrasında yer alan “ücretlere ilişkin kâğıtlar” ibaresinden sonra gelmek üzere (Bu maddenin birinci fıkrasının (18) numaralı bendinde düzenlenen ücretlerde istisna, aylık brüt asgari ücrete isabet eden kısım için uygulanır) şeklinde parantez içi hüküm eklenmiştir.

MADDE 5 – 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan “Müsteşarlığı” ibareleri “Başkanlığı” şeklinde değiştirilmiş ve bende “bakım-onarım ve modernizasyonuna ilişkin olarak yapılan teslim ve hizmetler” ibaresinden sonra gelmek üzere “, Milli Savunma Bakanlığı veya Savunma Sanayii Başkanlığınca yürütülen savunma sanayii projelerine ilişkin olarak bu kurumlara ilgili projeler kapsamında yapılan teslim ve hizmetler” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 6 – 18/4/2001 tarihli ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 6 – BOTAŞ’ın, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Ticaret Bakanlığına bağlı tahsil dairelerine vadesi geldiği halde ödenmemiş olan her türlü vergi, fon ve paylar ile idari para cezaları, bunlara bağlı gecikme zammı ve gecikme faizi borçları ile 11/11/2020 tarihli ve 7256 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun kapsamında yapılandırılmış borçları (vadesi gelmemiş taksitler dâhil); adı geçen şirketin Hazineden, 31/12/2021 tarihine kadar oluşan görevlendirme bedeli alacaklarına karşılık, merkezi yönetim bütçesinin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin mahsup suretiyle, Ticaret Bakanlığınca terkin edilir. Bu kapsamda mahsuba konu olacak borçlara bu maddenin yayımlandığı tarihten sonra fer’i alacak hesaplanmaz.

Bu madde kapsamında BOTAŞ’ın Hazineden olan görevlendirme bedeli alacağı tutarını tespit etmeye, mahsup suretiyle yapılacak terkin işlemlerini belirlemeye Hazine ve Maliye Bakanı yetkilidir.”

MADDE 7 – 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 23 – 19/12/2020 tarihli ve 7258 sayılı 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda yer alan genel bütçe gelir tahmini üzerinde gerçekleşen gelir kadar, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerine ödenek eklemeye Cumhurbaşkanı yetkilidir. İlgili kanunları gereğince genel bütçe gelirleri karşılığı yapılan ödenek eklemeleri bu tutardan düşülür.”

MADDE 8 – 15/1/2004 tarihli ve 5070 sayılı Elektronik İmza Kanununun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasına “mektupları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Türkiye’de yerleşik sigorta şirketleri tarafından düzenlenen kefalet senetleri” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 9 – 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Büyükşehir belediyeleri, kendisinden izin veya ruhsat almak ya da hat kiralamak suretiyle çalışan ve toplu taşıma hizmeti yürüten gerçek ve tüzel kişilere; nüfus, hattın uzunluğu ve hattı kullanan sayısı kriterlerini esas alarak tespit edeceği hatlardaki toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz veya indirimli olarak yararlananlara ilişkin gelir desteği ödemesi yapabilir.”

MADDE 10 – 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Belediyeler, kendisinden izin veya ruhsat almak ya da hat kiralamak suretiyle çalışan ve toplu taşıma hizmeti yürüten gerçek ve tüzel kişilere; nüfus, hattın uzunluğu ve hattı kullanan sayısı kriterlerini esas alarak tespit edeceği hatlardaki toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz veya indirimli olarak yararlananlara ilişkin gelir desteği ödemesi yapabilir.”

MADDE 11 – 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 86 – 2021 yılında götürü bedel üzerinden hizmet alım sözleşmesi yapılmış kamu üniversite sağlık hizmeti sunucularının Kuruma 31/12/2021 tarihine kadar bu sözleşme kapsamında verdikleri tedavi hizmetlerine ilişkin toplam tahakkuk tutarının götürü bedel sözleşme tutarından düşük olması durumunda, aradaki fark terkin edilir. Terkin edilen tutar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesine bu amaçla tahsis edilecek ödenekten karşılanır.

Bu maddeye ilişkin usul ve esaslar Hazine ve Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Kurumca belirlenir.”

MADDE 12 – Bu Kanunun;

a) 2nci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri1/1/2022 tarihinden itibaren yapılan ücret ödemelerine uygulanmak üzere yayımı tarihinde,

b) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.

MADDE 13 – Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

24/12/2021


Kaynak: Resmi Gazete
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-kanunu-ile-bazi-kanunlarda-degisiklik-yapilmasina-dair-kanun-25-12-2021/feed/ 0
Hisse Geri Satın Alımı İşlemlerinin “Dağıtılmış Kar Payı Sayılmasına” İlişkin Yasal Düzenleme ve Yarattığı Sonuçlar https://www.muhasebenews.com/hisse-geri-satin-alimi-islemlerinin-dagitilmis-kar-payi-sayilmasina-iliskin-yasal-duzenleme-ve-yarattigi-sonuclar/ https://www.muhasebenews.com/hisse-geri-satin-alimi-islemlerinin-dagitilmis-kar-payi-sayilmasina-iliskin-yasal-duzenleme-ve-yarattigi-sonuclar/#respond Mon, 19 Jul 2021 01:00:24 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=112607 Ali ÇAKMAKCI
Yeminli Mali Müşavir, Bağımsız Denetçi
info@adenymm.com.tr
  1. Giriş:

11/11/2020 tarihli ve 7256 sayılı Kanunun 17. maddesiyle Gelir Vergisi Kanunu(GVK)nun 94. maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş olup, konuya ilişkin olarak 18 seri nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği yayımlanmıştır:

“Tam mükellef sermaye şirketlerinin iktisap ettikleri kendi hisse senetlerini veya ortaklık paylarını,

i)Sermaye azaltımı yoluyla itfa etmeleri halinde iktisap bedeli ile hisse senetlerinin veya ortaklık paylarının itibari değeri arasındaki fark tutar sermaye azaltımına ilişkin kararın ticaret sicilinde tescil edildiği tarih,

ii)İktisap bedelinin altında bir bedel karşılığında elden çıkarmaları halinde iktisap bedeli ile elden çıkarma bedeli arasındaki fark tutar elden çıkarma tarihi,

iii) İktisap ettikleri tarihten itibaren iki tam yıl içerisinde, sermaye azaltımı yoluyla itfa etmemeleri veya elden çıkarmamaları halinde, iktisap bedeli ile hisse senetlerinin veya ortaklık paylarının itibari değeri arasındaki fark tutar iktisap tarihinden itibaren iki tam yıllık sürenin son günü,

itibarıyla dağıtılmış kâr payı sayılır ve bu tutarlar üzerinden %15 oranında vergi tevkifatı yapılır. Bu fıkra kapsamında tevkif edilen vergiler herhangi bir vergiden mahsup edilemez. Cumhurbaşkanı, tam mükellef sermaye şirketinin paylarının Borsa İstanbul’da işlem görüp görmemesine, işlem gören paylarının toplam payları içindeki oranına, geri alınan payların Borsa İstanbul’da işlem gören paylardan olup olmamasına, tam mükellef kurumlardan geri alınıp alınmamasına, tam mükellef sermaye şirketinin yıllık satış hasılatı ve diğer gelirlerinin toplam tutarına göre ayrı ayrı ya da birlikte, bu oranı sıfıra kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmak suretiyle yeniden tespit etmeye yetkilidir.”

Bu düzenlemeyle, tam mükellef sermaye şirketlerinin kendi hisselerini iktisap etmek suretiyle vergisiz bir şekilde kâr dağıtımı yapmalarının önüne geçilmiş ve şirket karlarının dağıtılıp dağıtılmadığına bakılmaksızın tevkif yoluyla alınacak vergiye ilişkin bir vergi güvenlik müessesesi ihdas edilmiştir.

Yukarıda yer verdiğimiz düzenleme ile, tam mükellef sermaye şirketlerinin neredeyse özel bazı durumlar dışında tüm hisse/pay[1] geri alımları “Dağıtılmış Kar Payı Sayılma” ve “Stopaj Yoluyla Vergilendirme” tehdidi altına girmiş oldu.

Makalemizde, pek çok hususu ele almakla beraber, temel olarak

  • Kanunlarda aranan sürenin geçmesi nedeniyle vergi dışı kalan hisse satışına ilişkin değer artış kazançlarının, hangi gerekçe veya saikle olursa olsun, sonradan tekrar vergi kapsamına alınmasının “hukuki belirlilik ilkesi”ne aykırı olması nedeniyle Anayasaya aykırı olduğu;
  • Emsal bedelin üstünde yapılan hisse geri alımlarda transfer fiyatlandırması hükmünün zaten yürürlükte olduğu ve bu nedenle emsal bedelle gerçek alım satım bedeli arasındaki bedel farkının transfer fiyatlandırması kapsamında ele alınması gerektiği, bunun dışındaki emsal bedel ile itibari değer arasındaki fark için iştirakçi (ortak) kurumdan geri alınan hisseler için tam mükellef bir sermaye şirketi bünyesinde tarhiyat yapılamayacağını, zira hükme GVK’nın 94. Maddesinde yer verildiği, gelir vergisine mahsuben bir tevkifat öngörüldüğü, Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) nın 15. Ve 30. Maddelerinde düzenleme yapılmadığından aksi yönünde işlemlerin hukuka aykırı olacağı, Genel Tebliğde kurum ortaktan satın alınan hisselerin vergilendirilmesine yönelik örneklerin yasal karşılığının bulunmadığını,
  • Sonra gelen kanun düzenlemesinin önceki düzenlemeye göre üstün olduğundan kanunda düzeltme ibaresi olmasa dahi, ilk yapılan vergilendirmenin artık değer artış kazancı olarak değil, dağıtılmış kar payı olarak menkul sermaye iradı olarak düzeltilmesi gerektiği,
  • Kanun amacının şirket karlarının vergisiz bir şekilde şirket dışına çıkmasının engellenmesi olmasına karşın, karı olmayan zararlı şirketlere de önemli bir vergi yükü getirerek amaç ve araç arasında ciddi çatışmaların olduğu,

iddiaları üzerinde durulacaktır.

Kamuoyunda bir kısım yazarlarca şirketlerin kendi hisselerini/ortaklık paylarını geri satın almalarının asla bir kar dağıtımı olarak sayılamayacağı/değerlendirilemeyeceği görüşlerine karşı olmakla beraber, bu işlemler neticesinde kar dağıtma riskinin bulunduğu/bulunabileceği, idarenin bir kısım kaygılarının doğru olabileceği, buna karşın her şekil ve suretle yapılan tüm işlemleri bu tehdit altında yorumlamanın kanun hükümlerinin amacı dışında yorumlanmasına imkan tanıyabileceği yönünde görüşlere sahip bulunmaktayız. Bu nedenle, her durumu kendi içinde değerlendirerek somut bir kanıya varmanın vergi hukukunun ispat ilkesi açısından önemli olduğunu savunmaktayız. Bugüne kadar yaptığımız değerlendirmelerde; kâr dağıtımına bağlı vergilendirme eleştirisi yapılırken,

-Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun amir hükmü gereği bahsi geçen hisselerin tedavülden kalkmadıkları,

-Şirketin hisseleri ileride geri satması durumunda vergiye tabi kâr unsurları üzerinde yeni gelen ortağın hak sahibi olduğu,

-Bu durumda bir kârın birden fazla kez dağıtıma konu edilemeyeceği;

-Kanunun şirket paydaşlarını bu geri satın almada özel bir gerekçe sunmaya zorlamadığı veya ispat külfeti altına sokmadığı;

-Bu konuda devralınan hisselerin hiçbir pay sahipliği vermediği;

-Özellikle zararda olan veya dağıtılabilir serbest kârı olup ta zararı kâr tutarından büyük şirketlerde kâr dağıtımı yapılmamasının mümkün olmadığı;

-Payların ileride devredilmemesi durumunda ise kârın mevcut hisse paylarına dağıtılabileceği (veya bir kârın kaç defa dağıtılabileceği) görüşleri;

ileri sürülebileceği dile getirilmiştir[2].

Herşeyden önce, tartışma konusu hükme göre özellikle önemli seviyede mali zararı bulunan şirketlerin hisse değerlerinin düşük olduğu zamanda düşük bedelle hisseleri toplayarak 2 tam yıl içinde borsa değerlerinin yükseldiği dönemlerde yüksek bedellere satarak ilişkili kişilerle matrah ayarlaması yoluyla vergi planlaması yapabilecekleri, parasal hareketlerini yönetebileceklerini görmek gerekir.

Konuya ilişkin yayımlanan 18 seri nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde tam mükellef sermaye şirketlerinin kendi hisselerini iktisap etmek suretiyle vergisiz bir şekilde kâr dağıtımı yapmalarının önüne geçilmiş ve şirket karlarının dağıtılıp dağıtılmadığına bakılmaksızın tevkif yoluyla alınacak vergiye ilişkin bir vergi güvenlik müessesesinin ihdas edildiğine dair son derece ilkel bir gerekçe gösterilmiş olup, yapılan hisse geri alımlarının ister sermaye azaltımı olsun, ister iktisap bedelinin altında satış olsun veya iki tam yıl hiçbir şey yapılmayarak pasif kalınmış olsun dağıtılmış kar payı sayılacağına dair hüküm zaten vergiyi doğuran olayın amaçsal açıdan değerlendirmesi imkanını bertaraf etmektedir. Bu nedenle, sorunun diğer hukuksal sonuçlarıyla ilgilenmek daha faydalı olabilecektir.

Kanun hükmünde kar dağıtımına muhatap kişilerin durumları hisseleri geri alan tam mükellef sermaye şirketi tarafından ne yapılacağına bağlı olduğundan, özellikle yeniden satışta onun belirleyeceği satış bedeline bağlı olduğundan geliri elde ettiği düşünülen kişilerin pasif yapısı nedeniyle de hüküm eleştiri görebilir düzeydedir.

18 seri nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği, konunun kanun hükmündeki çok açık anlaşılabilir sonuçlarını değerlendirmeye alırken, aslen ortaya çıkabilecek pek çok soruna çözüm üretmekten ise kaçınmıştır. Bu nedenle bu Tebliğin yetersiz olduğu düşüncesindeyiz. Kanun düzenlemesi GVK içinde yer alırken ve gerçek kişiler üzerinden hukuki sonuçlar doğuracakken Gelir Vergisi Genel Tebliği yerine Kurumlar Vergisi Genel Tebliği olarak düzenlenmesi de başka bir sorundur (GVK Genel Tebliği düzenlenmediği sürece).

Bize göre, hisse geri alımlarında sermaye azaltımı olmadığı sürece vergilendirme yapılmamasının daha sağlıklı olacaktı. Zira, karın gerçek anlamda dağıtılıp dağıtılmadığı o zaman nihai olarak anlaşılabilirdi veya kanaat getirilebilirdi. Fakat, mevcut hükme göre sermaye azaltımı yapılmış olsun veya olmasın şartlar sağlandığı takdirde kar dağıtımına bağlı vergilendirme ortamı oluşmuş olacaktır.

GVK’nda yapılan bu düzenleme yapılan işlemlerin mükerrer vergilendirilmesi, başka kanun hükümleri ile çatışması, yasanın ana ilkelerine aykırılık taşıması gibi pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bazı açılardan farklı ilkeler benimse de, temelde benzer kurallara göre hayat bulan hisse veya ortaklık paylarının geri alımına ilişkin olarak 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu çeşitli düzenlemeler içermektedir. Bu çalışma kapsamında hisse geri alımına ilişkin ticaret kanunu ve sermaye piyasası mevzuatları yerine konunun özünü kaçırmamak adına vergi kanunlarında yapılan düzenlemelerinin sonuçlarını ele almaya çalışacağız.

  1. Hisse/Ortaklık Payı Geri Alımlarında Kar Nasıl Ve Hangi Koşullarda Dağıtılmış Sayılacaktır?:

Tam mükellef sermaye şirketlerinin kendi hisse senetlerini ve ortaklık paylarını iktisap ettikleri tarih itibarıyla herhangi bir vergilendirme işlemi yapılmayacaktır. Bu tarih itibarıyla şirketlerin kendi hisse senedi veya ortaklık payı alımlarına ilişkin kayıt gerçekleştirilecek ve bunun dışında kendi hissesini veya ortaklık payını satın alan şirket açısından Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesine göre herhangi bir vergi kesintisi söz konusu olmayacaktır.

Diğer taraftan, söz konusu hisse senetlerini veya ortaklık paylarını elden çıkaran gerçek ya da tüzel kişinin hukuki niteliğine göre genel hükümler çerçevesinde vergilendirme yapılacaktır.

Tam mükellef sermaye şirketlerinin iktisap ettikleri kendi hisse senetleri veya ortaklık paylarını sermaye azaltımı yoluyla itfa etmeleri halinde, iktisap bedeli ile hisse senetlerinin veya ortaklık paylarının itibari değeri arasındaki olumsuz farkın, sermaye azaltımına ilişkin kararın ticaret siciline tescil edildiği tarih itibarıyla sermaye şirketleri nezdinde %15 oranında vergi kesintisine tabi tutulması gerekmektedir.

Tam mükellef sermaye şirketlerinin iktisap ettikleri kendi hisse senetlerini veya ortaklık paylarını, iktisap bedelinin altında bir bedel karşılığında elden çıkarmaları halinde, iktisap bedeli ile elden çıkarma bedeli arasındaki fark tutar, elden çıkarma tarihi itibarıyla %15 oranında vergi kesintisine tabi tutulacaktır.

Öte yandan, şirketlerin bu şekilde iktisap etmiş oldukları kendi hisse senetlerini iktisap bedelinin üzerinde bir bedelle elden çıkarmaları halinde Gelir Vergisi Kanununun 94. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca vergi kesintisi yapılmayacaktır.

Tam mükellef sermaye şirketlerinin iktisap ettikleri kendi hisse senetlerini veya ortaklık paylarını, iktisap ettikleri tarihten itibaren iki tam yıl içerisinde sermaye azaltımı yoluyla itfa etmemeleri veya elden çıkarmamaları halinde, iktisap tarihinden itibaren iki tam yıllık sürenin son günü itibarıyla, iktisap bedeli ile hisse senetlerinin veya ortaklık paylarının itibari değeri arasındaki fark tutarı üzerinden Gelir Vergisi Kanununun 94. maddesinin dördüncü fıkrasına göre %15 oranında vergi kesintisi yapılacaktır. Limited şirketlerde elden çıkarma tarihini ortaklar kurulu kararı açısından ele aldığımız bölüm kapsamında değerlendirmenizi öneririz.

Hisse geri alımından sonra 2 tam yıl sonra yeniden satış veya sermaye azaltımı olursa bu sefer tekrar kar dağıtımına bağlı vergilendirme olmayacaktır. Hatta, hisse itibari değerinin dahi altında satış gerçekleşmiş olsa yine zarar nedeniyle tevkifat olmayacaktır. Hisse geri satın alımlarında bu alım tarihinden itibaren en geç 2 tam yılın dolduğu gün vergilendirme yapılacaktır. Blok yerine parça parça hisse geri alımlarında her bir hisse ayrı ayrı kar dağıtımı açısından ele alınacaktır.

Buna göre, aşağıdaki itibari değer, çeşitli alım ve satım bedeli senaryolarına göre karın hangi durumlarda dağıtılmış sayılacağı ve hangi tutarda kesinti yoluyla vergi ödeneceği daha rahat anlaşılabilecektir:

Geri Alınan Pay Adedi 1.000
Hisse/Ortaklık Payı Birim Nominal Bedeli-İtibari Değer 10.000
Geri Alınan Hissenin/Ortaklık Payının Nominal Değeri-İtibari Değer 10.000.000
Geri Alınan Tarih 30.06.2021
Sermaye Azaltimının “Tescil Edildiği” Tarih 17.07.2022
Yeniden Satıldığı Tarih 3.11.2022
2 Tam Yılın Dolduğu Süre 30.06.2023
Kar Dağıtıldığı Sayılan Tarih-

Senaryolar

Nominal/İtibari Bedel İktisap Bedeli Tekrar Satış Bedeli Dağıtılmış Sayılan Kar Payı Kesinti Tutarı
Sermaye Azaltimının “Tescil Edildiği” Tarih 10.000.000,00 5.000.000,00 0,00 0,00
Sermaye Azaltimının “Tescil Edildiği” Tarih 10.000.000,00 7.000.000,00 0,00 0,00
Sermaye Azaltimının “Tescil Edildiği” Tarih 10.000.000,00 10.000.000,00 0,00 0,00
Sermaye Azaltimının “Tescil Edildiği” Tarih 10.000.000,00 12.000.000,00 2.000.000,00 300.000,00
Sermaye Azaltimının “Tescil Edildiği” Tarih 10.000.000,00 25.000.000,00 15.000.000,00 2.250.000,00
Hisse/Ortaklık Payının Satıldığı Tarih 10.000.000,00 5.000.000,00 3.000.000,00 2.000.000,00 300.000,00
Hisse/Ortaklık Payının Satıldığı Tarih 10.000.000,00 7.000.000,00 7.000.000,00 0,00 0,00
Hisse/Ortaklık Payının Satıldığı Tarih 10.000.000,00 10.000.000,00 14.000.000,00 0,00 0,00
Hisse/Ortaklık Payının Satıldığı Tarih 10.000.000,00 30.000.000,00 18.000.000,00 12.000.000,00 1.800.000,00
Hisse/Ortaklık Payının Satıldığı Tarih 10.000.000,00 25.000.000,00 21.000.000,00 4.000.000,00 600.000,00
2 Tam Yıl Sürenin Sonunda

(Elden Çıkartma Ve Sermaye Azaltımı Yok)

10.000.000,00 5.000.000,00 0,00 0,00
2 Tam Yıl Sürenin Sonunda

(Elden Çıkartma Ve Sermaye Azaltımı Yok)

10.000.000,00 7.000.000,00 0,00 0,00
2 Tam Yıl Sürenin Sonunda

(Elden Çıkartma Ve Sermaye Azaltımı Yok)

10.000.000,00 10.000.000,00 0,00 0,00
2 Tam Yıl Sürenin Sonunda

(Elden Çıkartma Ve Sermaye Azaltımı Yok)

10.000.000,00 12.000.000,00 2.000.000,00 300.000,00
2 Tam Yıl Sürenin Sonunda

(Elden Çıkartma Ve Sermaye Azaltımı Yok)

10.000.000,00 25.000.000,00 15.000.000,00 2.250.000,00

Kanun hükmü, GVK’nın 94. Maddesine getirilmiş olup, KVK’nın 15. Ve 30. Maddesinde bir değişiklik yapılmadığı gibi, kanun hükmünde “gelir veya kurumlar vergisi kanunlarında uygulamasında dağıtılmış kar payı sayılır” şeklinde bir hükme yer verilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, geri alınan paylar eğer bir kurumlar vergisi mükellefi olan iştirakçisinden, ortaktan (kurumdan) satın alınıyorsa bu hüküm kapsamında işlem bize göre tesis edilemeyecektir. Bu iki şirket arasındaki işlemler transfer fiyatlandırması hükümleri kapsamında değerlendirilecek ve duruma göre dağıtılmış kar payı sayılacak veya sayılmayacaktır.

TTK’nın 379/3. maddesinde şirketin net aktifinin, iktisap edilecek payların bedelleri düşüldükten sonra, en az esas sermaye veya çıkarılmış sermaye ile kanun ve ana sözleşme uyarınca dağıtılmasına izin verilmeyen yedek akçelerin toplamı kadar olması gerektiği belirtilmiştir. Yani, sermaye içindeki ve bağlı kar yedeklerinin dağıtımı zaten mümkün olmadığından, kalan serbest kar yedekleri ve kullanımı mümkün bulunan bazı serbest fonlar kar dağıtımı olasılığına haiz olacaklardır. Başka bir ifade ile şirket pay iktisabı için yapacağı ödemeyi, bağlı malvarlığı unsurlarından değil, bilanço karı ve serbest yedek akçelerden oluşan serbest malvarlığından yapmalıdır.

Teknik olarak yapılan hisse geri alımı işlemi neticesinde dağıtılabilir karın azami tutarı bilanço karı ve serbest yedek akçeler olarak belli olduğundan, bize göre kanun hükmünde “yapılabilecek kar dağıtım tutarının” bu tutarla sınırlandırılması gerekmekteydi.

  1. Sermaye Azaltımı Olması Durumunda Tescilli Sermaye İçindeki Dağıtılmamış Karların Durumu:

Bakanlık, uzun yıllardır yapılacak olan sermaye bir azaltımında öncelikle sermayeye eklenmiş olan enflasyon düzeltmesi farklarının, yeniden değerleme değer artış fonunun, maddi duran varlıklar yeniden değerleme artış fonunun, iştirakler yeniden değerleme artışlarının ve maliyet artış fonunun[3] şirketin sermaye azaltımı yapması sebebiyle işletmeden çekildiğinin kabulü ve işletmeden çekilen tutarların öncelikle kurumlar vergisine, vergi sonrası dağıtılan kazancın da elde edenin hukuki niteliğine göre kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması, daha sonra, önceki yıllarda şirket sermayesine eklenmiş olan geçmiş yıl kârlarının, yasal yedeklerin ve sermayeye eklenen taşınmaz, emisyon primi satış kazancı, iştirak satış kazancı gibi vergisiz kar veya fonların işletmeden çekildiğinin kabulü ve işletmeden çekilen tutarların elde edenin hukuki niteliğine göre kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması, son olarak da, şirket ortakları tarafından nakden veya aynen konulan sermayenin işletmeden çekildiğinin kabulü ve bu tutar üzerinden vergi hesaplanmaması ve stopaj yapılmaması gerektiğine dair bize göre hukuk altyapısı olmayan bazı özelgeler vermektedir. Zararın sermaye azaltımında kullanılmasında ise, daha önce sermayeye eklenmiş olan, yeniden değerleme değer artış fonunun, enflasyon düzeltme olumlu farkları, maliyet artış fonu ve iştirakler yeniden değerleme artış fonunun geçmiş yıl zararlarına mahsubu işleminde nakden veya hesaben bir ödeme bulunmadığından, üzerinden kurumlar vergisi hesaplanarak ödenen yeniden değerlendirme artış fonunun, bu türden değer artış fonlarının geçmiş yıl zararlarına mahsup edilmesi işleminin, kâr payı dağıtımı olarak değerlendirilmemesi ve kâr payı dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılmaması gerektiği ele alınmaktadır.

Ortakların elbette bu nitelikteki karları, mükellef bünyesinde önce sermayeye ilave edip sonradan sermaye azaltımı yoluyla vergisiz bir şekilde bu kaynaklara erişim imkanı olabilir. Fakat, her olaya, hukuki duruma “peçeleme” yapıldığı şeklinde aşırı muhafazakar yaklaşımlarla genel bir kural koyup, önce kurum kazancı ile ilişkilendirilmeksizin vergiye tabi karların, sonra sadece kesinti yoluyla vergi ödenmesi gereken karların veya fonların, en sonunda ise nakit veya ayni sermayenin ödendiğine dair getirilen kuralın vergi hukukunda herhangi bir karşılığı yoktur, bu durum olsa olsa senaryo üzerine kurulu farazi bir durumdur. Bu düşünce, aksi iddiaların veya durumların delillendirilmesine, ispatına dahi aykırı sonuçlara yol açabilmektedir[4].

Danıştay 9. Dairesi’nin bir kararı[5] analiz edildiği zaman “kurumlar tarafından dağıtılabilir kar tutarlarının şekil değiştirerek” artık sermaye mahiyetine girdiğini, bu nedenle kanunla aranan amacın şirketlerin mali yapısını güçlendirme niteliği taşıdığından kanunla sağlanan hakların ortadan kaldırılamayacağı ve kar dağıtımına bağlı vergilendirme oluşmayacağı sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır. Bize göre ise kanun koyucu, sadece karların sermaye ilavesinin kar dağıtımı sayılmayacağını, bunun dolaylı şekilde sonradan dağıtımına izin vereceği anlamına gelmemektedir. Hüküm, sadece karların sermayeye ilavesinin kar dağıtımı sayılmayacağı şeklinde olduğundan, bunun ötesinde yapılacak olan bir yorum kanun hükümlerinin yorum tekniğine, kanun hükümlerinin lafzı dışında yorumlanmasına ve hükmün genişletilmesine neden olacaktır.

GVK’nun 94/6. Bendinde yer alan karların sermayeye eklenmesinin kar dağıtımı sayılmayacağı hususu kar dağtımına bağlı vergilendirme için bize göre “mutlak bir koruma” değildir. Tam mükellef kurumlar için karlar sermaye içerisinde olduğu sürece bir kar dağıtımına bağlı “vergi ertelemesi” durumu ile karşı karşıya kalacaklardır. Aksi düşünce tarzı, vergi adaletsizliği yaratacağı gibi, sermayeyi güçlendirme iddiası ile getirildiği ifade edilen düzenleme, daha sonra tasfiye veyahut sermaye azaltımı gibi hususlarla bu karların şirket dışına çıktığı gerçeğini de değiştirmemektedir. Bu noktada kanunda amaçlanan hususun gerçekleşmeyeceği de son derece açıktır. Bize göre, GVK’nın 94/6. bendinde yer alan karların sermayeye ilavesinin kar dağıtımı sayılmayacağı hükmü bugün itibariyle zaten başlı başına gereksiz, yersiz bir ifadedir. Zira, meri yasal düzenlemeler sadece karların dağımı durumunda kar dağıtımına bağlı vergilendirme getirmektedir[6].

Sermaye azaltılmasının vergi yönünden tartışmalı boyutlarına değindikten sonra; geri alınan hisselerin geri alındıktan 2 tam yıl içinde mükellefler tarafından sermaye azaltımında yapılması durumunda hisselerin “iktisap bedeli” ile “itibari değerleri” arasında fark “dağıtılmış kar payı” sayılıp vergilendirildikten sonra; tekrar sermaye içinde varsa önce kurumlar vergisi ve sonrasında kar dağıtımına tabi vergilendirme gerektiren karların, sonra sadece kar dağıtımına bağlı vergilendirme gerektiren karların, ve son olarak ayni veya nakdi sermayenin dağıtıldığı şeklinde idarece işlem tesis edilecektir.

Özetle, böyle bir hisse geri satın alma işlemi ile tescilli sermaye içinde “değerleme farkları veya karların varlığı” durumunda 2. defa kar dağıtımına bağlı vergilendirme sonucu doğabilecektir. Bu durum, akıl ve mantıkla izah edilemeyecek bir sonuç yaratır. Zira, en nihayetinde şirketteki “dağıtılabilir kar tutarı” bir tanedir, sınırlıdır ve bellidir. Bu nedenle, getirilen kanun düzenlemesi amacını aşan sonuçlara yol açabilecektir. Her ne kadar Tebliğde bu hüküm bir tür “vergi güvenlik müessesi” olarak ele alınsa dahi, transfer fiyatlandırması gibi bir vergi güvenlik müessesinden ayrışmaktadır. Çünkü, transfer fiyatlandırması hükümleri alım veya satım yönünden şirket karlarının kayıtlarda görünmeyecek şekilde çeşitli işlemler sonucunda tahakkuk etmeyen veya eksik tahakkuk etmiş sayılan türde bir kısım karları vergilendirmeyi amaçlamaktadır. Yani, bahsi geçen bu karlar mali tablolarda ya yoktur ya da dağıtılmış sayılan kar tutarı mali tablolarda kadar azdır. Transfer fiyatlandırması ile amaçlanan da tam olarak bu emsale aykırı bedel/fiyatlarla gerçekleşen işlemlerin karlarının (Gizli Karların) vergilendirilmesidir.

Buna karşın, Tebliğde bir tür emsal güvenlik maddesi olarak telakki edilen hisse geri alımı, “Bu düzenlemeyle, tam mükellef sermaye şirketlerinin kendi hisselerini iktisap etmek suretiyle “vergisiz bir şekilde kâr dağıtımı yapmalarının önüne geçilmiş ve “şirket karlarının” dağıtılıp dağıtılmadığına bakılmaksızın tevkif yoluyla alınacak vergiye ilişkin bir vergi güvenlik müessesesi ihdas edilmiştir.” Şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre, şirket ancak mevcut karları dağıtabilir, olmayan kar bu hükme göre dağıtılmış sayılamaz.

Yukarıda da belirtildiği üzere, Kanun hükmü, GVK’nın 94. Maddesine getirilmiş olup, KVK’nın 15. Ve 30. Maddesinde bir değişiklik yapılmadığı gibi, kanun hükmünde gelir veya kurumlar vergisi kanunlarında uygulamasında dağıtılmış kar payı sayılır şeklinde bir hükme yer verilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, geri alınan paylar eğer bir kurumlar vergisi mükellefi olan iştirakçisinden (kurumdan) satın alınıyorsa bize göre asla bu hüküm kapsamında işlem tesis edilmeyecektir. Bu iki şirket arasındaki işlemler transfer fiyatlandırması hükümleri kapsamında değerlendirilecek ve duruma göre dağıtılmış kar payı sayılacak veya sayılmayacaktır.

Transfer fiyatlandırması hükümleri mevcutken, benzer vergilendirme kurallarını muhafaza ederken, böyle bir kanun hükmünün şirketlerin mevcut, kayıtlarda yer alan karlarının dağıtımının önüne geçmeyi amaçlamasından başka bir amacının bulunmadığı açıktır. Kaldı ki, Genel Tebliğde açıkça  vergisiz bir şekilde şirket karlarının, yani hali hazırda sermaye içindeki karların vergilendirmesini amaçlamaktadır.

Sonuç itibariyle, hisse geri alımları nedeniyle gerçekleşen fiyat veya bedeller işlem anında emsal bedellere uygun olsa dahi, sermaye azaltımı durumunda iki defa kar dağıtımına bağlı vergilendirme ortaya çıkacaktır.

Bu hisselerin alım bedelleri emsal fiyat veya bedellere aykırı ise, bu konuyu diğer bölümde ele almakla beraber, tartışma çok farklı boyutlara gelerek idare açısından aynı işlem ile 3 defa kar dağıtımına bağlı vergilendirme yönünde tarhiyatlar ortaya çıkabileceği düşünceleri ortaya çıkabilir. Yapılan emsale aykırı yüksek bedelle alım nedeniyle transfer fiyatlandırması yoluyla kar dağıtımı vergilendirilmesi, geri alınan hisselerin sermaye azaltımında kullanılması halinde sermaye azaltımı nedeniyle 2. Kez ve sermayenin içindeki karlar nedeniyle 3. Kez kar dağıtımına bağlı vergilendirme doğabilecektir.

Gerçekten muazzam bir vergi sistematiği ile karşı karşıyayız.

  1. Hisse Bedelinin Ortaklardan Emsaline Nazaran Yüksek Bedelle Alınması Durumunda Vergilendirme:

İdare, 18 seri nolu KVK Genel Tebliğinde geri alınan hisselerin ikincil, yani sonradan tekrar satışında doğan zararın şirketin kendi hisse senetlerinin iktisabında veya satışında kanunun transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümlerine göre eleştiri konusu yapılacak bir durum bulunmaması kaydıyla, kurum kazancının tespitinde dikkate alınabileceğini ele almaktadır. Yani, kar dağıtımın hangi maddeye göre dağıtılmış sayılmasından ziyade, zararın kabul edilip edilmeyeceğine vurgu yapmış, konunun esasına değinmemiştir.

5520 sayılı KVK’nın 13. Maddesine göre kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır. Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilir.

Bu nedenle kurumların, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunmaları durumunda, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılacaktır. Kanuna göre ilişkili kişi; kurumların kendi ortakları, kurumların veya ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek kişi veya kurum ile idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek kişi veya kurumları ifade eder. Ortakların eşleri, ortakların veya eşlerinin üstsoy ve altsoyu ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları ve kayın hısımları da ilişkili kişi sayılır. Emsallere uygunluk ilkesi; ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında böyle bir ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade eder.

Transfer fiyatlandırması, ilişkili kişi sayılan ortaklarından aldıkları payların da emsal bedelle gerçekleşmesini konu edindiğine göre, zaten yapılan alım işlemi bu açıdan ele alınmaktadır. Borsaya açık olan şirketlerin hisse senetleri borsada işlem görmeye devam ettiği sürece işlem tarihi itibariyle emsal bedel tespitinin mümkün olduğu açıktır. Halka kapalı şirketler ile borsada olmakla beraber işlemde olmayan hisseler için değerleme yapılması ve emsal bedelin tespiti gerektiği açıktır. Bu nedenle, geri alınan hisseler borsadaki rayiç (normal alım sayım) değerleriyle alınırsa emsal bedele aykırı alındığı yönünde (hisse bedellerinin manipülasyon yoluyla etkilendiği iddiaları hariç) iddialar olmayacaktır. Bu değer, itibari değerin altında veya üstünde olabilir. Bu açıdan transfer fiyatlandırması hükümleri kapsamında eleştiri görmeyen geri alım işlemi, sonradan tartışma konusu hüküm nedeniyle yine eleştiri riski ile karşı karşıya kalacaktır. Yani, geri alınan hisseler emsal bedellerine uygun şekilde geri alınmış olsa dahi, Tebliğe göre kar dağıtımı yoluyla vergilendirilebilecektir.

Ayrıca, yapılan alım nedeniyle vergi sorumlusu şirket olduğuna göre şirketin kaynaklarından ödenen vergi, haksız şekilde diğer şirket ortaklarının kalan paylarının değerini olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle, özelikle hisseleri borsada işlem gören şirketlerin hisse geri alımları, geri alım bedelleri ile itibari değer arasındaki fark ne kadar büyükse o kadar olumsuz etki yapacaktır.

Transfer fiyatlandırmasında aranan ilişkinin doğrudan veya dolaylı olarak ortaklık kanalıyla oluştuğu durumların örtülü kazanç dağıtımı kapsamında sayılması için en az %10 oranında ortaklık, oy veya kâr payı hakkı şeklinde olması gerekir. Ortaklık ilişkisi olmadan doğrudan veya dolaylı olarak en az %10 oranında oy veya kâr payı hakkının olduğu durumlarda da taraflar ilişkili kişi sayılır. İlişkili kişiler açısından bu oranlar topluca dikkate alınır.

  • Belki, geri satın alım işlemleri bu açıdan azınlık sayılabilen (en fazla %9,99 oranındaki paylar) kesimlerin hisselerinin geri alımı şeklinde olursa transfer fiyatlandırması hükümlerinden eleştiri imkanı kaybolacağından, bu boşluğu bahsi geçen kanun hükmünün doldurabileceği düşünülebilir.
  • Lakin, %10 dan fazla ortaklık payı bulunan kişilerle (tek başına veya topluca) yapılan işlemlerin hem transfer fiyatlandırması hükümleri açısından, hem de GVK 94. Madde kapsamında eleştiri görmesi olanaklı değildir.
  • Çünkü, tartışma konusu hüküm GVK’nın 94. Maddesine getirilmiş olup, KVK’nın 15. Ve 30. Maddesinde bir değişiklik yapılmadığı gibi, kanun hükmünde gelir veya kurumlar vergisi kanunlarında uygulamasında dağıtılmış kar payı sayılır şeklinde bir hükme yer verilmediği anlaşılmaktadır.
  • Yani, tevkifat sorumluları tarafından kurumlara yapılan bu türden ödemelerde bu hüküm kapsamında kesinti yapılması bize göre asla mümkün değildir.
  • Fakat, Genel Tebliğde yer alan örneklere göre sermaye azaltımında ve diğer seçeneklerde bir kurumdan geri alınan hisseler için de kesinti yoluyla vergilendirme yapıldığı anlaşılmaktadır.  Hatta, tüm Tebliğ örneklerinde kurumlardan geri satın alım işlemi yapılmaktadır.
  • Bize göre, geri alınan paylar eğer bir kurumlar vergisi mükellefi olan iştirakçisinden (kurumdan) satın alınıyorsa bu hüküm kapsamında işlem tesis edilmeyecektir. Bu iki şirket arasındaki işlemler koşullar uygunsa transfer fiyatlandırması hükümleri kapsamında değerlendirilecek ve duruma göre dağıtılmış kar payı sayılacak veya sayılmayacaktır.

Şöyle ki, emsal bedeli 5.000.000-TL, itibari değeri 1.000.000-TL olan hisseler 8.000.000-TL bedelle kurum şeklindeki ortaklardan geri alınırsa, 3.000.000-TL transfer fiyatlandırması kapsamında dağıtılmış kar payı sayılacak; buna karşın itibari değerle emsal değer arasında kalan 4.000.000-TL tutarın ise sermaye azaltımı halinde tescil tarihinde veya en azından iki tam yılın dolduğu gün itibariyle “dağıtılmış kar payı” sayılmasına olanak yoktur. Bunu tevkifat yoluyla vergilendirecek bir hüküm mevcut değildir. Zira, kurumlara yapılan bu kapsamdaki ödemelerde tevkifat zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu kurumun ortaklık payı ne olursa olsun kurumlar vergisi açısından uygulama imkanı bulunmayan bu hükümden tevkifat yapılması mümkün değildir.

KVK’nın 15/2. Fıkrasında vergiden muaf olan kurumlara dağıtılan (Kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.) Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerindeki kâr payları üzerinden, bu maddenin üçüncü fıkrası uyarınca vergi kesintisine tâbi tutulan kazançlar[7] hariç olmak üzere % 15  oranında vergi kesintisi yapılacağı; 30/3. maddesinde ise tam mükellef kurumlar tarafından, Türkiye’de bir iş yeri veya daimî temsilci aracılığıyla kâr payı elde edenler hariç olmak üzere dar mükellef kurumlara veya kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan (Kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.) ve Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde sayılan kâr payları üzerinden bu Kanunun 15 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca vergi kesintisine tâbi tutulan kazançlar hariç olmak üzere % 15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılacağı belirtilmiştir. Bunun dışında, kar dağıtımı nedeniyle bu kurumlara (örtülü sermaye, transfer fiyatlandırması hariç) vergilendirme yapmak olanaklı değildir.

Yani, kanun tekniği açısından amaç ve araç arasında çatışma bulunmaktadır.

KVK’nın 13. Maddesine göre tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulamasında, bu maddedeki şartların gerçekleştiği “hesap döneminin son günü itibarıyla” dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü kazanç dağıtan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.

Hem bu hüküm, hem de GVK 94. Maddedeki tartışma hükmü hayatta olsa dahi mükerrer vergilendirme zaten olamaz. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) un 117. Maddesine göre aynı vergi kanununun uygulanmasında belli bir vergilendirme dönemi için aynı matrah üzerinden bir defadan fazla vergi istenmesi veya alınması verginin mükerrer alınması anlamında bir vergi hatası olup, düzeltme fişi ile red ve iade edilmesi gerekir. Buna göre, aynı matrahı hedef alan iki tarhiyat aynı vergi kanunu uygulamasında mükerrer vergilendirme olarak hata kapsamında düzeltilmesi sonucuna gelecektir. Matrahın, tamamen değil de kısmen mükerrer uygulanması da bize göre verginin mükerrer alınması/istenmesini sonucu doğurur. Öncelikle idare kurum ortaklar adına hangi kanuna göre tevkifat yaptığını açıklaması gerekirdi. Gerçek kişi ortaklardan emsaline aykırı yüksek bedelle alınan hisseler aynı vergi kanuna göre vergilendirilmektedir. Bu ise açıkça verginin mükerrer alınması veya istenmesi olup vergi hatasıdır. Değer artış kazancının tespit şekli farklı olsa, aynı kanun ve aynı işlem üzerinden vergilendirmeye ilişkin sonuç doğurmaktadır.

Bu bölüme ek olarak, gerçek kişi ortaklarla yapılan hisse geri alımı işlemi ve sermaye azaltımının tescili sonrasında transfer fiyatlandırması eleştirileri geldiğinde ise durum daha da karışmaktadır. Zira, yukarıdaki örnekte önce sermaye azaltımı nedeniyle 7.000.000-TL kapsamında GVK 94. Maddeye göre tevkifata tabi tutulan geri alım işlemi, sonradan emsale aykırı şekilde yüksek bir bedel ile alındığı gerekçesi ile 3.000.000-TL tutarında eleştiri görecektir.

Bize göre, transfer fiyatlandırmasına yönelik olarak sermaye azaltımının sonrası yapılan/yapılması muhtemel bu eleştiride bu kısma isabet eden tutarın, hukuki sonuçlarının başka boyutlara da yansıması nedeniyle, düzletilip sonuçlarına transfer fiyatlandırması hükümlerinin bağlanması gerekli ve zorunludur. Çünkü, vergilendirme dönemi başta olmak üzere KDV, stopaj, iştirak kazancı istisnası vs pek çok açıdan idari işlemler etkilenmektedir. Bu kapsamda, mükellefler tarafından önceden sermaye azaltımının tescili döneminde beyan edilerek ödenen tutarın red ve iadesi gerekecektir.

Bilindiği üzere, tam mükellef kurumlar ile yabancı kurumların Türkiye’deki işyeri veya daimi temsilcilerinin aralarında ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirdikleri yurt içindeki işlemler nedeniyle kazancın örtülü olarak dağıtıldığının kabulü Hazine zararının doğması şartına bağlıdır. Hazine zararından kasıt, emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen fiyat ve bedeller nedeniyle kurum ve ilişkili kişiler adına tahakkuk ettirilmesi gereken her türlü vergi toplamının eksik veya geç tahakkuk ettirilmesidir. Bu durumda da, kurum şeklindeki ortağın hissesini emsal bedelden yüksek bedelle satması neticesinde hisseyi geri alan şirket nezdinde transfer fiyatlandırması kapsamında Hazine zararı varsa işlem tesis edilecektir. Hazine zararı olsun veya olmasın GVK’nın 94. Maddesinde yer alan hükme göre kesinti yapılmaması gerekir.

  1. Geri Alınan Paylar Emisyon Primli İhraç Edilmiş İse Ne Olacak?

Şirketler tarafından geri alınan paylar daha önce emisyon primli (primli pay) olarak ihraç edilmiş olabilir[8]. Emisyon primi, payların gerçek değerinin itibari değerden yüksek bedelle satılması sonucu oluşan satış primi veya karıdır[9].

Türk Ticaret Kanunu(TTK)nun 344/1. maddesinde; nakden taahhüt edilen payların itibari değerlerinin en az yüzde yirmibeşi tescilden önce, gerisi de şirketin tescilini izleyen yirmidört ay içinde ödeneceği, payların çıkarma primlerinin tamamının tescilden önce ödeneceği belirtilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 347. maddesine göre itibari değerinden aşağı bedelle pay çıkarılamamaktadır. Anonim şirket paylarının itibarî değerinden yüksek bir bedelle çıkarılabilmeleri için esas sözleşmede hüküm bulunması veya bu konuda genel kurul kararı alınması gerekir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu(KVK)nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi ile anonim şirketlerin gerek “kuruluşlarında” gerekse “sermayelerini artırdıkları” sırada çıkardıkları payların, itibari değerin üzerinde bir bedelle elden çıkarılması halinde oluşan kazançlar kurumlar vergisinden istisna edilmektedir. İstisna, anonim şirketlerin portföylerinde bulunan başka şirketlere ait hisse senetlerinin elden çıkarılmasından sağlanan kazançları kapsamamaktadır. Kanuna göre istisna açısından şirketin halka açık olması  ve halka açık sayılması, kazancın belli bir süre fon hesabında tutulması, hisse senedi bastırma gibi koşullar aranmamıştır.

TTK’nın 519/2. maddesinde emisyon primlerinin kullanılmamış bulunan kısmının genel kanuni yedek akçeye ekleneceği ifade edilmiştir. Genel kanuni yedek akçeler ise  TTK’nın 519/3. maddesine göre sermayenin veya çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirde, “sadece” zararların kapatılmasına, işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmeye veya işsizliğin önüne geçmeye ve sonuçlarını hafifletmeye elverişli önlemler alınması için kullanılabilir. TTK’nın 519. maddesine göre emisyon primlerinin genel kanuni yedek akçe olarak ayrılacağı ve sermayenin/çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirde ancak belli hallerde kullanılabileceği hüküm altına alınmıştır. Kanunun “İç Kaynaklardan Sermaye Artırımı” başlıklı 462/1. maddesine göre; esas sözleşme veya genel kurul kararıyla ayrılmış ve belirli bir amaca özgülenmemiş yedek akçeler ile kanuni yedek akçelerin serbestçe kullanılabilen kısımları ve mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonlar sermayeye dönüştürülerek sermaye iç kaynaklardan artırılabilir.

İdareye göre de, kurumlar vergisinden istisna edilen ve sermayeye eklenmemiş olan emisyon primlerinin Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca ortaklara dağıtılmasının mümkün olması halinde, bu işlem kar payı dağıtımı sayılacak olup dağıtılan emisyon primi tutarları üzerinden Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci ve 30 uncu maddelerinde yer alan hükümler çerçevesinde kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılacaktır[10].

Yukarıda yer alan hüküm ve tespitlere göre, emisyon primli ihracı gerçekleşmiş hisselerin geri alımı nedeniyle bir sermaye azaltımı gerçekleşirse, yasal kurallara uygun olarak sermayeye ilave edilmiş emisyon primleri mevcut ise bunlar için de genel olarak zaten tevkifat yapılması gerekmektedir.

  • Fakat, satılırken emisyon primli satılan, yani itibari değerin üstünde bir bedelle ihraç olunan hisse senetlerinin geri alınmasında neden itibari değerin dikkate alındığı anlaşılır gibi değildir.
  • Bahsi geçen senetler zaten primli satışa arz edilmiş, dolayısıyla da geri alımlarında itibari değerinin değil de primli değerlerinin dikkate alınarak tevkifat matrahının belirlenmesi daha mantıklı olurdu.
  • Tebliğe göre hisselerin emisyon primleri dikkate alınmayacak, sadece itibari değerleri ile hesaplama yapılacaktır.
  1. Yapılan Tevkifatın Mahsup İmkanı Bulunuyor Mu?:

Hükme göre, dağıtılmış sayılan bu tutarlar üzerinden %15 oranında vergi tevkifatı yapılır. Bu fıkra kapsamında tevkif edilen vergiler herhangi bir vergiden mahsup edilemeyecektir. Tebliğde ise, Kanunda yer almamasına karşın beyan edilerek ödenen bu verginin matrahın tespitinde gider yazılamayacağı veya iade konusu yapılamayacağı belirtilmiştir. Bu durum, belki tevkifatın istihkak sahibinin gelir vergisine mahsuben yapıldığı için haklı olsa dahi, kanun satışı yapan kişinin de mahsubuna izin vermemektedir.

O zaman, kanunen dağıtılmış sayılan bu karın, normal kar dağıtımlarından farkı nedir? Kanunun amacı ile araç çatışmış olmayacak mıdır?

Bize göre, hisse veya ortaklık hakkını elden çıkartan mükelleflerin değer artış kazancı nedeniyle beyanname yoluyla vergilendirme imkanı olduğu durumlarda, hesaplanan gelir vergisinden mahsubuna olanak tanıması adil ve hakkaniyetli olurdu. Vergiden muaf olunan dönemler içinse nihai vergi olarak kalabilirdi. En azından, bir hukuk devletinde yüksek bedelle hisse satışı nedeniyle yüksek matrah beyan etmek durumunda kalan mükelleflerin adına tahakkuk edecek vergilerden kesinti yoluyla ödenen verginin mahsubunun beklenmesi zayıf durumdaki vatandaşların en doğal bekletisi olarak kabul edilebilir.

  1. Ticari Karı Hiç Olmayan (Zararlı) Şirketler Dahi Kar Dağıtımı Yoluyla Vergilendirileceklerdir?:

Bildiğimiz üzere şirket sermayeleri, her ne kadar enflasyon düzeltmesi (2005 yılından itibaren istisnai mükellefler hariç yapılmadığını hatırlatmak isteriz) meri mevzuatımızda bulunsa bile, bugün itibariyle gerçek değerlerini temsil etmemektedir. Şirketler, zaman içerisinde önemli gayri maddi haklara kavuşabildiği gibi, yatırımları veya taşınmazları sayesinde cari değerlerinde çok önemli düzeylerde değer artışları gerçekleşebilmektedir. Bu durum, hisse değerlerinin de kayıtlı değerlerinden ciddi düzeyde sapmalarına neden olabilmektedir.

Çok basit ve yalın bir örnekle, 10 milyon TL ayni sermaye olan arsa ile kurulmuş ve 15 yıl boyunca hiçbir ticari/zirai/mesleki faaliyeti olmayan şirketin zamanla arsanın yakınında çok önemli metro projeleri, kentsel dönüşümler, büyük veya mega projeler, olağanüstü değer yaratan diğer iktisadi gelişmeler nedeniyle arsasının değeri 100 milyon TL olmuş olabilir. Bu durumda bu şirketin değerinin halen 10 milyon TL olduğunu iddia etmek olanaklı değildir. Benzer şekilde, aktifinde çok önemli imtiyaz, hak, arama hakkı, patent vb hakları olan şirketlerin değeri zamanla ortaya çıktığından değer artışları büyük olabilmektedir.

Şirket ortakları, tarihi maliyetle elinde bulundurdukları şirket paylarını şirkete cari değerlerle (yasal dikkate almak kaydıyla) satmak suretiyle önemli bir fona sahip olabileceklerdir. Bu nedenle, hiç karı olmayan, hatta tamamen zarar raporlayan şirketler dahi kanun hükmüne göre yapılan bu geri alım işleminde vergi kesintisi yapmak zorunda kalacaklardır. Halbuki, vergi güvenlik müessesesi olarak ifade edilen husus ise, tahakkuk etmiş karların şirket dışına aktarılmasını amaçlamaktaydı.

  1. Hisse Geri Alımına İlişkin Kayıt Nasıl Yapılacaktır.?

TMS uygulamalarında geri alınan payların özkaynaklar arasında gösterileceği belirtilmektedir[11]. Buna karşın, Tek Düzen Hesap Planında buna uygun bir hesap bulunmamaktadır. Fakat, teorik olarak geri alındığı sürece hakları donan, başka bir şirkete de iştirak imkanı vermeyen bu tür hisse geri alımlarının bize göre de özkaynak içinde raporlanması yararlı olabilir. Zira, bahsi geçen hisseler hukuk düzenin etkisiz, nötr bir durumda olup, fiilen olmasa da teorik anlamda tekrar satışa kadar özsermayede bir azalmayı temsil etmektedirler. Geri alınan payların sermaye azaltımında kullanılmasının teknik iflas sonuçlarına da yol açabileceği unutulmamalıdır.

Aşağıdaki örnek kayıtlarda, geri alınan hisseler menkul kıymet olarak değerlendirilmediği için, bir menkul kıymetin kendisine tanınan tüm haklar donduğundan ve kullanım imkanı bulunmadığından, kar ve zararlar Menkul Kıymet Satış Karı veya Menkul Kıymet Satış Zararı yerine, Diğer Olağandışı Gelir Ve Karlar ile Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar olarak raporlanmıştır. 

Yukarıdaki örneğe göre itibari değeri 1.000.000-TL olan hisseler 8.000.000-TL bedelle ortaklardan geri alınırsa şirketin geri alım programı nedeniyle sermaye azaltımına, tekrar satışına veya 2 tam yıl süreyle pasif kalmasına göre aşağıdaki kayıtlar atılabilir (KDV İhmal Edilmiştir):

____________________________/A/__________________________

528-Geri Alınan Paylar Hesabı 8.000.000

                                             102-Bankalar Hesabı  8.000.000

Hisse Geri Alımı Muhasebe Kaydı

____________________________/ 1 /__________________________

500-Sermaye Hesabı 1.000.0000

689-Kanunen Kabul Edilmeyen Gider 8.050.000

                                 528-Geri Alınan Paylar Hesabı  8.000.000

                                360-Ödenecek Vergi Ve Fonlar Hesabı 1.050.000

Sermaye Azaltım Kaydı

____________________________/ 2 /__________________________

102-Bankalar Hesabı 10.000.000

                                     528-Geri Alınan Paylar Hesabı 8.000.000

                                     679-Diğer Olağandışı Gelir Kar Hesabı 2.000.000

10.000.000-TL Bedelle Hisse Geri Satışı-İkincil Satış

____________________________/ 3 /__________________________

102-Bankalar Hesabı 5.000.000

689-Diğer Olağandışı Gider Zarar Hesabı 3.450.000

                                  528-Geri Alınan Paylar Hesabı 8.000.000

                                 360-Ödenecek Vergi Ve Fonlar Hesabı 450.000

5.000.000-TL Bedelle Hisse Geri Satışı-İkincil Satış

____________________________/4 /__________________________

689-Diğer Olağandışı Gider Zarar Hesabı 1.050.000

                             360-Ödenecek Vergi Fonlar Hesabı  1.050.000

2 Tam Yıl Sonunda Yapılacak Kayıt

____________________________/  /__________________________

  1. Dağıtılmış Kar Payı İddiası, Değer Artış Kazancı Yönünden Farklı Sonuçlar Doğuracaktır:

GVK’nın mükerrer 80. Maddesinin birinci fıkrasının birinci bendine göre ivazsız olarak iktisap edilenler ile tam mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançların değer artış kazancı olarak beyan edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, hisse senedi bastırmamış tam mükellef kurumların ortaklık payları ne zaman satılırsa satılsın; hisse senedi bastırmış tam mükellef kurumların hisselerinin ise iki yıldan önce satışı değer artış kazancı olarak beyana tabidir. Hisse senedi bastırmış olanlarda 2 yıldan sonra yapılan satışlar ise verginin konusuna dahil değildir. Elde edilen kazancın tespiti ise, GVK nın mükerrer 81. Maddesine göre bazı giderlerin/maliyetlerin dikkate alınması ve endeksleme uygulamaları ile tespit edilmektedir.

GVK Geçici 67. Maddeye göre ise Hazine ve 4749 sayılı Kanuna göre kurulan varlık kiralama şirketleri tarafından yurt dışında ihraç edilen menkul kıymetlerin alım satımı, itfası sırasında elde edilen getirileri ile bunların dönemsel getirilerinin tahsilinde, tam mükellef kurumlara ait olup, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri ile sürekli olarak portföyünün en az % 51’i İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören hisse senetlerinden oluşan yatırım fonlarının bir yıldan fazla süreyle elde tutulan katılma belgelerinin elden çıkarılmasında ve hisse senetleri kâr paylarının hisse sahipleri adına tahsilinde bu fıkra hükümleri uygulanmaz. Tam mükellef kurumlara ait olup, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkarılmasından elde edilen gelirler için, Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 80 inci madde hükümleri uygulanmaz.

Bu nedenle, BİST kapsamında işlem gören tam mükellef kurumlara ait hisselerin bir yıldan fazla elde tutulması neticesinde yapılan satışlar verginin konusuna girmemektedir.

Bu çerçevede, hisse satışlarında vergilendirilebilir alanları tespit ettikten sonra, hisse geri satışının dağıtılmış sayılan kar açısından incelenmesi gerekmektedir. Hisse geri alımları sonucunda şirket aleyhine ortaya çıkan sonuçlar kanuna göre “dağıtılmış kâr payı sayılır ve bu tutarlar üzerinden %15 oranında vergi tevkifatı yapılır”. Bu nedenle, gelir vergisi açısından ele alınması gereken bu hükme göre; gerçek kişilerin tam mükellef kurumlara ait hisse satışlarından elde ettikleri kar tutarı (yani itibari değer ile satış değeri arasındaki fark) artık değer artış kazancı değil, dağıtılmış kar payı şeklinde bir tür menkul sermaye iradı mahiyetine girecektir. GVK, gelirin türünü artık menkul sermaye iradı olarak tanımlamıştır. Zira, GVK 75. Maddeye göre her türlü hisse kar payları menkul sermaye iradı olarak tanımlanmıştır.

Bu nedenle, safi kazancın tespiti, maliyet bedeli endeksleme uygulaması, istisna tutarı, beyanname verme ve vergilendirmede muafiyet dönemi gibi tüm vergisel ilke, kural ve kuramların dağıtılmış kar payı, yani menkul sermaye iradı tanımına göre yapılması gerekecektir.

Bu kapsamda, gerçek kişilerin tam mükellef kurum hisselerini 2 tam yıl elde tuttuktan sonra satmaları veya borsaya açık şirketlerin hisselerinin 1 yıldan sonra elde çıkartılması farklı bir sonuç yaratmayacaktır. Zira, sonra gelen bir özel hüküm, önceki kanun hükümlerine göre önceliklidir. Aynı anda yürürlükte bulunan iki ayrı kanun, aynı olayda birbirinden farklı düzenlemeler içerdiği takdirde, sonraki kanunda yer alan hükümler olaya uygulanmakta ve kanun koyucunun o mevzudaki iradesinin yeni getirilen düzenlemeler çerçevesinde değiştiği kabul edilmektedir.

Eğer kanun koyucu, sonraki düzenlemesinde önceki düzenleme hükümlerini değiştirdiğini açıkça belirtmişse problem doğmaz ancak sonraki düzenleme aynı hususu farklı şekilde düzenlemişse ve açıkça bir ilgadan bahsedilmiyorsa Anayasa Mahkemesinin 15.3.1966 tarih ve E,1965/40 K,1966/15 sayılı Kararı’nda nitelendirildiği üzere üstü kapalı (zımni) bir kaldırma söz konusudur. Anayasa Mahkemesi “Özel kanunlardan yürürlük tarihine göre önceki ve sonraki kanun hükümleri arasında çelişme bulunursa veya öncekinin ele aldığı konuyu sonraki kanun yeni baştan düzenlerse sonraki kanun, önceki kanunu üstü kapalı olarak yürürlükten kaldırır.” şeklindeki içtihadı ile normlar hiyerarşisinde önceki kanun ve sonraki kanun hususuna açıklık getirmektedir.

Somut olayda uygulanması gereken iki ayrı kanunun farklı hükümlerinin seçiminde önceki kanun ve sonraki kanun hususu, bazı durumlarda genel kanun ve özel kanun kriteri ile iç içe ele alınmaktadır. Nitekim, Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 11.2.1988 tarih ve E. 1987/3 K. 1988/1 sayılı Kararında önceki ve sonraki kanun hükümleri arasında çelişme olduğu takdirde somut olayda özel ve sonraki kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir[12] [13].

Türk vergi sistematiğinde bu tür hükümlere transfer fiyatlandırması, örtülü sermaye gibi hükümlerde tesadüf etmekteyiz. Transfer fiyatlandırması hükümlerine göre tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulamasında, bu maddedeki şartların gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılırDaha önce yapılan vergilendirme işlemleri, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü kazanç dağıtan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.

Buna göre; örtülü kazanç dağıtılan kişinin dar mükellef kurum, gerçek kişi, vergiye tabi olmayan veya vergiden muaf herhangi bir kişi olması durumunda, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç tutarı, örtülü kazanç dağıtılan nezdinde, 13. maddede belirtilen şartların gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı olarak kabul edilecektir. Bu şekilde dağıtılmış kâr payı net kâr payı tutarı olarak kabul edilecek ve brüte tamamlanması sonucu bulunan tutar üzerinden vergi kesintisine tabi tutulacaktır. KVK 12. Madde de örtülü sermaye açısından ise, örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, tam mükellef kurumlar nezdinde yapılacak düzeltmede örtülü sermayeye ilişkin kur farklarını da kapsayacak şekilde, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır. Borç para verenin dar mükellef kurum, gerçek kişi veya vergiden muaf herhangi bir kişi olması durumunda, örtülü sermaye üzerinden ödenen faizler borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı olarak kabul edilecektir. Bu şekilde dağıtılmış kâr payı, net kâr payı tutarı olarak dikkate alınacak ve brüte tamamlanarak belirlenen oranlarda vergi kesintisine tabi tutulacaktır. Örtülü sermayeye isabet eden kur farkı giderlerinin kâr payı olarak kabul edilmesi ve dolayısıyla vergi kesintisine tabi tutulması söz konusu değildir.

Kanuna göre karın dağıtılmış sayılacağı, taraflar arasında buna göre düzeltileceğine dair çeşitli belirlemeler yapılmıştır. GVK 94. Madde hükmünde ise herhangi bir düzeltme ifadesi geçmese de, kavram vergilendirmenin “kar payı” şeklinde tesis edileceğini açıkça belirtmiştir.

Fakat, iddia bu ise, özellikle değer artış kazancı beyan edildikten azami 2 tam yıl sonra pasif kalınarak yapılan vergi kesintisi işleminde önceden verilen gelir vergisi beyannamesindeki “değer artış kazancını” nasıl etkileyecektir?

Bize göre kesin bir şekilde, artık elde edilen gelir açık bir menkul sermaye iradı olup, beyanların ve doğası gereğince kazancın buna göre düzeltilmesi gerekecektir.

Düzeltmeye yönelik kanunda herhangi bir ibare bulunmasa dahi, gelir vergi mükelleflerinin vergilerine mahsuben alınan bir vergi, mahsup imkanı verilmese dahi, niteliğine göre beyana tabidir.  Aksi durumda, kanun hükmünün işlevsel bir fonksiyonu kalmaz. Bu görüşlerimizi açıkça yapılan işlemlerin dağıtılmış kar payı sayılması, düzenlemenin bir tür vergi güvenlik müessesesi olarak ifade edilmesi desteklemektedir. Kaldı ki, bir işlem veya hukuki olay neden vergi güvenlik müessesi ihtiyacı hisseder?

Kanun koyucu, yapılan işlemlerin emsallere uygun olsa dahi, açıkça kar payı dağıtıldığına dair değerlendirme içindedir. Bu nedenle, vergisel kural, kuram ve süreçleri tamamen değiştirmiştir.

191 seri nolu GVK Genel Tebliğine göre genel olarak, kar payları da dahil menkul sermaye iratlarında “elde etme”, gelirin hukuki ve ekonomik tasarruf etme imkanının doğmuş olmasına bağlanmıştır. “Hukuki tasarruf”, gelir sahibinin gelir üzerinde talepte bulunma hakkını; “ekonomik tasarruf” ise ödemeyi yapacak olan tarafından, gelirin sahibinin emrine amade kılınmasını ifade eder.

Buna göre, bir gelir hukuken talep edilebilir hale geldiği halde, ödemeyi yapacak olanın yükümlülüklerini yerine getirmemek suretiyle gelirin fiilen sahibinin emrine amade kılınmaması halinde, gelir elde edilmiş kabul edilmeyecektir.

Kar paylarında, ödemeyi yapacak kurum tarafından ödemenin fiilen yapılma imkanının doğduğu tarihte menkul sermaye iradı elde edilmiş sayılmaktadır. Yani, kurumun kar paylarını  ödemeyi kararlaştırdığı ve kar paylarının emre hazır tutulduğu tarih açıkça elde etme tarihidir. Bu şekilde elde etme gerçekleşmese dahi, GVK 94. Maddesinin amir hükmü gereğince elde etme şekli unsurları aranmaksızın gerçekleşmiş durumdadır.

Fakat, gerçek kişilerce borsaya açık olmayan şirket hisselerinin 2 tam yıl, borsaya açık olan şirket hisselerinin 1 tam yıl elde tutulduktan sonra satışı artık verginin konusu dışına çıktığından, zamanında verginin konusunun dışına çıktığından beyanname verilmeyen kazançlar için 2 tam yıl sonunda (sermaye azaltımı veya hisselerin tekrar satışının olmadığı durumlarda) tekrar vergilendirme yapılması bize göre olanaklı değildir. Böyle bir önerme, baştan sona hukuksuz olur.

  • Zira, Anayasaya göre hukuk devletinin en önemli fonksiyonu olan hukuki güvenlik ilkesine uygun olarak hukuk kurallarının “belirgin” olması gerekmekte ve “kanun hükümlerinin geriye etkili olarak yürütülmesi” mümkün değildir.
  • Bu nedenle, mükelleflerin mevcut hukuk kurallarına itibar ederek vergi dışına çıkan kazançları tekrar kar payı şeklinde bir vergilendirmeye maruz kalamazlar. Hatta, tam mükellef sermaye şirketlerinin bahsi geçen bu süreler geçtikten sonra yaptıkları kesinti yoluyla vergilendirmelerin de hukuka aykırı olduğunu düşünmekteyiz.
  • Çünkü, satışın gerçekleştiği tarih itibariyle vergilendirmenin kurallarının açık olduğu bilinmektedir, işlem değer artış kazancı olarak ya vergiye tabidir, ya değildir. Bu nedenle, sonradan bu vergisiz işlemleri vergi kapsamına alıp tevkifat getirmek hukuk devletinin temellerine aykırı olacaktır.
  • Bu gerekçelerle, bu hükmün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesini kişisel kanaatimizce beklemekteyiz.
  1. Sermaye Azaltımı Olursa Sermaye En Fazla İtibari Değer Kadar Azabilir?

Bir şirket, bedellerinin tamamı ödenmiş olmak şartıyla, kendi paylarını ivazsız iktisap edebilir. Bu durumda, bir bedel de ödenmediğinden tevkifat gerekmeyecektir.

Tam mükellef sermaye şirketlerinin iktisap ettikleri kendi hisse senetleri veya ortaklık paylarını sermaye azaltımı yoluyla itfa etmeleri halinde, iktisap bedeli ile hisse senetlerinin veya ortaklık paylarının itibari değeri arasındaki olumsuz farkın, sermaye azaltımına ilişkin kararın ticaret siciline tescil edildiği tarih itibarıyla sermaye şirketleri nezdinde %15 oranında vergi kesintisine tabi tutulması gerekmektedir.

Buna göre, itibari değeri 1.000.000-TL hissenin 8.000.000-TL bedelle geri alınmasında, sermaye azaltımı yapılıyorsa iktisap bedeli ile hisse senetlerinin veya ortaklık paylarının itibari değeri arasındaki olumsuz fark olan 7.000.000-TL değerin tamamı üzerinden %15 oranında kesinti yoluyla vergilendirme yapılması gerekecektir. Buna göre, sermaye en fazla itibari değer kadar azaltılacaktır.

  • Fakat, şirket geri alınan hisselerin tamamını sermaye azaltımında kullanmayabilir. Tebliğ bu açıdan oluşacak sorunlara da cevap vermemektedir.
  • Bu durumda, yine kısmi sermaye azaltımı olması halinde de kazancın tamamının stopaja tabi olup olmayacağı açık değildir.
  • Bize göre, sadece kısmi sermaye azaltımında bulunulan itibari değere isabet eden zararın bu kararın tescil edildiği tarihte vergilendirilmesi gerekecektir.
  • Sermaye azaltımında kullanılmayan tutarın ise, kalan diğer iki seçeneğe göre değerlendirileceği açıktır.
  1. Kar Veya Sermaye Yedekleri, Rüçhan Hak Kullanımı İle İhraç Edilmiş Hisselerin Geri Alınması:

Tam mükellef sermaye şirketlerinin geri aldıkları hisseler sermaye yedekleri veya kar yedeklerinin sermayeye ilavesi nedeniyle ihraç edilmiş olabilir.

232 seri nolu GVK Genel Tebliğine göre; şirketlerin sermaye yedekleri ile sermaye artırımında bulunmaları halinde, bu işlem sonrasında gerek önceden sahip olunan gerekse sermaye artırımı dolayısıyla alınan hisse senetlerinin maliyet bedeli, daha önce sahip olunan hisse senetlerinin maliyet bedelinin, sermaye artırımı sonrasında sahip olunan toplam hisse senedi sayısına bölünmesi suretiyle tespit edilecektir.

Şirketler tarafından nakit olarak sermaye artırımına gidildiği durumlarda, hisse senedi sahipleri tarafından rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle itibari değerleri ödenerek sahip olunan hisse senetleri yönünden de maliyet bedeli, daha önce sahip olunan hisse senetlerinin maliyet bedeli ile yeni alınan hisse senetleri için ödenen bedelin toplamının sermaye artırımı sonrasında sahip olunan toplam hisse senedi sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanacaktır.

Kar yedekleri kullanılmak suretiyle sermaye artırımında bulunulması halinde, bu işlem dolayısıyla sahip olunan hisse senetlerinin maliyet bedeli, daha önce sahip olunan hisse senetlerinin maliyet bedeli ile yeni alınan hisse senetlerinin itibari değerleri toplamının sermaye artırımı sonrasında sahip olunan toplam hisse senedi sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanacaktır.

  • Görüleceği üzere, sermaye yedekleri kanalıyla bedelsiz edinilen hisse senetleri ayrı bir itibari değer taşımamakta, buna karşın rüçhan haklar veya kar yedekleri kanalıyla elde edilen hisseler ise açık şekilde itibari bir değere haiz senetlerdir.
  • Bu açıklamalara göre, tam mükellef sermaye şirketlerinin kendi hisselerini geri almaları durumunda daha önceden ihraç ettikleri bu hisselerin itibari değerlerini tespit ederken bu hisselerin hangi gerekçelerle hangi hissedarlara ihraç edildiği, bunların sermaye yedekleri kanalıyla mı, nakit sermaye artışına bağlı olarak rüçhan hak kullanımı ile mi, yoksa kar yedeklerinden mi kaynaklandığını tespit etmeleri, böylece geri alınan payların ortalama itibari değerlerini tespit etmeleri gerekecektir.
  1. Banka Ve Diğer Finansal Kurumların Mevcut Alacakları Nedeniyle Kendi Hisselerini Geri Satın Almaları:

18 seri nolu Tebliğde kurumların iştirak hissesi satışlarında sadece 5/1-e maddesine göre istisna olup olmayacağı belirtilmiştir. KVK’nın 5/1-f bendine göre bankalara, finansal kiralama ya da finansman şirketlerine borçları nedeniyle kanunî takibe alınmış veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna borçlu durumda olan kurumlar ile bunların kefillerinin ve ipotek verenlerin sahip oldukları taşınmazlar, iştirak hisselerikurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının, bu borçlara karşılık bankalara, finansal kiralama ya da finansman şirketlerine veya bu Fona devrinden sağlanan hasılatın bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet eden kazançların tamamı ile bankaların, finansal kiralama ya da finansman şirketlerinin bu şekilde elde ettikleri söz konusu kıymetlerden taşınmazların (6361 sayılı Kanun kapsamında yapılan finansal kiralama işlemlerinde kiracının temerrüdü sebebiyle kanuni takipteki finansal kiralama alacakları karşılığında tarafların karşılıklı mutabakatıyla kiralayanın her türlü tasarruf hakkını devraldığı finansal kiralama konusu taşınmazlar dâhil) satışından doğan kazançların %50’lik, diğerlerinin satışından doğan kazançların %75’lik kısmı da istisnadır.

GVK nın 94. Maddesindeki hükümler dikkate alınarak, yasal olanaklar mevcut olduğu ve kanun hükmündeki şartların sağlandığı durumlarda, bankaların, finansal kiralama ya da finansman şirketlerinin iştirakçisi-ortağı durumunda bulunan kurumlardan bu şekilde elde ettikleri iştirak hisseleri nedeniyle de bu hüküm kapsamında istisna hükmünün kurulmasının mümkün olduğu değerlendirilmektedir.

  1. İntifa Senetleri, Kurucu İntifa Senetleri Ve Rüçhan Hakları Da Benzer Şekilde Vergiye Tabi Olabilir Mi?

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)nın 502. maddesine göre Genel Kurul, esas sözleşme uyarınca veya esas sözleşmeyi değiştirerek, bedeli kanuna uygun olarak yok edilen payların sahipleri, alacaklılar veya bunlara benzer bir sebeple şirketle ilgili olanlar lehine intifa[14] senetleri çıkarılmasına karar verebilir. Bu senetlere 348 inci madde uygulanır. Yani, şirketi kurdukları sırada harcadıkları emeğe karşılık olarak kuruculara, para ve bedelsiz pay senedi vermek gibi şirket sermayesinin azalması sonucunu doğurabilecek bir menfaat tanınamaz. Bu hükme aykırı esas sözleşme hükümleri geçersizdir. Ancak, dağıtılabilir kârdan 519 uncu maddenin birinci fıkrasında yazılı yedek akçe ile pay sahipleri için yüzde beş kâr payı ayrıldıktan sonra kalanın en çok onda biri intifa senetleri bağlamında kuruculara ödenir.

Kurucular için çıkarılanlar da dâhil olmak üzere, intifa senetleri emre ve hamiline yazılı olabilir.  503. Maddeye göre de intifa senedi sahiplerine pay sahipliği hakları verilemez; ancak, bu kişilere, net kâra, tasfiye sonucunda kalan tutara katılma veya yeni çıkarılacak payları alma hakları tanınabilir.

Şirketi kurdukları sırada harcadıkları emeğe karşılık olarak kuruculara, para ve bedelsiz pay senedi vermek gibi şirket sermayesinin azalması sonucunu doğurabilecek bir menfaat tanınamaz. Bu hükme aykırı esas sözleşme hükümleri geçersizdir. Ancak, dağıtılabilir kârdan 519 uncu maddenin birinci fıkrasında yazılı yedek akçe ile pay sahipleri için yüzde beş kâr payı ayrıldıktan sonra kalanın en çok onda biri  intifa senetleri bağlamında kuruculara ödenir. Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra kurulan anonim şirketler, pay senetlerini halka arz etmeden önce kurucu intifa senetlerini, herhangi bir bedel ödemeden iptal ederler; aksi hâlde intifa senetleri kendiliğinden geçersiz sayılır. Dağıtılabilecek kâr mevcut ise şirket kârın dağıtılmamasını kararlaştırmış olsa bile kurucu intifa sahipleri esas sözleşmede öngörülen kâr paylarını alırlar (TTK, 348. Madde).

Limited Şirketlerde de, şirket sözleşmesinde intifa senetlerinin çıkarılması öngörülebilir; bu konuda anonim şirketlere ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır.

İntifa senedi sahiplerinin hakları, anonim şirkette ”ortaksal ilişki” sağlayan hak niteliğinde değildir. Bu itibarla, ne payın sahibidir ne de paya malik olmadan ” pay sahibi ” konumundadır. Her ne kadar intifa hakkı sahiplerinin yararlanma hakları esas sözleşmede yer alsa ve onun hükümlerine tabi olsa da, bunlarla anonim şirket arasında “ortaksal” bir bağ yoktur. Bu açıdan intifa hakkı sahipleri, anonim şirkete karşı üçüncü bir kişi konumundadır. Bu nedenle anonim şirket intifa senetlerini, bu hak sahiplerinin onayı olmadan, esas sözleşmeyi değiştirerek kaldıramaz veya sınırlayamaz. Nitekim Yargıtay’da, “bedelsiz olarak verilen kurucu senetleri… Sahipleri için kazanılmış bir haktır ve genel olarak bunları rızası olmadan genel kurul kararı ile bu hak ana sözleşmede değişiklik yapılarak kaldırılamaz veya kısıtlanamaz. Bu hakların kaldırılması veya kısıtlanmasına ilişkin genel kurul kararının infaz edilebilmesi için, bu senet sahiplerinin yapacakları özel bir toplantıda verecekleri bir kararla onanması gerekir” demek suretiyle bu ilkeyi belli etmiştir[15]. Yazara göre, intifa hisse senetleri bilimsel öğretide “itibari değeri olmayan pay senedi” veya “intifa hisse senedi” olarak anılmaktadır. Bu senetler, geleneksel anlamdaki intifa senedinin aksine, pay sahibine paysahipliği özellikle en azından kafa sayısına göre oy hakkı verirler. İtibari değeri olmayan bu senetler sermayenin azaltılması ve pay sahiplerine geri ödeme veya mali durumunun iyileştirilmesi yoluyla hisse senetlerinin amortizasyonu ile gerçekleştirilebilir.

TTK’nın 600. Maddesine göre de, bir esas sermaye payı üzerinde intifa hakkı kurulmasına, esas sermaye payının geçişine ilişkin hükümler uygulanır. Şirket sözleşmesiyle, esas sermaye payı üzerinde rehin hakkı kurulması genel kurulun onayına bağlanabilir. Bu hâlde geçişe ilişkin hükümler uygulanır. Genel kurul sadece haklı sebeplerin varlığında rehin hakkı kurulmasına onay vermekten kaçınabilir. Bir esas sermaye payı üzerinde intifa hakkı bulunması hâlinde, pay intifa hakkı sahibi tarafından temsil edilir; bu durumda intifa hakkını haiz kişi, esas sermaye payı sahibinin menfaatlerini,  hakkaniyete uygun bir şekilde gözetmezse tazminat ile yükümlü olur.

Görüleceği üzere şirketler bağımsız intifa hakkı senetleri ihraç edebilecekleri gibi, mevcut paylar üzerinde de intifa hakkı tesis edebilmektedirler. GVK’nın 75. Maddesinde de her nevi hisse senetlerinin kâr payları (kurucu hisse senetleri ve diğer intifa hisse senetlerine verilen kâr payları ve pay sahiplerine hazırlık dönemi için faiz olarak veya başka adlarla yapılan her türlü ödemeler ile Sermaye Piyasası Kanununa göre kurulan yatırım fonları katılma belgelerine ödenen kâr payları ile konut finansmanı fonlarını temsilen ihraç edilen ipoteğe dayalı menkul kıymetlere ve varlık finansmanı fonlarını temsilen ihraç edilen varlığa dayalı menkul kıymetlere ödenen faiz, kâr payı veya benzeri gelirler dahil.) menkul sermaye iradı sayılmıştır.

Anlaşılacağı üzere intifa senetleri hisse senetlerine benzemeyen bir tür kıymet evrak olup, dağıtılmamış karlar ile tasfiye karları üzerinde, alınan ihtiyari bir karara göre, tasarruf yetkisine haiz olabilen senetlerdir. Ama ortaklar dışında, alacaklılar dahil şirketle ilişkili tüm kişiler adına da çıkartılabilmektedir. GVK’nın 94. Maddesi hükmü ortaklık şartı aramamakla beraber, geri alınan senetlerin tamamının itibari değerlerinin olması ve yeniden satışa sunulabilmesi gibi bazı olanaklara da sahip olması gerekmektedir.

GVK’nın 94. Maddesinin bahsi geçen hükmü, karın gizli veya dolaylı bir şekilde, muvazaalı şekilde dağıtımına ilişkin olduğuna göre mantıken kar payı alma hakkı olmayan payların asla tevkifata tabi olmaması gerektiği sonucuna erişilmektedir. Buna karşın, kanun hükmünde kar payı hakkı olsun veya olmasın herhangi ayrıma yer verilmediği de anlaşılmaktadır. Bu nedenle, kurucu senetler ile intifa senetlerinin geri alımı da duruma göre kar dağıtımı kapsamında ele alınabilecektir.

Her pay sahibinin, yeni çıkarılan payları, mevcut paylarının sermayeye oranına göre, alma hakkını temsil eden devredilebilir nitelikteki rüçhan hakları ise, genel kurulun, sermayenin artırımına ilişkin kararı ile pay sahibinin rüçhan hakkı, ancak haklı sebepler bulunduğu takdirde ve en az esas sermayenin yüzde altmışının olumlu oyu ile sınırlandırılabilir veya kaldırılabilir[16]. Bu hak, mevcut paydaşların yeni sermaye artırımında öncelikli alma hakkı olduğundan mevcut şartlar altında kar payı hakları bulunmadığından bu kapsamda değerlendirilemez. Limited şirketlerde de şirket sözleşmesinde veya artırma kararında aksi öngörülmemişse, her ortak, esas sermaye payı oranında, esas sermayenin artırılmasına katılmak hakkını haizdir. Genel kurulun sermaye artırımına ilişkin kararıyla, ortakların yeni payları almaya ilişkin rüçhan hakkı, ancak haklı sebeplerin varlığında ve 621 inci maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde  öngörülen  nisapla sınırlandırılabilir  veya  kaldırılabilir.

  1. Tevkif Yoluyla Ödenen Verginin Mahsubunun Olanaklı Olmaması Mükerrer Vergi Ödenmesine Yol Açacağından Kanuna Aykırı Olacaktır:

Kanun hükmünde tevkif yoluyla ödenen vergi, açıkça bir gelirin tanımına dahil olan gelir, kazanç veya iradın gelir vergisine mahsuben alınmaktadır. Bu nedenle, beyanname yoluyla vergilendirilen değer artış kazancı, bahsi geçen kanun hükmüne göre menkul sermaye iradı, ikinci kez bir vergi ile karşı karşıya kalmaktadır.

Bu verginin tam mükellef bir sermaye şirketi tarafından ödenmesi sonucu değiştirmez, vergi bir gelirin vergisine mahsuben alınmaktadır. Eğer, yapılan işlem menkul sermaye iradı olarak tanımlanacaksa, değer artış kazancı yoluyla daha önce ödenen vergi yersiz bir vergi olacak, iadesi gündeme gelecektir.

Süre yönünden değer artış kazancının kapsamı dışına çıkılmış ise konu daha da farklı olup, gerekli açıklamaları yukarıda yapmıştık. Bize göre, bu hükmün bu boyutuyla da hukuka aykırı olduğunu düşünmekteyiz.

  1. Hisselerin İkincil Satışta Zararına Satışı Dağıtılmış Kar Payı Sayılmakta, Karlı Satışı Kurum Kazancına Dahildir:

 Sermaye şirketleri, iktisap ettikleri kendi hisse senetleri veya ortaklık paylarını sermaye azaltımı yoluyla itfa edebilecekleri gibi iktisap bedelinin altında veya üstünde bir bedel karşılığında elden çıkarabilmektedirler.

Tam mükellef sermaye şirketlerinin iktisap ettikleri kendi hisse senetlerini veya ortaklık paylarını, iktisap bedelinin altında bir bedel karşılığında elden çıkarmaları halinde, iktisap bedeli ile elden çıkarma bedeli arasındaki fark tutar, elden çıkarma tarihi itibarıyla %15 oranında vergi kesintisine tabi tutulacaktır.

Öte yandan, şirketlerin bu şekilde iktisap etmiş oldukları kendi hisse senetlerini iktisap bedelinin üzerinde bir bedelle elden çıkarmaları halinde Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca vergi kesintisi yapılmayacaktır. Tam mükellef sermaye şirketlerince iktisap edilen kendi hisse senetleri veya ortaklık paylarının, iktisap bedelinin üzerinde bir bedelle elden çıkarılması halinde satış kazancının tamamı kurum kazancına dahil edilerek genel hükümlere göre vergilendirilecektir.

  1. Hisselerin Tekrar Satışından Doğan Kar Emisyon Prim Kazancı veya İştirak Kazancı İstisnalarından Yararlanamayacaktır:

Tam mükellef sermaye şirketlerince iktisap edilen kendi hisse senetleri veya ortaklık paylarının, iktisap bedelinin üzerinde bir bedelle elden çıkarılması halinde satış kazancının tamamı kurum kazancına dahil edilerek “genel hükümlere göre” vergilendirilecektir. Bir diğer ifadeyle, iştirak kazanç istisnası uygulanmayacaktır. Zira, böyle bir istisna için karın, kurumların, tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine katılımlarından elde ettikleri kazançlar, tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun kârına katılma imkanı veren kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr payları, tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ile girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri kâr paylarından oluşması gerekmektedir. Kendisine iştirak edilmesi gibi bir durum istisnaya olanak vermemektedir.

Benzer şekilde, hisselerin tekrar satışı anonim şirketlerin sermaye artıkları ve kuruluşlarında primli hisse senedi ihracı kapsamında olmadığından emisyon prim kazanç istisnasından yararlanamazlar.

  1. Bedelleri Tamamen Ödenmemiş Paylar Geri Alınamaz:

TTK’nın 379. Maddesinin dördüncü fıkrasına göre  sadece, bedellerinin tümü ödenmiş bulunan paylar bu şekilde iktisap edilebilir. Bu nedenle, pay bedelleri tamamen ödenmemiş paylar için geri alım programı uygulanamaz. Şirketin kendisine karşı borçlu olması ve Kanunun 482 nci ve devamı hükümlerinin tehdidi altında bulunması düşünülemez. Bu sebeple bahsi geçen bu dördüncü fıkra öngörülmüştür. Pay bedelleri ancak tamamen ödenmiş ise geri alıma konu edilebilirler. Yasaya aykırı işlemler, GVK 94. Maddeye göre değil, KVK 13. Madde kapsamında eleştiri görebilir.

  1. Limited Şirketlerde Ortaklar Kurulu Kararı:

6102 sayılı Kanunun 595 inci maddesinde ortaklık payının devri düzenlenmiş ve madde hükmüne göre ortaklık payının/esas sermaye payının devri ve devir borcunu doğuran işlemlerin yazılı şekilde yapılacağı ve tarafların imzalarının noterce onaylanacağı, şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse, esas sermaye payının devri için ortaklar genel kurulunun onayının şart olduğu ve devrin bu onayla geçerli olacağı, başvurudan itibaren üç ay içinde genel kurul reddetmediği takdirde devre onay vermiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.

 Buna göre, ortaklık payının devri; tescil ve ilan edilmese de noter tasdikli devir sözleşmesi, şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse ortaklar genel kurulunun onayı bu onayın bulunmadığı halde üç aylık sürenin geçmesi ile hüküm ifade etmektedir.

Bu durumda ortaklık payının devredildiği tarih olarak; devrin ortaklar genel kurulu tarafından onaylanmış veya onaylanmış sayılması halinde onay tarihinin, şirket sözleşmesinde ortaklık payının devri için ortaklar genel kurulu onayının aranmadığı durumlarda noter tasdikli devir sözleşmesi tarihinin esas alınması gerekmektedir.

Daha önce “noter tasdikli devir sözleşmesi” Bakanlık tarafından dikkate alınarak takip işlemleri yapılırken, Tebliğ bazında yapılan düzenleme ile ortaklar genel kurulu tarafından onaylanmış veya onaylanmış sayılması halinde öncelik onay tarihine verilmiştir. Şirket sözleşmesinde ortaklık payının devri için ortaklar genel kurulu onayının aranmadığı durumlarda noter tasdikli devir sözleşmesi tarihinin esas alınması ise ikincil dikkate alınabilecek bir husus olarak sürmektedir. Ortaklık payının devir tarihi, takip muameleleri ile beraber değer artış kazancı gibi vergiye tabi gelir unsurlarının zamanaşımı süresinin tespitinde de önem arz edecektir.

Diğer taraftan, ortaklık payının noter tasdikli devir sözleşmesi ile devredilmesine rağmen devrin genel kurul tarafından reddedilmesi halinde, ortaklık payı devredilmemiş sayılacak ve ortağın ortaklık sıfatı devam edecektir.

TTK’nın 612. Maddesine göre; limited şirket kendi esas sermaye paylarını, sadece, bunları alabilmek için gerekli tutarda serbestçe kullanabileceği özkaynaklara sahipse ve alacağı payların itibarî değerlerinin toplamı esas sermayenin yüzde onunu aşmıyorsa iktisap edebilir. Şirket esas sermayesinin yüzde onunu aşan bir tutarda iktisap edilen esas sermaye payları iki yıl içinde elden çıkarılır veya sermaye azaltılması yoluyla itfa edilir. Şirketin iktisap ettiği kendi esas sermaye paylarından kaynaklanan oy hakları ile buna bağlı diğer haklar, paylar şirketin elinde bulunduğu sürece donar.

Buna göre, limited şirketlerin esas sermaye paylarını geri almaları kanunda aranan anlamda bir devir hükmünde olmadığından, şirket yetkili kurullarının almış olduğu ve usulünce yapılan geri alım işlemi için bir ortaklar kurulu kararına ihtiyaç olmayacaktır. Bu çerçevede kesinti yoluyla vergilendirme için ortaklar kuruluna başvuru tarihinden itibaren geçmesi gereken azami üç ay gibi bir süre beklemeye bize göre gerek kalmayacaktır.

  1. 2 Tam Yıl Dolduktan Sonra Sermaye Azaltımı Veya Hisselerin Tekrar Satışı:

Kanunda aranan vergilendirme dönemi itibariyle muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile Gelir Vergisi Kanununun 94. maddesinin dördüncü fıkrasına göre tevkifat yükümlülüğünü yerine getirmesi gereken mükelleflerin bu tarihten sonra gerçekleşebilecek bir satış nedeniyle veya Genel Tebliğde olmasa da sermaye azaltımı nedeniyle ayrıca yeniden bir tevkifat yükümlülükleri bulunmamaktadır. Hatta, yapılacak satışın itibari değerin dahi aşağısında gerçeklemesi yeniden tevkifat uygulanmasına olanak vermeyecektir.

  1. Kanunun Mevcut Geri Alınmış Hisse Senetlerine Olan Etkisi:

11/11/2020 tarihli ve 7256 sayılı Kanunun 17. maddesiyle Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen, kendi hisselerini iktisap eden şirketlerde vergi kesintisine ilişkin dördüncü fıkra, 7256 sayılı Kanunun 45. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca bu Kanunun yayımı tarihi olan 17/11/2020 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Buna göre, söz konusu düzenleme, tam mükellef sermaye şirketlerinin 17/11/2020 tarihinden itibaren iktisap ettikleri kendi hisse senetleri ve ortaklık payları açısından uygulanacaktır.

Dolayısıyla, tam mükellef sermaye şirketlerinin 17/11/2020 tarihinden önce iktisap ettikleri kendi hisse senetleri veya ortaklık payları için bu düzenleme uygulanmayacaktır.

  1. Hüküm Hangi Hisseleri Veya Ortaklık Paylarını Kapsamaktadır:

Maddede yer alan “hisse veya ortaklık payları” deyimi,

  • Anonim şirketlerin ortaklık payları veya hisse senetleri (Sermaye Piyasası Kanununa göre kurulan yatırım ortaklıkları hisse senetleri dahil),
  • Limited şirketlere ait iştirak payları,
  • Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komanditer ortaklarına ait ortaklık payları,
  • İş ortaklıkları ile adi ortaklıklara ait ortaklık payları,
  • Kooperatiflere ait ortaklık payları

olarak sıralanabilir.

Sermaye Piyasası Kurulunun düzenleme ve denetimine tabi fonların katılma belgeleri ise bu kapsamda değerlendirilmeyecektir.

Genel tebliğde bir açıklama olmasa da, vergi uygulamalarında idarenin içerik değerlendirmesinin benzer şekilde gerçekleşeceği düşünülmektedir. İdarenin yapacağı açıklamaların dikkate alınması gerekmektedir.

  1. Cumhurbaşkanlığına Tanınan Yetkinin Kapsamı Nedir?

Cumhurbaşkanı, tam mükellef sermaye şirketinin paylarının Borsa İstanbul’da işlem görüp görmemesine, işlem gören paylarının toplam payları içindeki oranına, geri alınan payların Borsa İstanbul’da işlem gören paylardan olup olmamasına, tam mükellef kurumlardan geri alınıp alınmamasına, tam mükellef sermaye şirketinin yıllık satış hasılatı ve diğer gelirlerinin toplam tutarına göre ayrı ayrı ya da birlikte, bu oranı sıfıra kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmak suretiyle yeniden tespit etmeye yetkilidir.

  1. Yeniden Hisse Satışlarında KDV Uygulaması:

3065 sayılı Kanunun (17/4-r) maddesi uyarınca, kurumların aktifinde en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler KDV’den müstesna olup, istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimleri ise istisna kapsamı dışındadır.

Kurumun kendi hissesi, kendisi açısından iştirak hissesi mahiyetinde olmadığından bu hüküm açısından şartları sağlasa da, KDV istisnasından yararlanamaz.

3065 sayılı Kanunun (17/4-g) maddesi ile külçe altın, külçe gümüş, döviz, para, değerli kâğıtlar, hisse senedi, tahvil (elde edilen faiz gelirleri ile sınırlı olmak üzere tahvil satın almak suretiyle verilen finansman hizmetleri dâhil), varlık kiralama şirketleri tarafından ihraç edilen kira sertifikaları, Türkiye’de kurulu borsalarda işlem gören sermaye piyasası araçlarının teslimi KDV’den istisna edilmiştir.

Bu hükme göre, ancak hisse senedi şeklindeki teslimler KDV den istisna olduğundan geri alınan paylar için hisse senedi bastırılmamış ise (Hazine Ve Maliye Bakanlığı, TTK’nın Limited Şirketlerin hisse senedi bastırmasına izin vermesine karşın, bu hisseleri hisse senedi hükmünde olmadığı ve kıymetli evrak vasfı bulunmadığı gerekçeleriyle Anonim Şirket hisseleri gibi değerlendirmediğinden bu kapsamda sayılmadığını hatırlatmak isteriz) yapılacak satışlarda KDV hesaplanması gerekecektir.

Bu nedenle, hisse senedi bastırmış Anonim Şirket dışında, hiçbir hisse ve ortaklık payı geri satışından KDV den istisna olmayı mümkün kılan bir hüküm mevcut değildir.

Bu nedenle, Kanunda yer alan bu boşluğu dolduracak şekilde hisse geri alımlarını KDV yönünden ele alan bir kanun düzenlemesine gerek olduğunu düşünmekteyiz.  

  1. Hisse Geri Alımlarının Veya Sermaye Azaltımlarının Nakit Sermaye İndirimine Etkisi Ne Olacaktır?

KVK’nın 10/ı maddesine göre nakit sermaye faiz indirimden, sermaye artırımına ilişkin kararın veya ilk kuruluş aşamasında ana sözleşmenin tescil edildiği hesap döneminden itibaren başlamak üzere izleyen her bir dönem için ayrı ayrı yararlanılır. Sonraki dönemlerde sermaye azaltımı yapılması hâlinde azaltılan sermaye tutarı indirim hesaplamasında dikkate alınmaz.

Bu indirimden yararlanan sermaye şirketlerinin daha sonra sermaye azaltımı yapmaları halinde, nakdi sermaye artışının azaltılan sermaye tutarı kadarlık kısmı için sermaye azaltımına ilişkin kararın ticaret siciline tescil edildiği ayı izleyen aydan itibaren bu indirimden yararlanmaları mümkün bulunmamaktadır.

Öte yandan, nakdi sermaye artışı yapılmadan önce sermaye şirketlerinin sermaye azaltımına gitmiş olmaları halinde, bu indirimin hesaplanmasında azaltılan sermaye tutarı kadarlık kısım dikkate alınmayacaktır.

Sermaye azaltımında Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın önce kurumlar vergisi hesaplanmasını ve tevkifat gerektiren karlardan, sonra sadece tevkifat gerektiren karlardan ve en sonunda nakit ve ayni sermaye ile “sermayenin azaltıldığı” görüşlerinde bu açıdan da ısrar edip etmeyeceği belli değildir. Yanlış dahi olsa, vergi politikasının istikrarlı ve anlaşılabilir şekilde yönetilmesi gerekir.

Yukarıda yer alan açıklamalara göre, kanunen nakit sermaye kaynaklı bir sermaye azaltımı olmadığı sürece, nakit sermaye faiz indirimini olumsuz etkileyen bir durum mevcut değildir. Hisselerin geri alınması ise başlı başına nakit sermaye faiz indirimini etkilememektedir. Bakanlığın bu konuda farklı görüş beyan etmesi de kanunda değişiklik yapmadığı sürece mümkün görünmemektedir.

[1] Bu çalışmada ifade edilen “hisse” tabiri, “ortaklık payları”nı da ifade etmektedir.

[2] Ali ÇAKMAKCI, “6102 SAYILI TTK KAPSAMINDA  HİSSE GERİ SATIŞI”,

https://www.adenymm.com.tr/6102-sayili-ttk-kapsaminda-hisse-geri-satisi

[3] MSUGT’ ne göre sermaye yedekleri: -Yeniden değerleme değer artış fonları -Hisse senedi ihraç primleri -Hisse senedi iptal kararları -Maliyet artış fonu -Gider artış fonu -Kayda alınan emtia karşılığı -İştirakler yeniden değerleme artışları -Diğer sermaye yedekleri

[4] Kişisel değerlendirmemize göre, İdare şirketlerin yetkili organlarının karar alma yetkisi bulunan alanlara, muvazaa veya peçeleme gibi durumlar yoksa, giremez ve görüş beyan edemez. Yetkili Kurul, sermaye azaltımının hangi kaynaklardan yapılacağına dair karar alırsa öncelikle bu kaynaklara yoluyla sermayenin azaltığını, böyle bir açık karar yoksa orantı yoluyla bir belirleme yapmanın daha adil olabileceğini düşünmekteyiz.

Ayrıca, bize göre kanuna bir hüküm ihdas edilerek 10 yıl boyunca sermaye olarak tescilinden sonra sermaye azaltımı yoluyla dağıtılmamış karlar nakit veya ayni sermaye gibi işleme tabi olmasında yarar bulunmaktadır. 

[5] Danıştay 9. Dairesi, 13.2.2019 tarihli ve E. 2016/4386 K. 2019/292 sayılı Kararı;

[6] Ali ÇAKMAKCI, “Tasfiye Karlarının Vergilendirilmemesine İlişkin Danıştay Kararının Analizi”, https://www.adenymm.com.tr/tasfiye-karlarinin-vergilendirilmemesine-iliskin-danistay-kararinin-analizi;

[7] Emeklilik yatırım fonlarının kazançları hariç olmak üzere, Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yazılı kazançlardan, dağıtılsın veya dağıtılmasın, kurum bünyesinde % 15 oranında vergi kesintisi yapılır.

[8] Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca kayıtlı sermayeye sahip halka açık anonim ortaklıklarda itibari değerinin üzerinde hisse senedi ihraç edebilme yetkisi, esas sözleşmede hüküm bulunması koşuluyla yönetim kuruluna verilebilmektedir.

6102 sayılı TTK’nın 480’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ise de kayıtlı sermaye sistemini kabul eden anonim şirketlerde esas sözleşme ile yönetim kuruluna primli pay çıkarma yetkisi tanınabilir.

[9] TTK da hisse senetleri yerine “payların” ibaresinin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Anonim şirketlerin itibari değerlerinin üzerinde senede bağlanmamış çıplak pay ihraçlarında da benzer şekilde emisyon primi istisnasından yararlanmak mümkündür.

[10] T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI (Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü) Sayı: 62030549-125[6-2014/105]-88462, Tarih: 20/10/2015;

[11] TMS 32.33:

“İşletmenin, özkaynağına dayalı finansal araçlarını yeniden edinmesi durumunda, bu araçlar (“işletmenin geri satın alınan kendi hisseleri”) özkaynaktan düşülür.  İşletmenin özkaynağına dayalı finansal araçlarının alışından, satışından, ihracından ya da iptalinden dolayı kar veya zarara herhangi bir kazanç ya da kayıp yansıtılmaz. Bunun gibi, işletmenin geri satın alınan kendi hisseleri, işletme tarafından ya da konsolide edilmiş  şirketler grubunun diğer üyeleri tarafından geri alınabilir ya da elde tutulabilir. Alınan ya da ödenen tutarlar doğrudan özkaynakta muhasebeleştirilir.”

[12] Erdal KULUÇLU, Türk Hukuk Sisteminde Normlar Hiyerarşisi Ve Sayıştay Denetimine Etkileri, “http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423911557.pdf”,

[13]Ali ÇAKMAKCI, “Tartışmalı Konularıyla Yeni “İzaha Davet” Düzenlemesi”, “https://www.adenymm.com.tr/tartismali-konulariyla-yeni-izaha-davet-duzenlemesi-ali-cakmakci-yeminli-mali-musavir”

[14] İntifa hakkı, başkasına ait bir eşya, hak veya malvarlığı üzerinde belirli bir kişiye tam yararlanma imkanı sağlayan kişiye bağlı bir irtifaktır. Hak üzerinde intifa hakkının kurulması için, intifa amacını taşıyan bir devir sözleşmesinin yapılması gerekmektedir.

[15]  Av. Sevde Sena Dağlı, “Anonim Şirketlerde İntifa Senetleri”, https://daglilegal.com/anonim-sirketlerde-intifa-senetleri/

[16] Özellikle, halka arz, işletmelerin, işletme kısımlarının, iştiraklerin devralınması ve işçilerin şirkete katılmaları haklı sebep kabul olunur.

—————————————
YAZARIN NOTU: Makale konularını yazıldığı dönem dikkate alınarak güncel mevzuat açısından değerlendirmenizi rica ederiz. Gerekli olması halinde konunun spesifik boyutları da dikkate alınarak bir uzmana danışmakta yarar olduğu düşünülmektedir. Makalenin Tüm Hakları Yazarına Aittir. İzinsiz çoğaltılamaz, dağıtılamaz, kopyalanamaz, amacı dışında ve atıf yapmadan kullanılamaz. Aksi takdirde derhal yasal işlem yapılacaktır. Soru, görüş, öneri ve değerlendirmelerinizi yazarın kendisine iletebilirsiniz.                              


Kaynak: İşbu içerik YMM Ali ÇAKMAKCI’nın özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Ciro Primleri ve Yasal Düzenlemeler Karşısındaki Durumu

Kentsel Dönüşüm Alanlarında Taşınmaz Maliklerine Verilen İnşaat Taahhüt Hizmetlerinde KDV Oranı Kimi, Nasıl Etkileyecek?

Cins Tashihinin Vergi Uygulamalarındaki Karşılığı

Uluslararası Ticarette ve Turizm Sektöründe Debit Note ve Credit Note Uygulamaları

Limited Şirketlerde Pay Devirleri ve Değer Artış Kazancının Tespitine İlişkin Kurallar

Anonim Şirket Hissesi veya Ortaklık Paylarının Devir veya Satışlarında Özel Durumlar

Yeni Varlık Barışı Yasası Bize Ne Anlatıyor, Ne Vaad Ediyor?

Transit Taşımacılıkta Yetkili Kuruluşların Teminat Sağlama Hizmetinin KDV Açısından Değerlendirilmesi

Özel Sektör Yap-İşlet-Devret Yatırımlarında Vergilendirme

Araç Satış Bedellerinin Kasko Değerinin Aşağısında Olması Tarhiyat Sonucunu Doğurur Mu?

Yurtdışında Geliri Olup Beyan Etmeyenlerin Acilen Pişmanlık Hükmünden Yararlanmaları Gerekmektedir

Şirket Ortaklarının “Şahsi Borçlarının” Şirketlere Etkisi

Uluslararası Taşımacılıkta KDV İadesi

]]>
https://www.muhasebenews.com/hisse-geri-satin-alimi-islemlerinin-dagitilmis-kar-payi-sayilmasina-iliskin-yasal-duzenleme-ve-yarattigi-sonuclar/feed/ 0
Beyaz yakalılar: Gelir vergisi beyannamesini unutmayın! https://www.muhasebenews.com/beyaz-yakalilar-gelir-vergisi-beyannamesini-unutmayin/ https://www.muhasebenews.com/beyaz-yakalilar-gelir-vergisi-beyannamesini-unutmayin/#respond Mon, 15 Mar 2021 01:00:59 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=106121

Dr. Numan Emre ERGİN
Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı
n.emre.ergin@hotmail.com


2019 yılı sonunda yayımlanan 7194 sayılı Kanun ile ücret gelirlerinin vergilendirilmesi ve beyanında önemli değişiklikler yapılmıştır. Söz konusu yasal düzenleme uyarınca, 2020 yılında elde edilen ücret gelirlerinin belli bir tutarı aşması halinde ilk kez gelir vergisi beyannamesi verilmesi gerekecektir.

Değişiklik öncesinde tek işverenden alınan ve tevkifat suretiyle vergilendirilmiş olan ücretler için tutarı ne olursa olsun beyanname verilmesi gerekmiyordu. Birden fazla işverenden ücret alınması durumunda ise birden sonraki işverenden alınan ücretlerin toplamının Gelir Vergisi Kanunu (GVK)’nun 103’üncü maddesinde yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşması halinde bütün işverenlerden elde edilen ücretlerin beyan edilmesi gerekiyordu. Kanun lafzına bakıldığında, birden fazla işverenden ücret alma durumunun aynı anda mı sağlanması gerektiği, yoksa yıl içerisinde iş değiştirme halinde sonraki işverenlerin de mi bu kapsamda değerlendirileceği çok açık değildir. Ancak kanun koyucunun artan oranlı tarifeyi uygulama iradesi, Gelir İdaresinin yorumları sonucunda yıl içinde iş değiştirilmesi durumunda da birden fazla işverenden ücret alınması durumu oluştuğu yorumu yerleşmiş durumdaydı. Hazine ve Maliye Bakanlığı da yakın zamanda yıl içinde iş değiştirenlerden beyanname vermesi gerektiği halde beyanname vermeyenler nezdinde incelemeler yapıp cezalı tarhiyatlar yapmasıyla konu kamuoyunun gündemine gelmişti.

7194 sayılı Kanun ile yapılan yasal değişiklik sonrasında 1.1.2020 yılı sonrasında tek işverenden elde edilen ve tutarı GVK’nın 103. maddesinde yazılı tarifenin dördüncü gelir diliminde yer alan tutarı (2020 yılı için 600.000 TL) aşan ücret geliri elde edenlerin de gelir vergisi beyannamesi vermesi gerekecektir. Konuya ilşikin detaylı açıklamalar 311 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği (Tebliğ)’nde yapılmıştır. Bu durumda, aşağıdaki hallerde 2020 yılı ücret gelirlerinin beyan edilmesi gerekmektedir.

• Tek işverenden ücret geliri elde eden mükelleflerin ücret gelirleri toplamının (brüt ücret) 2020 yılı için 600.000 TL’yi aşması,

• Birden fazla işverenden ücret geliri elde eden mükelleflerin, birinci işverenden aldıkları ücret gelirleri de dâhil olmak üzere ücretleri toplamının 2020 yılı için 600.000 TL’yi aşması,

• Birden fazla işverenden ücret geliri elde eden mükelleflerin, birinci işverenden aldıkları ücret 600.000 TL’yi aşmıyorsa ama birden sonraki işverenden alınan ücretleri toplamının 2020 yılı için 49.000 TL’yi aşması.

Birden fazla işverenden ücret alınması halinde, birinci işverenden alınan ücretin hangisi olacağı ücretli tarafından serbestçe belirlenebilecektir. Ücret gelirlerinin beyan edilip edilmeyeceği ücret gelirleri açısından kendi içinde değerlendirilecek olup diğer gelirlerin bulunması halinde bu gelirler hesaplamaya dahil edilmeyecek, diğer gelirlerin beyan edilip edilmeyeceğinin tespitinde de ücret gelirleri hesaplamaya dahil edilmeyecektir.

Ücret gelirleri dışında, gelir vergisinin konusuna giren başka gelir unsurları da (ticari ve zırai kazanç, serbest meslek kazancı, gayrimenkul sermaye iradı, menkul sermaye iradı, diğer kazanç ve iratlar) elde edilmişse, bu gelirlerin tamamı için tekbir beyanname verilecektir. Bu durumda gelir vergisinin hesaplamasının nasıl yapılacağı 75 sayılı Gelir Vergisi Sirkülerinde açıklanmıştır.

Gelir vergisi beyannamesi Mart ayı sonuna kadar verilecek olup yıl içerisinde kesilen stopajlar beyan edilen vergiden mahsup edilecek, mahsup sonrası vergi çıkması halinde Mart ve Temmuz aylarında iki eşit taksitte ödenecektir. Yıl içinde kesilen stopajların daha fazla olması halinde ise aradaki farkın bir yıl içinde vergi dairesine başvurularak mahsuben veya nakden iade alınması mümkündür. 10.000 TL’ye kadar olan nakden iadeler teminat veya rapor alınmadan, 100.000 TL’ye kadar olan iadeler YMM Raporu ile bu tutarı aşan iadeler ise vergi inceleme raporu ile yapılmaktadır.

Kamudaki çalışanların durumu

Tebliğde, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu uyarınca genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile bu idarelere bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlarda (ticaret şirketleri hariç) çalışan personelin, yıl içerisinde bu kapsamdaki diğer kurum ve kuruluşlardan da ücret alması veya bu kapsamdaki diğer bir kurum ve kuruluşa nakil olması durumunda, elde ettikleri ücretlerin tek işverenden alınan ücret olarak değerlendirileceği belirtilmiştir.

Aynı yıl içerisinde birden fazla kamu kurumundan çeşitli adlarla ücret alan personel bulunduğu gibi atama, nakil ve benzeri sebeplerle bir kurumdan diğer bir kuruma geçen personel de bulunmaktadır. Bu çerçevede, genel yönetim kapsamındaki idareler ile bu idarelere bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlar (ticaret şirketleri hariç), bu idarelerde çalışanların ücretlerinin vergilendirilmesinde tek işveren olarak değerlendirilecektir. Genel yönetim kapsamındaki idareler ile bu idarelere bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlarda (ticaret şirketleri hariç) çalışan personelin, aynı yıl içerisinde atama, nakil ve benzeri sebeplerle tek işveren olarak değerlendirilen diğer bir kuruma geçmesi veya birden fazla kurumdan ücret geliri elde etmesi durumunda, bu personelin elde ettiği ücret gelirlerinin toplamı, kümülatif matrah esas alınmak suretiyle vergilendirilecektir. Bu durumda, söz konusu idarelerde çalışanların stopaj yoluyla vergilendirilmiş tek işverenden aldıkları bu ücretleri 2020 yılı için 600.000 TL’yi aşmaması halinde, bu gelirler için beyanname verilmeyecektir.

Genel yönetim kapsamındaki idareler ile bu idarelere bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlarda çalışan personelin; aynı yıl içerisinde, bunlar dışında bir işverenden de ücret geliri elde etmesi veya görevinden ayrılarak bu işveren nezdinde çalışmaya başlaması durumunda, söz konusu personelin ücret matrahları birbiri ile ilişkilendirilmeksizin her bir işverenden elde edilen ücret ayrı ayrı gelir vergisi tevkifatına tabi tutulacaktır. Bu durumda, birden sonraki işverenden alınan ücretlerin toplamının, 2020 yılı için 49.000 TL’yi aşması veya bu tutarı aşmamakla birlikte her iki işverenden aldığı ücret geliri toplamının 2020 yılı için 600.000 TL’yi aşması halinde, ücret gelirlerinin tamamı beyan edilecektir.

Özel sektör çalışanlarının durumu

Özel sektör çalışanları aşağıdaki durumlarda birden fazla işverenden ücret elde etmiş sayılacaklardır.

• Bir özel sektör işvereninin yanında çalışan hizmet erbabının, yıl içerisinde bu işverenden elde ettiği ücretinin yanısıra, başka bir özel sektör işvereninden ya da kamu kurum veya kuruluşundan da elde ettiği ücret gelirleri.

• Aynı takvim yılı içinde bir özel sektör işvereninin yanında çalışmakta iken, işten ayrılarak başka bir özel sektör işvereninin yanında ya da kamu kurum veya kuruluşunda çalışmaya başlanılması nedeniyle elde ettiği ücret gelirleri.

• Aynı takvim yılı içinde, gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerinin yanında çalışan hizmet erbabının, söz konusu mükelleflerin ortağı oldukları iş ortaklığı veya adi ortaklıklar bünyesinde çalışmaya başlamaları halinde elde ettikleri ücret gelirleri.

Çalışanların birden fazla işverenden ücret geliri elde etmesi durumunda, her bir işverenden elde edilen ücret ayrı ayrı vergilendirilecek olup ücret matrahları birbiri ile ilişkilendirilmemektedir. Hizmet erbabının işveren değişikliği yapması durumunda, yeni işverenden alınacak ücret, eski işverenden aldığı ücret matrahı ile ilişkilendirilmeden sıfır matrah esas alınmak suretiyle vergilendirilmektedir.

Diğer taraftan, yıl içerisinde işveren değiştiren çalışan, ücret gelirine ilişkin gelir vergisi matrahını yeni işverenine bildirmek suretiyle ücretinin gelir vergisi tarifesine göre kümülatif olarak vergilendirilmesini talep edebilir. Bu durumda yeni işveren kümülatif matrahı dikkate alarak tevkifat yapar. Diğer bir ifadeyle, çalışan ayrıldığı işyerinden alacağı en son ücret bordrosunu yeni işverene ibraz ederek tevkifatın kaldığı yerden devam ederek yapılmasını isteyebilir. Bu durum “net ücret” üzerinden yapılan iş sözleşmelerinde çalışanın lehinedir.

Aşağıdaki durumlarda ise çalışanların ücretlerinin tek işverenden elde edildiği kabul edilmektedir ve aynı takvim yılı içinde tek işverenden elde edildiği kabul edilen bu ücretler kümülatif matrah esas alınmak suretiyle vergilendirilmektedir.

• İki ayrı özel sektör firmasının birleşmesi (devir, nev’i değişikliği ve bölünme halleri dahil).

• 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulan yerlerde çalışan hizmet erbabının, yıl içinde alt işvereninin değişmesi.

• Ortaklık halinde faaliyette bulunan işyerlerinde, ortaklardan herhangi birinin değişmesi.

İstisna kapsamında ücret elde edenlerin durumu

Türk Uluslararası Gemi Sicilinde kayıtlı gemilerde ve yatlarda çalışan personele ödenen ücretler, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununa göre Ar-Ge, tasarım ve destek personeline ödenen ücretler gelir vergisinden istisna edildiğinden bu ücret ödemeleri üzerinden gelir vergisi kesintisi yapılmamaktadır. Dolayısıyla, istisna kapsamındaki bu ücretler beyan edilmeyecek ve GVK uyarınca beyanname verilip verilmeyeceğinin tespitinde dikkate alınmayacaktır.

Diğer taraftan, Serbest Bölgeler Kanununa uyarınca bölgede çalışanların ücretlerinden ve 5746 sayılı Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun uyarınca, Ar-Ge, tasarım ve destek personelinin ücretlerinden kesilen gelir vergisi, verilen muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden indirilmek suretiyle terkin edilerek işverene kalmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bu ücretler gelir vergisinden istisna edilmemiştir. Bu nedenle, bu Kanunlar kapsamında çalışan ve şartları taşıyan hizmet erbabına yapılan ücret ödemeleri üzerinden gelir vergisi kesintisi yapılması nedeniyle, bu ücretlerin de GVK uyarınca beyanname verilip verilmeyeceğinin tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

Ayrıca, 7263 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’ndaki ücret istisnasına ilişkin düzenleme değiştirilerek istisna kaldırılmış ve 3 Şubat 2021 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, 01.12.2028 tarihine kadar bölgede çalışan Ar-Ge, tasarım ve destek personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri üzerinden asgari geçim indirimi uygulandıktan sonra hesaplanan gelir vergisi; verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden indirilmek suretiyle terkin edilecektir. Bu değişiklik sonrasında, 2021 ve müteakip yıllarda teknoloji geliştirme bölgelerinde elden edilen ücret gelirleri de beyanname verilip verilmeyeceğinin tespitinde dikkate alınacaktır.

Özetle, bir Kanunda bir ücret unsuru gelir vergisinden istisna edilmişse beyanname sınırının tespitinde dikkate alınmayacak, ancak bir teşvik olarak tahakkuktan sonra terkin öngörülmüşse bu ücret beyan edilecektir.

Beyanname verilmesi halinde yapılacak indirimler

Çalışanların ücret gelirleri için beyanname vermelerinin gerekmesi halinde GVK’nın 89. maddesinde sayılan kalemler matrahtan indirilebilecektir. Bu indirim kalemlerini aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz.

1) Beyan edilen gelirin %15’ini ve asgari ücretin yıllık tutarını aşmamak şartıyla (Bu şartın tespitinde işverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları ile GVK’nın 63/1.3 maddesi kapsamında indirim konusu yapılacak prim ödemelerinin toplam tutarı birlikte dikkate alınır.) mükellefin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait hayat sigortalarına ödenen primlerin %50’si ile ölüm, kaza, hastalık, sağlık, engellilik, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta primleri (Sigortanın Türkiye’de kâin ve merkezi Türkiye’de bulunan bir emeklilik veya sigorta şirketi nezdinde akdedilmiş olması, prim tutarlarının gelirin elde edildiği yılda ödenmiş olması ve ücret geliri elde edenlerin ücretlerinin safi tutarının hesaplanması sırasında ayrıca indirilmemiş bulunması şartıyla, eşlerin veya çocukların ayrı beyanname vermeleri halinde, bunlara ait prim kendi gelirlerinden indirilir.).

2) Beyan edilen gelirin % 10’unu aşmaması, Türkiye’de yapılması ve gelir veya kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan gerçek veya tüzel kişilerden alınacak belgelerle tevsik edilmesi şartıyla, mükellefin kendisi, eşi ve küçük çocuklarına ilişkin olarak yapılan eğitim ve sağlık harcamaları.

3) Genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler, köyler ile kamu yararına çalışan dernekler ve Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflara yıllık toplamı beyan edilecek gelirin % 5’ini (kalkınmada öncelikli yöreler için % 10’unu) aşmamak üzere, makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımlar.

4) Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere bağışlanan okul, sağlık tesisi ve yüz yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde elli yatak) kapasitesinden az olmamak üzere öğrenci yurdu ile çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, bakım ve rehabilitasyon merkezi ile mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılacak ibadethaneler ve Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislerin ve Gençlik ve Spor Bakanlığına ait gençlik merkezleri ile gençlik ve izcilik kamplarının inşası dolayısıyla yapılan harcamalar veya bu tesislerin inşası için bu kuruluşlara yapılan her türlü bağış ve yardımlar ile mevcut tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan her türlü nakdî ve aynî bağış ve yardımların tamamı.

5) Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamı.

6) Cumhurbaşkanınca başlatılan yardım kampanyalarına makbuz karşılığı yapılan ayni ve nakdî bağışların tamamı.

7) İktisadi işletmeleri hariç, Türkiye Kızılay Derneğine ve Türkiye Yeşilay Cemiyetine makbuz karşılığı yapılan nakdi bağış ve yardımların tamamı.

8) Genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler, köyler, kamu yararına çalışan dernekler, Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve bilimsel araştırma faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan ya da Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen veya desteklenmesi uygun görülen;

a) Kültür ve sanat faaliyetlerine ilişkin ticari olmayan ulusal veya uluslararası organizasyonların gerçekleştirilmesine,

b) Ülkemizin uygarlık birikiminin kültürü, sanatı, tarihi, edebiyatı, mimarisi ve somut olmayan kültürel mirası ile ilgili veya ülke tanıtımına yönelik kitap, katalog, broşür, film, kaset, CD ve DVD gibi manyetik, elektronik ve bilişim teknolojisi yoluyla üretilenler de dahil olmak üzere görsel, işitsel veya basılı materyallerin hazırlanması, bunlarla ilgili derleme ve araştırmaların yayınlanması, yurt içinde ve yurt dışında dağıtımı ve tanıtımının sağlanmasına,

c) Yazma ve nadir eserlerin korunması ve elektronik ortama aktarılması ile bu eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılmasına,

d) 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı, yaşatılması, rölöve, restorasyon, restitüsyon projeleri yapılması ve nakil işlerine,

e) Kurtarma kazıları, bilimsel kazı çalışmaları ve yüzey araştırmalarına,

f) Yurt dışındaki taşınmaz Türk kültür varlıklarının yerinde korunması veya ülkemize ait kültür varlıklarının Türkiye’ye getirtilmesi çalışmalarına,

g) Kültür envanterinin oluşturulması çalışmalarına,

h) 2863 sayılı Kanun kapsamındaki taşınır kültür varlıkları ile güzel sanatlar, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki ürün ve eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılması ve güvenliklerinin sağlanmasına,

i) Somut olmayan kültürel miras, güzel sanatlar, sinema, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki üretim ve etkinlikler ile bu alanlarda araştırma, eğitim veya uygulama merkezleri, atölye, stüdyo ve film platosu kurulması, bakım ve onarımı, her türlü araç ve teçhizatın tedariki ile film yapımına,

j) Kütüphane, müze, sanat galerisi ve kültür merkezi ile sinema, tiyatro, opera, bale ve konser gibi kültürel ve sanatsal etkinliklerin sergilendiği tesislerin yapımı, onarımı veya modernizasyon çalışmalarına,

ilişkin harcamalar ile bu amaçla yapılan her türlü bağış ve yardımların % 100’ü.

Beyanname vermemenin sonuçları

Sadece ücret gelirinin olduğu durumda, gelirin tamamı stopaj yoluyla vergilendirildiği için beyanname verilmemesi halinde vergi ziyaı oluşmayacaktır. Ancak bu durumda iki kat birinci derece usulsüzlük cezası (2021 yılı için 64 TL) kesilmesi söz konusu olacaktır. Vergi ziyaının oluşması durumunda ise vergi ziyaı cezası ile usulsüzlük cezasından büyük olanı kesilecektir. Bu nedenle, ödenecek bir vergi çıkmayacak olsa bile cezalı duruma düşmemek için beyannamelerin zamanında verilmesini tavsiye ediyorum.


Kaynak: Dr. Numan Emre ERGİN, Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı. İçerik, Sayın Numan Emre ERGİN’in Dunya.com’daki Perspektif isimi köşesinden Yazarın ve Dunya.com’un sahibi olan şirketin özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara ve Dunya.com’a aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Kar Dağıtmama Stopajı (08.03.2021)

Tevkif edin şu KaDeVe’yi! (01.03.2021)

İzaha davete özel esaslara alma yetkisi (23.02.2021)

Sosyal medya fenomenlerinin ve Youtuberların vergilendirilmesi (15.02.2021)

İnşaat sektörüne ve yabancı kaynak kullananlara vergi sürprizi (08.02.2021)

İletişime bindirim, kentsel dönüşüme indirim (01.02.2021)

Sorularla Değerli Konut Vergisi (28.01.2021)

Matrah artırımı taksitleri ödenmezse vergi dokunulmazlığı kalkar mı? (12.01.2021)

Sermaye kaybı ve borca batıklığa ilişkin yeni düzenlemeler (04.01.2021)

Pandemi, gelir dağılımındaki bozulma ve dayanışma vergisi (28.12.2020)

Asgari ücretin vergiden istisna edilmesi çözüm mü? (21.12.2020)

Hukukçular hukuk reformuna inanıyor mu? (15.12.2020)

Vergide uzlaşma müessesi ve yapılandırmadaki uzlaşma haksızlığı (10.12.2020)

İştirak tasfiye zararının vergisel sonuçları nedir? (7.12.2020)

Tasfiye payı nedir? Nasıl vergilendirilir? (30.11.2020)

Devlet mükellefe faiz öder mi? (23.11.2020)

10 soruda 7256 Sayılı Kanun kapsamında yapılandırma (18.11.2020)

Fabrika ayarlarına dönüş: Ekonomik ve hukuki reform, acı reçete (16.11.2020)

Sosyal medya şirketlerine kesilen cezalar ve vergi (09.11.2020)

Hisse geri alımlarının vergilendirilmesine ilişkin tartışmalar ve önerimiz (07.11.2020)

Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (2) (27.10.2020)

Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (1) (26.10.2020)

Torba yasa Meclis’te, yapılandırma nerede? (19.10.2020)

Yatırımcının yeni kamburu: Ek mali yükümlülük (12.10.2020)

Taşınmaz kirası mı, işletme hakkı kirası mı? (6.10.2020)

Zaman aşımına uğrayan kâr paylarının vergilendirilmesinde mükerrerlik var mı? (28.09.2020)

Online reklam hizmetlerinde stopaj bilmecesi (22.09.2020)

Hukuk belirsizlik kaldırmaz (16.09.2020)

Maliye, yurt dışında parası olanların peşinde, ya gurbetçiler? (14.09.2020)

Vergiye uyumlu mükellefler cezalandırılıyor mu? (07.09.2020)

Binek otomobilde ÖTV artışı, özel okul ücretlerinde KDV indirimi (02.09.2020)

Transfer fiyatlandırması raporlamasında yeni dönem (31.08.2020)

KDV ve iş yeri kira stopaj oranı indiriminde son durum (27.08.2020)

İkinci el motorlu taşıt satışında yeni dönem (24.08.2020)

Maliyeden bayram hediyesi: KDV ve stopaj indirimi, ama kime? (21.08.2020)

Ar-Ge teşviğinde vergi indirimi kısıtlanıyor mu (17.08.2020)

Spor kulüplerinin yeni sporcu sözleşmelerindeki vergisel riski  (10.08.2020)

Uçtu uçtu altın uçtu! Ya vergisi? (07.08.2020)

Anayasa Mahkemesi’nin VTR kararı (30.7.2020)

Erken seçim, aday tartışmaları ve cumhurbaşkanı seçimindeki Anayasal boşluk
(27.7.2020)

Yurt dışındaki taşınmaz ve iştirak satışları vergiden istisna mı? (25.7.2020)

Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 3 (22.7.2020)

Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 2 (17.7.2020)

Mali yapıyı güçlendirmede vergisel bir teşvik: gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası (16.7.2020)

Sezonluk ev kiralayanlar: Vergi sürpriziyle karşılaşmayın! (13.7.2020)

Pandemi, maliye politikası ve vergi barışı

Şirket kuruluşunda sicilde imza zorunluluğu değiştirilmelidir.

Köprüden önce son çıkış: Varlık Barışı

Kamu özel iş birliğine şeffaf bir alternatif: Altyapı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı

Gayrimenkul yatırımında avantajlı bir yöntem: Gayrimenkul Yatırım Fonu

Gayrimenkulde rant vergisi

Gayrimenkul piyasası hareketleniyor ama vergiye dikkat!

KVKK kararlarının yargı denetimi

Kişisel verilerin korunması ve ateş ölçümü

İnternetten otomobil satanların dikkatine

Makam aracı sadece özel sektörde mi ücrettir?

Makam aracı ücret midir?

Şirket araçlarına vergi ayarı

ABD’nin dijital hizmet vergisi misillemesi ve Türkiye

Sanat ve icat vergisi

Altın: Elma dersem çık, armut dersem çıkma!

]]>
https://www.muhasebenews.com/beyaz-yakalilar-gelir-vergisi-beyannamesini-unutmayin/feed/ 0
İnşaat sektörüne ve yabancı kaynak kullananlara vergi sürprizi https://www.muhasebenews.com/insaat-sektorune-ve-yabanci-kaynak-kullananlara-vergi-surprizi/ https://www.muhasebenews.com/insaat-sektorune-ve-yabanci-kaynak-kullananlara-vergi-surprizi/#respond Mon, 08 Feb 2021 00:00:54 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=103767

Dr. Numan Emre ERGİN
Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı
n.emre.ergin@hotmail.com


2021 yılına vergi gündemi olarak hızlı girdik. Artık Resmi Gazete’ye bakmaya korkar olduk desem yeridir. Zira her geçen gün yeni bir vergi artışıyla karşılaşmaktayız. Önce özel iletişim vergisinde, sonra elektrikli otomobillerdeki ÖTV oranlarında ciddi artışlar yapıldı. Toplumun genelini etkilemese de değerli konut vergisi ilk kez bu yıl uygulamaya girmekte. Yapılandırma başvuruları da beklenenin altında gerçekleşti. Ekonomide anlamlı bir düzelme olmazsa vergi artışları devam edecek gibi durmaktadır.

4 Şubat 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 3491 ve 3490 sayılı Cumhurbaşkanı Kararları ile yeni vergi artışları olmuştur. İlk Karar ile Gelir Vergisi Kanunu’nun 42. maddesinde düzenlenen ve “yıllara sari inşaat işi” olarak tanımladığımız birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işi yapanlara bu işler nedeniyle yapılan istihkak/hakediş ödemeleri üzerinden kesilen stopaj oranı %3’den %5’e çıkarıldı. Yeni oran 1 Mart 2021 tarihinden sonra yapılan ödemeler üzerinden uygulanmaya başlanacak.

Yıllara sari inşaat işlerinde uygulanan stopaj aslında bir ön vergilemedir. Çünkü yıllara sari işlerde kazanç aslında iş bittiğinde ortaya çıkmakta, dolayısıyla bu işlerden elde edilen kazanç üzerinden ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisi de işin bitiminde beyan edilip ödenmektedir. Ancak, yıllara sari inşaat işleri genellikle uzun yıllar sürdüğünden Devlet vergisini almak için işin bitmesini beklememekte, bir peşin vergi olarak her ödeme (hasılat) üzerinden stopajla vergisini almaktadır. Kesilen bu stopajlar da işin bitiminde beyan edilecek gelir/kurumlar vergisinden mahsup edilmekte, fazla stopaj ödenmişse iade alınmaktadır. Stopajın kâr değil, hakediş (hasılat) üzerinden yapıldığına takrar dikkat çekiyorum. Bu durumda, kurumlar vergisi oranının %20 olarak devam etmesi halinde, %3 stopaj oranı hasılat üzerinden %15 kârlılık oranına denk gelirken %5 stopaj oranı %25 kârlılığa denk gelmektedir. İnşaatçıların kârlılık oranı da bir gecede %10 artmadığına göre, artırılan stopaj işin bitiminde beyan edilecek vergiyi büyük ihtimalle aşacağından gelecekte iade alınacaktır. Devlet bu iadeyi faiz ödemeden yaptığından, inşaatçıların parasını faizsiz kullanmaktadır. İnşaatın uzaması halinde, inşaatçıların ödedikleri stopajla Devleti faizsiz fonladıkları süre de uzamaktadır. Bu nedenle, hakedişler üzerinden yapılan söz konusu stopaj inşaat firmaları açısından ciddi bir maliyet kalemidir. Bu nedenle, stopaj oranının %3’ten %5’e çıkarılması inşaat sektörü açısından ciddi bir maliyet artışına yol açacağı gibi, sektördeki firmaların nakit akışlarını da ciddi şekilde etkileyecektir. Bu düzenleme sonrasında insanın aklına iade çıkmaması için acaba kurumlar vergisi oranında bir artış mı olacak sorusu gelmiyor değil. Böyle bir durum, kurumlar vergisi oranının %30’a çıkarılması anlamına gelmektedir.

İkinci Kararla yapılan düzenleme ise yabancı kaynak kullanan şirketleri, ticari kazanç sahiplerini, hatta gerçek usulde vergilendirilen zırai kazanç sahiplerini (çiftçileri) yakından ilgilendirmektedir. Vergi mevzuatımızda bir zamanlar mevcut olan “finansman gider kısıtlaması” uygulaması, 2012 yılında yapılan bir yasal düzenleme ile Gelir Vergisi Kanunu’nun 41. ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 11. maddesine yapılan eklemelerle farklı bir versiyonla yeniden mevzuatımıza sokulmuştur. Finansman gider kısıtlaması, mükelleflerin borçlanma şevklerini azaltmayı amaçlayan bir düzenleme olup borçlanma nedeniyle oluşan giderlerin bir kısmının matrahtan indirilmesinin önüne geçmektedir. Düzenleme 2012 yılında yapılmasına rağmen, aradan geçen bunca yıl boyunca uygulanmamıştır. Çünkü, uygulamanın başlayabilmesi için Cumhurbaşkanı’nın (eskiden Bakanlar Kurulu’nun) matrahtan indirimin kabul edilmeyeceği oranı belirlemesi gerekmekteydi. Bugüne kadar da bu belirleme yapılmadığı için söz konusu yasa maddesi pratikte uygulanmamaktaydı. Kısmet bu günlereymiş!

Cumhurbaşkanı Kararı sonrasında, uygulanacak finansman gider kısıtlaması şu şekilde olacaktır. Ticari kazanç ve gerçek usulde vergilendirilen zırai kazanç sahibi gelir vergisi mükellefleri ile “kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri” dışında, kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere, yatırımın maliyetine eklenenler hariç, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10’u ticari/zırai kazançtan ve kurum kazancından indirilemez. Uygulama 1 Ocak 2021’den itibaren geçerli olacak şekilde yürürlüğe girmiştir.

Düzenlemenin detaylarına indiğimizde kısıtlamanın her türlü şirketi kapsamadığını görmekteyiz. Kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri bu düzenlemenin kapsamı dışındadır. Dolayısıyla, bu sayılan şirketler kendilerinin maruz kaldığı yabancı kaynak giderlerininin tamamını kurum kazancından indirebileceklerdir.

Düzenlemede geçen “yabancı kaynak” terimi bir muhasebe-finans terimi olup vergi kanunlarında tanımlanmış değildir. Bilançonun pasifinde özkaynak dışındaki bütün kalemler yabancı kaynaktır. Bu durumda, bu kalemlerin tamamının gider kısıtlamasında dikkate alınıp alınmayacağı konusunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Benim gider kısıtlaması uygulamasında dikkate alınması gereken yabancı kaynak için önerim finansman giderine yol açanların borçların (finans literatüründe İngilizcesi “interest bearing debt”) dikkate alınması olacaktır.

İkinci olarak, kullanılan yabancı kaynağın özkaynakları aşmayan tutarı düzenleme kapsamında değildir. Dolayısıyla, bilançoda özkaynak tutarı olarak gözüken tutara kadar olan yabancı kaynak nedeniyle oluşan giderlerin tamamının gider olarak indirilmesi mümkündür. Peki özkaynağa kadar olan borç tutarının karşılaştırılmasında yabancı kaynaklardan hangisi öncelikle esas alınacaktır. Finansman giderine yol açanlar mı yoksa açmayanlar mı önce dikkate alınacaktır? Ya da oranlama mı yapılacaktır?

Burada en fazla tartışma çıkaracak konu mal ve hizmet fiyatlarının içine yedirilmiş olan vade farklarının durumudur. Faturada mal bedelinden ayrı olarak gösterilmeyen (genelde uygulamada böyle bir ayırım fatura üzerinde yapılmamaktadır) vade farkları gider kısıtlamasına tabi olacak mıdır? Finansman gider kısıtlamasının bir zamanlar yürürlükteki eski versiyonunda, Maliye’nin fiyata yedirilen ve faturada ayrıca gösterilmeyen vade farkının “mal bedeli + vade farkı” olarak ayrıştırılması ve kısıtlamaya tabi tutulması yönündeki düzenlemesini Danıştay kabul etmemişti. Bu noktada ticari teamülleri veya enflasyonu aşan vade farklarının gider kısıtlamasına tabi tutulması düşünülebilir. Ancak vade konusunda ticari teamülün nasıl tespit edileceği ayrıca zor bir konudur. Döviz cinsinden ticari borçlardan ve alınan avanslardan kaynaklanan kur farklarının da kapsamda olması düzenlemeyi daha da sorunlu yapmaktadır. Kur yükselirken gider kısıtlaması nedeniyle vergi ödenirken, kur düştüğünde ne olacaktır? Kur yüksekken ödenen vergi kur düşünce mahsup/iade olacak mıdır?

Diğer bir konu, özkaynak kıyaslamasının hangi tarih itibariyle yapılacağıdır. Uygulama 1 Ocak 2021 tarihi itibariyle başladığından, bu tarihteki özkaynak tutarının dikkate alınacağını tahmin ediyorum. Ancak, bu kıyaslamanın bütün yıl boyunca devam mı edeceği, yoksa belli tarihlerdeki özkaynak tutarının mı dikkate alınacağı konusu açık değildir. 3 ayda bir verilen geçici vergi beyannameleri için de finansman gider kısıtlamasının yapılacağı dikkate alındığında, her geçici vergi döneminde özkaynak karşılaştırması yapılacak mıdır? Yapılacaksa nasıl yapılacaktır? Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB)’nın bu belirsizlikleri ortadan kaldıran düzenlemeyi bir an önce yapması gerekmektedir.

Düzenleme uyarınca, özkaynağı aşan yabancı kaynağa isabet eden her türlü gider ve maliyet unsuru (faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı vb.) kısıtlamaya tabi olup bu giderlerin toplam tutarının %10’u kanunen kabul edilmeyen gider olarak değerlendirilecektir. Bununla birlikte, yabancı kaynak bir varlık unsurunun elde edilmesine ilişkinse ve oluşan giderler de varlığın maliyetine eklenmişse gider kısıtlamasının dışındadır. Dolayısıyla bir maliyet düzeltmesi yapılmayacaktır. Vergi mevzuatımız, maddi duran varlıkların aktife girdikleri yılın sonuna kadar oluşan kur farkı ve finansman giderlerini varlığın maliyetine eklenmesini zorunlu kılarken, sonraki yıllarda oluşan bu giderlerin maliyete eklenmesi veya doğrudan giderleştirilmesi mümkündür. Benzer bir durum stoklar için de geçerlidir. Emtia, stoklara girinceye kadar oluşan kur farkı stok maliyetine eklenirken, sonrasında oluşan kur farkının maliyete eklenmesi veya doğrudan giderleştirilmesi konusunda mükellefler serbesttir. Finansman giderlerinin de stokların maliyetine eklenme zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu durumda, tanınan serbestlikten yararlanıp doğrudan giderleştirilen yabancı kaynak giderlerinin %10’u gider kısıtlamasına tabi olacaktır. Bu yeni durum, şirketlerin finansman giderlerini maliyete ekleme yolunu seçmelerine yol açabilecektir. Maliyete eklenen bu giderlerin amortisman yoluyla giderleştirilmesi yıllara yayılarak da olsa mümkün hale gelecektir. Böyle bir tercihin yapılması, vergi kanunlarına göre hazırlanan mali tablolar ile TMS/TFRS’ye göre hazırlanan finansal tablolar arasındaki farklılığı artıracaktır.

Diğer bir konu, düzenleme öncesinde oluşan yabancı kaynakların durumunun ne olacağıdır. Gider kısıtlaması geriye dönük olarak 1 Ocak 2021 tarihi itibariyle başlatıldığından bu tarihten önce sağlanan yabancı kaynaklardan doğan giderler kısıtlamaya tabi olacak mıdır? Yoksa sadece bu tarihten sonra oluşan yabancı kaynaklar mı kısıtlama kapsamında olacaktır? Hukuki belirlilik ve hukuki öngörülebilirlik ilkeleri ikinci seçeneği gerektirir, lakin Maliye’nin kısıtlamayı nasıl yorumlayacağını zaman içinde göreceğiz.

Ayrıca, vergi mevzuatımızda yer alan örtülü sermaye müessesi ile finansman gider kısıtlamasının birlikte nasıl uygulanacağının da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Kurumlar Vergisi Kanunun’nun 11/b maddesi uyarınca örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları ve benzeri giderler kurum kazancının tespitinde indirimi kabul edilmemektedir. Aynı Kanunun 12. maddesi uyarınca; kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır. Söz konusu maddede öz sermayenin, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap dönemi başındaki öz sermayesini ifade edileceği belirtilmiştir. Finansal gider kısıtlaması ile birlikte örtülü sermaye müessesenin nasıl uygulanacağı da problemli diğer bir konu olarak ortaya çıkmakta ve ayrı bir açıklamayı gerektirmektedir.

Son olarak, düzenlemenin KDV’yi ilgilendiren yönü de bulunmaktadır. KDV Kanunu’nun 30/d maddesine göre Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarına göre kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen giderler dolayısıyla ödenen katma değer vergisinin indirilmesi mümkün değildir. Bu durumda, kanunun lafzından yola çıkılırsa %10 finansman gider kısıtlamasına isabet eden KDV’nin de indirimi mümkün gözükmemektedir. Maliye aksi yönde bir düzenleme yapmazsa bir koyundan iki post çıkacaktır.

Yapılan düzenlemeleri genel olarak değerlendirecek olursam, her iki Kararın da işletmeler üzerinde olumsuz etkilerinin olacağını düşünüyorum. Herşeyden önce, pandeminin de etkisiyle inşaat sektörü dahil birçok sektör zor durumdadır. İşletmeler özkaynakları erimiş, nakit sıkıntısı içerisindedirler. Bugün borçlanmayan, özkaynaklarıyla ayakta kalan işletme sayısı çok azdır. Dolayısıyla, bu düzenlemelerin zamanlaması yanlış olmuştur. Kurumlar vergisi oranında doğrudan bir artış yapmak yerine, finansman gider kısıtlaması yoluyla dolaylı ve örtülü bir vergi artışı yapılmaktadır. Vergi gelirlerini artırmak için yapılan bu düzenlemelerin bu konjoktürde faydadan çok zararı olacağını düşünüyorum. Ayrıca, faiz oranları düşürülsün, bankalar kredileri artırsın, ekonomi canlansın çağrısını yüksek sesle yapanların bu sesi dinleyip borçlananları vergiyle cezalandırması ne kadar tutarlıdır?

Sözün özü: Borç, yiğidin vergili kamçısıdır.


Kaynak: Dr. Numan Emre ERGİN, Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı. İçerik, Sayın Numan Emre ERGİN’in Dunya.com’daki Perspektif isimi köşesinden Yazarın ve Dunya.com’un sahibi olan şirketin özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara ve Dunya.com’a aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

İletişime bindirim, kentsel dönüşüme indirim (01.02.2021)

Sorularla Değerli Konut Vergisi (28.01.2021)

Matrah artırımı taksitleri ödenmezse vergi dokunulmazlığı kalkar mı? (12.01.2021)

Sermaye kaybı ve borca batıklığa ilişkin yeni düzenlemeler (04.01.2021)

Pandemi, gelir dağılımındaki bozulma ve dayanışma vergisi (28.12.2020)

Asgari ücretin vergiden istisna edilmesi çözüm mü? (21.12.2020)

Hukukçular hukuk reformuna inanıyor mu? (15.12.2020)

Vergide uzlaşma müessesi ve yapılandırmadaki uzlaşma haksızlığı (10.12.2020)

İştirak tasfiye zararının vergisel sonuçları nedir? (7.12.2020)

Tasfiye payı nedir? Nasıl vergilendirilir? (30.11.2020)

Devlet mükellefe faiz öder mi? (23.11.2020)

10 soruda 7256 Sayılı Kanun kapsamında yapılandırma (18.11.2020)

Fabrika ayarlarına dönüş: Ekonomik ve hukuki reform, acı reçete (16.11.2020)

Sosyal medya şirketlerine kesilen cezalar ve vergi (09.11.2020)

Hisse geri alımlarının vergilendirilmesine ilişkin tartışmalar ve önerimiz (07.11.2020)

Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (2) (27.10.2020)

Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (1) (26.10.2020)

Torba yasa Meclis’te, yapılandırma nerede? (19.10.2020)

Yatırımcının yeni kamburu: Ek mali yükümlülük (12.10.2020)

Taşınmaz kirası mı, işletme hakkı kirası mı? (6.10.2020)

Zaman aşımına uğrayan kâr paylarının vergilendirilmesinde mükerrerlik var mı? (28.09.2020)

Online reklam hizmetlerinde stopaj bilmecesi (22.09.2020)

Hukuk belirsizlik kaldırmaz (16.09.2020)

Maliye, yurt dışında parası olanların peşinde, ya gurbetçiler? (14.09.2020)

Vergiye uyumlu mükellefler cezalandırılıyor mu? (07.09.2020)

Binek otomobilde ÖTV artışı, özel okul ücretlerinde KDV indirimi (02.09.2020)

Transfer fiyatlandırması raporlamasında yeni dönem (31.08.2020)

KDV ve iş yeri kira stopaj oranı indiriminde son durum (27.08.2020)

İkinci el motorlu taşıt satışında yeni dönem (24.08.2020)

Maliyeden bayram hediyesi: KDV ve stopaj indirimi, ama kime? (21.08.2020)

Ar-Ge teşviğinde vergi indirimi kısıtlanıyor mu (17.08.2020)

Spor kulüplerinin yeni sporcu sözleşmelerindeki vergisel riski  (10.08.2020)

Uçtu uçtu altın uçtu! Ya vergisi? (07.08.2020)

Anayasa Mahkemesi’nin VTR kararı (30.7.2020)

Erken seçim, aday tartışmaları ve cumhurbaşkanı seçimindeki Anayasal boşluk
(27.7.2020)

Yurt dışındaki taşınmaz ve iştirak satışları vergiden istisna mı? (25.7.2020)

Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 3 (22.7.2020)

Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 2 (17.7.2020)

Mali yapıyı güçlendirmede vergisel bir teşvik: gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası (16.7.2020)

Sezonluk ev kiralayanlar: Vergi sürpriziyle karşılaşmayın! (13.7.2020)

Pandemi, maliye politikası ve vergi barışı

Şirket kuruluşunda sicilde imza zorunluluğu değiştirilmelidir.

Köprüden önce son çıkış: Varlık Barışı

Kamu özel iş birliğine şeffaf bir alternatif: Altyapı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı

Gayrimenkul yatırımında avantajlı bir yöntem: Gayrimenkul Yatırım Fonu

Gayrimenkulde rant vergisi

Gayrimenkul piyasası hareketleniyor ama vergiye dikkat!

KVKK kararlarının yargı denetimi

Kişisel verilerin korunması ve ateş ölçümü

İnternetten otomobil satanların dikkatine

Makam aracı sadece özel sektörde mi ücrettir?

Makam aracı ücret midir?

Şirket araçlarına vergi ayarı

ABD’nin dijital hizmet vergisi misillemesi ve Türkiye

Sanat ve icat vergisi

Altın: Elma dersem çık, armut dersem çıkma!

]]>
https://www.muhasebenews.com/insaat-sektorune-ve-yabanci-kaynak-kullananlara-vergi-surprizi/feed/ 0
Gelir Vergisi Kanunu’nda Yer Alan Maktu Tutarlar 2021 Yılı İçin Arttırıldı https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-kanununda-yer-alan-maktu-tutarlar-2021-yili-icin-arttirildi-2/ https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-kanununda-yer-alan-maktu-tutarlar-2021-yili-icin-arttirildi-2/#respond Tue, 05 Jan 2021 08:10:02 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=100510 TÜRMOB

MEVZUAT SİRKÜLERİ 04.01.2021/15

GELİR VERGİSİ KANUNU’NDA YER ALAN MAKTU TUTARLAR 2021 YILI İÇİN ARTTIRILDI

313 seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, 2021 yılında uygulanacak Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan had ve tutarlar belirlendi.

Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan ve 2021 yılında uygulanacak bazı ve had ve tutarlar artırıldı.Gelir Vergisi Kanunu’nun 21, 23/8, 31, 47, 48, mükerrer 80, 82, 86, 89/15, 103 ve mükerrer 121
inci maddelerinde yer alıp, 2018 yılında uygulanan had ve tutarların 28.11.2020 tarihli ve 31318 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 521 seri No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 2020 yılı
için % 9,11 (dokuz virgül on bir) olarak tespit edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirlenerek, 2021 takvim yılında uygulanacak olan had ve tutarlar Hazine ve Maliye
Bakanlığınca çıkarılan ve 29 Aralık 2020 tarihli ve 31349 (1.Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 313 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde ilan edilmiştir.

Tebliğde 2021 yılında elde edilecek gelirlerle ilgili uygulanacak bazı maktu tutarlar aşağıdaki gibi belirlenmiştir.1

1- 313 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile Arttırılan Tutarlar

Aynı maddenin üçüncü fıkrasında da 103 üncü maddede yer alan vergi tarifesinin gelir dilimi tutarları hakkında da bu hükmün uygulanacağı öngörülmüştür.

2- Vergi Tarifesi

A- Ücret Gelirleri Dışında Kalan Diğer Gelirler İçin

B- Ücret Gelirleri İçin

3- Kar Hadleri Emsallerine Göre Düşük Olarak Belirlenen Bazı Mallara İlişkin Belirlenen Tutarlar

Milli piyango bileti, akaryakıt, şeker ve bunlar gibi kar hadleri emsallerine göre düşük olarak tespit edilmiş bulunan emtia için özel hadler belirleme yetkisi 193 sayılı Kanun’un 48 inci maddesi ile Maliye Bakanlığı’na verilmiştir.

Buna göre, anılan maddelerin ticaretini yapanların, 2021 takvim yılında da basit usulden yararlanabilmeleri için alış, satış veya hasılatlarının 31/12/2020 tarihi itibariyle aşağıda belirtilen hadleri aşmaması gerekmektedir.

 

Belirtilen bu malların alım satımı ile uğraşanlar hakkında, basit usulün özel şartları bakımından yukarıdaki hadler dikkate alınmak suretiyle, 2/5/1982 tarihli ve 17682 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No:136)’n deki hesaplamalar doğrultusunda işlem yapılacaktır.

4) Basit Usule Tabi Mükelleflerde Gün Sonunda Toplu Belge Düzenleme Uygulaması

Basit usulde vergilendirilen mükelleflerle ilgili 6/12/1998 tarihli ve 23545 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No:215) ile getirilen, belge vermedikleri günlük hasılatları için gün sonunda tek bir fatura düzenlenmesine ilişkin uygulamanın, 31/12/2021 tarihine kadar devam etmesinin Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 257 nci maddesinin Hazine ve Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden uygun görüldüğü belirtilmiştir.

5) 2020 Takvim Yılında Elde Edilen Bir Kısım Menkul Sermaye İratlarının Beyanında Dikkate Alınacak İndirim Oranı

193 sayılı Kanunun 76 ncı maddesinin 5281 sayılı Kanunun 44 üncü maddesiyle yürürlükten kaldırılan ikinci fıkrasında, 193 sayılı Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (5), (6), (7), (12) ve (14) numaralı bentlerinde yer alan menkul sermaye iratlarına (döviz cinsinden açılan hesaplara ödenen faiz ve kâr payları, dövize, altına veya başka bir değere endeksli menkul kıymetler ile döviz cinsinden ihraç edilen menkul kıymetlerden elde edilenler hariç) fıkrada belirtilen indirim oranının uygulanması suretiyle bulunacak kısmın, bu iratların beyanı sırasında indirim olarak dikkate alınacağı belirtilmişti.

Gelir Vergisi Kanununun indirim oranı uygulamasına yönelik 76 ncı maddesinin ikinci fıkrası 01/01/2006 tarihinden itibaren elde edilen gelirlere uygulanmak üzere 5281 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmakla birlikte, anılan Kanunun geçici 67 nci maddesinin dokuzuncu fıkrası hükmü gereğince 01/01/2006 tarihinden önce ihraç edilen her nevi tahvil ve Hazine bonolarından elde edilen gelirlerin vergilendirilmesinde 31/12/2005 tarihinde yürürlükte olan hükümler esas alınacağından, indirim oranı uygulaması ile ilgili olarak, 305 Seri No.lu GVK Genel Tebliğinde aşağıdaki açıklamalar yer almaktadır.

✓ İndirim oranı; Vergi Usul Kanununa göre o yıl için tespit edilmiş olan yeniden değerleme oranının, aynı dönemde Devlet tahvili ve Hazine bonosu ihalelerinde oluşan bileşik ortalama faiz oranına bölünmesi suretiyle tespit edilmektedir.
✓ Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre 20 yılı için tespit edilmiş olan yeniden değerleme oranı %9,11’dir. Bu dönemde Devlet tahvili ve Hazine bonosu ihalelerinde oluşan bileşik ortalama faiz oranı ise %10,70’tir.
✓ Buna göre, 2020 yılında elde edilen bir kısım menkul sermaye iradının beyanında uygulanacak indirim oranı (%9,11 / %10,70 =) %85,1 olmaktadır.
✓ Bu kapsamda, 1/1/2006 tarihinden önce ihraç edilmiş olan ve 193 sayılı Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (5) numaralı bendinde sayılan her nevi tahvil ve Hazine bonosu faizleri ile Toplu Konut İdaresi ve Özelleştirme İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerden 2020 takvim yılında elde edilen menkul sermaye iratları indirim oranı uygulanmak suretiyle beyan edilecektir.
✓ Dövize, altına veya başka bir değere endeksli menkul kıymetler ile döviz cinsinden ihraç edilen menkul kıymetlerden elde edilen menkul sermaye iratlarının beyanında indirim oranı uygulanmayacaktır.
✓ Ayrıca, ticari işletmelere dahil kazanç ve iratlar için indirim oranı uygulanması söz konusu değildir.
✓ 193 sayılı Kanunun geçici 67 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, anılan Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (7), (12) ve (14) numaralı bentlerinde yazılı menkul sermaye iratları 01/01/2006 tarihinden itibaren nihai olarak tevkifat yoluyla vergilendirilmekte olup bu gelirlerin beyanı ve bu gelirlere indirim oranı uygulanması söz konusu değildir.


1 Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 123 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, Kanunun 19, 21, 23/8, 31, 47, 48, mükerrer 80, 82 ve 86 ncı maddeleri ile 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının (15) numaralı bendinde yer alan maktu had ve tutarların, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanacağı, bu şekilde hesaplanan maktu had ve tutarların %5’ini aşmayan kesirlerinin dikkate alınmayacağı, Bakanlar Kurulu’nun, bu surette tespit edilen had ve tutarları yarısına kadar artırmaya veya indirmeye yetkili olduğu hükmü yer almaktadır.


Kaynak: TÜRMOB MEVZUAT SİRKÜLERİ
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-kanununda-yer-alan-maktu-tutarlar-2021-yili-icin-arttirildi-2/feed/ 0
Gelir Vergisi Kanunu’nda Yer Alan Maktu Tutarlar 2021 Yılı İçin Arttırıldı https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-kanununda-yer-alan-maktu-tutarlar-2021-yili-icin-arttirildi/ https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-kanununda-yer-alan-maktu-tutarlar-2021-yili-icin-arttirildi/#respond Wed, 30 Dec 2020 10:00:06 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=100064 TÜRMOB

Mevzuat Sirküleri 29.12.2020/234

Gelir Vergisi Kanunu’nda Yer Alan Maktu Tutarlar 2021 Yılı İçin Arttırıldı

ÖZET: 313 seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, 2021 yılında uygulanacak Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan had ve tutarlar belirlendi.

Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan ve 2021 yılında uygulanacak bazı ve had ve tutarlar artırıldı.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 21, 23/8, 31, 47, 48, mükerrer 80, 82, 86, 89/15, 103 ve mükerrer 121 inci maddelerinde yer alıp, 2018 yılında uygulanan had ve tutarların 28.11.2020 tarihli ve 31318 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 521 seri No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 2020 yılı için % 9,11 (dokuz virgül on bir) olarak tespit edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirlenerek, 2021 takvim yılında uygulanacak olan had ve tutarlar Hazine ve Maliye Bakanlığınca çıkarılan ve 29 Aralık 2020 tarihli ve 31349 (1.Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 313 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde ilan edilmiştir.

Tebliğde 2021 yılında elde edilecek gelirlerle ilgili uygulanacak bazı maktu tutarlar aşağıdaki gibi belirlenmiştir.(1)

1- 313 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile Arttırılan Tutarlar

2- Vergi Tarifesi

A- Ücret Gelirleri Dışında Kalan Diğer Gelirler İçin

B- Ücret Gelirleri İçin

3- Kar Hadleri Emsallerine Göre Düşük Olarak Belirlenen Bazı Mallara İlişkin Belirlenen Tutarlar

Milli piyango bileti, akaryakıt, şeker ve bunlar gibi kar hadleri emsallerine göre düşük olarak tespit edilmiş bulunan emtia için özel hadler belirleme yetkisi 193 sayılı Kanun’un 48 inci maddesi ile Maliye Bakanlığı’na verilmiştir.

Buna göre, anılan maddelerin ticaretini yapanların, 2021 takvim yılında da basit usulden yararlanabilmeleri için alış, satış veya hasılatlarının 31/12/2020 tarihi itibariyle aşağıda belirtilen hadleri aşmaması gerekmektedir.

Belirtilen bu malların alım satımı ile uğraşanlar hakkında, basit usulün özel şartları bakımından yukarıdaki hadler dikkate alınmak suretiyle, 2/5/1982 tarihli ve 17682 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No:136)’n deki hesaplamalar doğrultusunda işlem yapılacaktır.

4) Basit Usule Tabi Mükelleflerde Gün Sonunda Toplu Belge Düzenleme Uygulaması

Basit usulde vergilendirilen mükelleflerle ilgili 6/12/1998 tarihli ve 23545 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No:215) ile getirilen, belge vermedikleri günlük hasılatları için gün sonunda tek bir fatura düzenlenmesine ilişkin uygulamanın, 31/12/2021 tarihine kadar devam etmesinin Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 257 nci maddesinin Hazine ve Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden uygun görüldüğü belirtilmiştir.

5) 2020 Takvim Yılında Elde Edilen Bir Kısım Menkul Sermaye İratlarının Beyanında Dikkate Alınacak İndirim Oranı

193 sayılı Kanunun 76 ncı maddesinin 5281 sayılı Kanunun 44 üncü maddesiyle yürürlükten kaldırılan ikinci fıkrasında, 193 sayılı Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (5), (6), (7), (12) ve (14) numaralı bentlerinde yer alan menkul sermaye iratlarına (döviz cinsinden açılan hesaplara ödenen faiz ve kâr payları, dövize, altına veya başka bir değere endeksli menkul kıymetler ile döviz cinsinden ihraç edilen menkul kıymetlerden elde edilenler hariç) fıkrada belirtilen indirim oranının uygulanması suretiyle bulunacak kısmın, bu iratların beyanı sırasında indirim olarak dikkate alınacağı belirtilmişti.

Gelir Vergisi Kanununun indirim oranı uygulamasına yönelik 76 ncı maddesinin ikinci fıkrası 01/01/2006 tarihinden itibaren elde edilen gelirlere uygulanmak üzere 5281 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmakla birlikte, anılan Kanunun geçici 67 nci maddesinin dokuzuncu fıkrası hükmü gereğince 01/01/2006 tarihinden önce ihraç edilen her nevi tahvil ve Hazine bonolarından elde edilen gelirlerin vergilendirilmesinde 31/12/2005 tarihinde yürürlükte olan hükümler esas alınacağından, indirim oranı uygulaması ile ilgili olarak, 305 Seri No.lu GVK Genel Tebliğinde aşağıdaki açıklamalar yer almaktadır.

✓ İndirim oranı; Vergi Usul Kanununa göre o yıl için tespit edilmiş olan yeniden değerleme oranının, aynı dönemde Devlet tahvili ve Hazine bonosu ihalelerinde oluşan bileşik ortalama faiz oranına bölünmesi suretiyle tespit edilmektedir.
✓ Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre 20 yılı için tespit edilmiş olan yeniden değerleme oranı %9,11’dir. Bu dönemde Devlet tahvili ve Hazine bonosu ihalelerinde oluşan bileşik ortalama faiz oranı ise %10,70’tir.
✓ Buna göre, 2020 yılında elde edilen bir kısım menkul sermaye iradının beyanında uygulanacak indirim oranı (%9,11 / %10,70 =) %85,1 olmaktadır.
✓ Bu kapsamda, 1/1/2006 tarihinden önce ihraç edilmiş olan ve 193 sayılı Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (5) numaralı bendinde sayılan her nevi tahvil ve Hazine bonosu faizleri ile Toplu Konut İdaresi ve Özelleştirme İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerden 2020 takvim yılında elde edilen menkul sermaye iratları indirim oranı uygulanmak suretiyle beyan edilecektir.
✓ Dövize, altına veya başka bir değere endeksli menkul kıymetler ile döviz cinsinden ihraç edilen menkul kıymetlerden elde edilen menkul sermaye iratlarının beyanında indirim oranı uygulanmayacaktır.
✓ Ayrıca, ticari işletmelere dahil kazanç ve iratlar için indirim oranı uygulanması söz konusu değildir.
✓ 193 sayılı Kanunun geçici 67 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, anılan Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (7), (12) ve (14) numaralı bentlerinde yazılı menkul sermaye iratları 01/01/2006 tarihinden itibaren nihai olarak tevkifat yoluyla vergilendirilmekte olup bu gelirlerin beyanı ve bu gelirlere indirim oranı uygulanması söz konusu değildir.

 


1 Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 123 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, Kanunun 19, 21, 23/8, 31, 47, 48, mükerrer 80, 82 ve 86 ncı maddeleri ile 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının (15) numaralı bendinde yer alan maktu had ve tutarların, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanacağı, bu şekilde hesaplanan maktu had ve tutarların %5’ini aşmayan kesirlerinin dikkate alınmayacağı, Bakanlar Kurulu’nun, bu surette tespit edilen had ve tutarları yarısına kadar artırmaya veya indirmeye yetkili olduğu hükmü yer almaktadır.


Kaynak: TÜRMOB Mevzuat Sirküleri
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-kanununda-yer-alan-maktu-tutarlar-2021-yili-icin-arttirildi/feed/ 0
Asgari ücretin vergiden istisna edilmesi çözüm mü? https://www.muhasebenews.com/asgari-ucretin-vergiden-istisna-edilmesi-cozum-mu/ https://www.muhasebenews.com/asgari-ucretin-vergiden-istisna-edilmesi-cozum-mu/#respond Mon, 21 Dec 2020 01:00:42 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=99121

Dr. Numan Emre ERGİN
Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı
n.emre.ergin@hotmail.com


Aralık ayı geldiğinde her yıl yapılan asgari ücretin tespit pazarlığı basında yerini alır ve asgari ücretten kesilen stopajın (gelir vergisinin) kaldırılması konusundaki tartışmalar da alevlenir. Teknik detaylara geçmeden şu kısa açıklamayı yapayım. Asgari ücret dahil ücretlerde gelir vergisi ve damga vergisi kesintisi yapılır, ancak Gelir Vergisi Kanunu’nun 32. maddesinde düzenlenen asgari geçim indirimine isabet eden gelir vergisi çalışanlara iade edilir.

Aşağıdaki tabloda 2020 yılı için asgari ücrete ve asgari ücretlin işverene maliyetine ilişkin rakamlar yer almaktadır. 2020 yılı için asgari ücretin brüt tutarı 2.943 TL, net tutarı 2.324,71 TL olup bekar bir çalışanın ücretinden asgari geçim indirimi (AGİ) sonrasında kesilen net gelir vergisi 154,50 TL’dir. Buna 22,34 TL damga vergisini de eklersek asgari ücret üzerindeki toplam vergi 176,84 TL olmaktadır. Çalışanın evli olması, eşin çalışmaması ve çocuk sayısına göre asgari geçim indirimi arttığından kesilen net vergi azalmaktadır. Diğer tataftan, asgari geçim indiriminin yıllık tutarı, her ücretli için asgarî ücret üzerinden hesaplanan yıllık vergi tutarını aşamadığından, aylık asgari geçim indirimi tutarları; 2020 yılı için 375,23 TL ile sınırlıdır. (Bu sınıra evli, eşi çalışmayan, 3 veya daha fazla çocuğu olan ya da evli, eşi çalışan ve 5 çocuğu olan çalışan ulaşmaktadır.) Asgari ücretin işverene maliyeti ise 3.458 TL olup asgari ücret üzerindeki vergilerin maliyet içindeki payı % 5,11’dir.

Türkiye’deki asgari ücretlilere ilişkin tam bir resmi sayıya ulaşamadım. Ancak, DİSK’in yayınladığı 2020 Asgari Ücret Raporu’na göre Türkiye’de asgari ücret ve altında geliri olan çalışan sayısı 7 milyon kişi civarındadır. Bu rakam, özel sektörde çalışanların yarısının asgari ücretli olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı raporda, asgari ücretin %20 fazlasına kadar ücret elde edenlerin sayısı ise 10 milyon civarında hesaplanmıştır. Bu sayı, özel sektördeki her 3 çalışandan 2’sinin aylık net gelirinin bugün için 3.000 TL’nin altında olduğunu göstermektedir. Asgari ücret bu nedenle geniş kitleleri etkileyen bir konudur.

Devlet asgari ücretten vergi almazsa ne kadar bir gelirden mahrum kalır? Sayın Bülent Taş, Vergialgı internet sitesinde yaptığı çalışmada , Türkiye’de yaklaşık 5 milyon asgari ücretlinin ücretinin vergi dışında bırakılmasının Devlet’e maliyetini 2021 yılı için yaklaşık 5 milyar TL olarak öngörmektedir.

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 2019 yılı faaliyet raporunda, muhtasar beyannamelerin gelir türlerine dağıtımında asgari ücretten kesilen vergi tutarı 19 milyar TL, toplam vergi tahsilatı 819 milyar TL olup asgari ücretten alınan verginin toplam vergi tahsilatı içindeki oranı %2,3 olarak gerçekleşmiştir. Ancak rapordaki rakam AGİ indirimi öncesindeki gelir vergisi stopajı olup, AGİ sonrası gerçek tahsilatın ne kadar olduğu raporda yer almamaktadır.

Ben farklı bir metodoloji ile Devletin AGİ sonrası asgari ücretten elde ettiği net vergi gelirini ortaya koymaya çalışacağım. TÜİK’in 2019 yılı İstatistiklerle Aile araştırmasına göre Türkiye’deki ortalama hanehalkı büyüklüğü 3,35 kişidir. Yani ortalama aile yapımız anne, baba ve bir çocuktan oluşmaktadır. Evli, eşi çalışmayan, bir çocuklu bir kişi için AGİ 297,98 TL, eş çalışıyorsa 253,83 TL’dir. İkisinin ortalaması 275 TL yapmakta olup devletin asgari ücretten aldığı AGİ sonrası net vergi ortalamada kişi başı 100 TL civarındadır. 7 milyon asgari ücretli olduğu kabulü halinde Devletin asgari ücretliden aldığı gelir vergisi aylık 700 milyon TL, yıllık ise 8.4 milyar TL civarında yapmaktadır.

Sadece asgari ücretlinin ücretinin vergi dışında bırakılması Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olacağından, asgari ücretin vergiden istisna edilmesi isteniyorsa tüm çalışanların ücretlerinin asgari ücrete kadarlık kısmının vergiden istisna edilmesi gerekmektedir. SGK verilerine göre Eylül 2020 itibariyle Türkiye’deki sigortalı çalışan sayısı 18 milyon kişi (15 milyon özel sektör-4/a sigortalılar ve 3 milyon kamu sektörü-4/c sigortalılar) civarındadır. Yukarıdaki hesaplamamı 18 milyon çalışana genişletirsem aylık 1,8 milyar TL, yıllık da 21,6 milyar TL’lik bir vergi gelirinden bahsetmekteyiz. Bu durumda, asgari ücrete isabet eden ücretin gelir vergisinden istisna edilmesinin Devlete maliyeti de 21,6 milyar TL civarında olacaktır. 2021 yılı devlet bütçesinde toplam vergi gelirleri yaklaşık 1 trilyon TL olarak öngörülmektedir. Dolayısıyla, ücretlerin asgari ücrete isabet eden kısmının vergi dışında bırakılmasının neden olacağı vergi kaybının toplam vergi gelirlerindeki payı sadece %2,1’dir. (2021 yılı asgari ücreti henüz belli olmadığından kıyaslamada 2020 yılı rakamlarını kullandım, ama sonucu çok değiştirmeyecektir.) Devlet, asgari ücreti vergi dışı bırakma nedeniyle uğrayacağı gelir kaybını başka şekillerde rahatlıkla kapatabilir.

Konuyu vergi felsefesi ve vatandaşlık ödevi açısından da değerlendirmek gerekir. Anayasa vatandaşlara çok sayıda hak vermekle birlikte, yüklediği nadir yükümlülüklerden birisi vergi ödemektir. Vergisini veren vatandaş, bunun karşılığında devletten adalet, güvenlik vb. hizmetleri talep etme hakkını da elde eder. Tabi burada vergi vermeyenlerin Devletten hizmet alma hakkı olmadığı sonucu çıkarılmamalıdır. Kastım, demokrasi gereğince vergi mükelleflerinin ödedikleri vergiler karşılığında Devlete, daha doğrusu siyasi iktidara hesap sorabilme meşruiyetinin olmasıdır. O halde, herkesin az veya çok vergi ödemesi vatandaşlık bilincinin gelişmesi açısından önemlidir. Bu nedenle, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasına felsefik açıdan karşı çıkmak da mümkündür. Ancak ülkenin ekonomik gerçekleri de ortadadır. Aslında buradaki temel sorun, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasından ziyade, asgari ücretin düşüklüğü ve her geçen gün alım gücünün azalmasıdır. Zaten, asgari ücreti vergi dışı bırakmayı önerenlerin de amacı asgari ücrette bir miktar artış sağlayabilmektir. Ancak yukarıda açıkladığım üzere, asgari ücretten elde edilen ortalama net vergi aylık 100 TL’dir. Asgari ücrette meydana gelecek 100 TL’lik artışın ücretlinin hayatında önemli rahatlama sağlamayacağı ortadadır.

OECD’nin yayınladığı verilere göre; asgari ücretin satın alma gücü sıralamasında Türkiye, 31 OECD ülkesi arasında 17. sırada yer almaktadır. Ayrıca, asgari ücretli kişi başı gelirdeki artıştan da nasiplenememiştir. 2002-2018 yılları arasında, asgari ücrette ve kişi başına gayrisafi yurtiçi hasıladaki (GSYH) gerçekleşen enflasyon etkisinden arındırılmış artışa baktığımızda, asgari ücrette yaşanan artış %58,4 iken, kişi başına GSYH’de bu oran %91,3 olarak gerçekleşmiştir. Bu durum, aşağıdaki grafikte açıkça gözükmekte olup Türkiye’de gelir dağılımındaki dengesizliğin de arttığına işaret atmektedir.

Özetle, bugün başta asgari ücretliler olmak üzere, ücretliler enflasyon karşısında ezilmekte, alım güçleri düşmekte, gelir dağılımı da gitgide bozulmaktadır. Ülkenin makro ekonomik dengelerinde kalıcı iyileşmeler ve sürdürülebilir büyüme sağlanmadan yapılacak iyileştirme çalışmaları palyatif kalacaktır. Sürdürülebilir büyüme için de ekonomi ve hukuk başta olmak üzere bir çok alanda yapısal reform yapılması kaçınılmazdır.

Sözün özü: Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır.


Kaynak: Dr. Numan Emre ERGİN, Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı. İçerik, Sayın Numan Emre ERGİN’in Dunya.com’daki Perspektif isimi köşesinden Yazarın ve Dunya.com’un sahibi olan şirketin özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara ve Dunya.com’a aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Hukukçular hukuk reformuna inanıyor mu? (15.12.2020)

Vergide uzlaşma müessesi ve yapılandırmadaki uzlaşma haksızlığı (10.12.2020)

İştirak tasfiye zararının vergisel sonuçları nedir? (7.12.2020)

Tasfiye payı nedir? Nasıl vergilendirilir? (30.11.2020)

Devlet mükellefe faiz öder mi? (23.11.2020)

10 soruda 7256 Sayılı Kanun kapsamında yapılandırma (18.11.2020)

Fabrika ayarlarına dönüş: Ekonomik ve hukuki reform, acı reçete (16.11.2020)

Sosyal medya şirketlerine kesilen cezalar ve vergi (09.11.2020)

Hisse geri alımlarının vergilendirilmesine ilişkin tartışmalar ve önerimiz (07.11.2020)

Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (2) (27.10.2020)

Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (1) (26.10.2020)

Torba yasa Meclis’te, yapılandırma nerede? (19.10.2020)

Yatırımcının yeni kamburu: Ek mali yükümlülük (12.10.2020)

Taşınmaz kirası mı, işletme hakkı kirası mı? (6.10.2020)

Zaman aşımına uğrayan kâr paylarının vergilendirilmesinde mükerrerlik var mı? (28.09.2020)

Online reklam hizmetlerinde stopaj bilmecesi (22.09.2020)

Hukuk belirsizlik kaldırmaz (16.09.2020)

Maliye, yurt dışında parası olanların peşinde, ya gurbetçiler? (14.09.2020)
Vergiye uyumlu mükellefler cezalandırılıyor mu? (07.09.2020)
Binek otomobilde ÖTV artışı, özel okul ücretlerinde KDV indirimi (02.09.2020)
Transfer fiyatlandırması raporlamasında yeni dönem (31.08.2020)
KDV ve iş yeri kira stopaj oranı indiriminde son durum (27.08.2020)
İkinci el motorlu taşıt satışında yeni dönem (24.08.2020)
Maliyeden bayram hediyesi: KDV ve stopaj indirimi, ama kime? (21.08.2020)
Ar-Ge teşviğinde vergi indirimi kısıtlanıyor mu (17.08.2020)
Spor kulüplerinin yeni sporcu sözleşmelerindeki vergisel riski  (10.08.2020)
Uçtu uçtu altın uçtu! Ya vergisi? (07.08.2020)
Anayasa Mahkemesi’nin VTR kararı (30.7.2020)
Erken seçim, aday tartışmaları ve cumhurbaşkanı seçimindeki Anayasal boşluk
(27.7.2020)
Yurt dışındaki taşınmaz ve iştirak satışları vergiden istisna mı? (25.7.2020)
Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 3 (22.7.2020)
Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 2 (17.7.2020)
Mali yapıyı güçlendirmede vergisel bir teşvik: gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası (16.7.2020)
Sezonluk ev kiralayanlar: Vergi sürpriziyle karşılaşmayın! (13.7.2020)
Pandemi, maliye politikası ve vergi barışı
Şirket kuruluşunda sicilde imza zorunluluğu değiştirilmelidir.
Köprüden önce son çıkış: Varlık Barışı
Kamu özel iş birliğine şeffaf bir alternatif: Altyapı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı
Gayrimenkul yatırımında avantajlı bir yöntem: Gayrimenkul Yatırım Fonu
Gayrimenkulde rant vergisi
Gayrimenkul piyasası hareketleniyor ama vergiye dikkat!
KVKK kararlarının yargı denetimi
Kişisel verilerin korunması ve ateş ölçümü
İnternetten otomobil satanların dikkatine
Makam aracı sadece özel sektörde mi ücrettir?
Makam aracı ücret midir?
Şirket araçlarına vergi ayarı
ABD’nin dijital hizmet vergisi misillemesi ve Türkiye
Sanat ve icat vergisi
Altın: Elma dersem çık, armut dersem çıkma!
]]>
https://www.muhasebenews.com/asgari-ucretin-vergiden-istisna-edilmesi-cozum-mu/feed/ 0
İştirak tasfiye zararının vergisel sonuçları nedir? https://www.muhasebenews.com/istirak-tasfiye-zararinin-vergisel-sonuclari-nedir/ https://www.muhasebenews.com/istirak-tasfiye-zararinin-vergisel-sonuclari-nedir/#respond Mon, 07 Dec 2020 00:00:26 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=97984

Dr. Numan Emre ERGİN
Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı
n.emre.ergin@hotmail.com


Önceki yazımda tasfiye olan şirketin ortaklarına dağıttığı tasfiye payının vergisel durumunu ve bu konudaki tartışmaları incelemiş ve tasfiye payının kâr payı, tasfiyenin de iştirakin elden çıkarılması olmadığını; bu nedenle dar mükellefler ile gerçek kişilere dağıtılan tasfiye paylarının mevcut yasal düzenlemeler kapsamında vergiye tabi olmaması gerektiğini, ancak ticari kazanç ile kurum kazancının bir parçası olduğunu değerlendirmiştim. Bu yazıda ise tasfiyenin zararla sonuçlanmasının vergisel sonuçlarını değerlendireceğim.

Tasfiyenin zararla sonuçlanması demek, tasfiye olan iştirakin ortaklarının sermaye olarak koydukları paranın karşılıksız kalması, diğer bir ifadeyle yapılan yatırımın değersiz hale gelmesi demektir. Bu durumda konu, iştirakin tasfiyesinin zararla sonuçlanması halinde, ana ortağın bilançosunda iştirakler hesabında gözüken değerin sıfır olarak alınıp alınmayacağı veya bu yatırımın bilanço dışına çıkarılıp çıkarılmayacağı meselesidir. İştirak yatırımının bilançodan çıkarılması, gösterdiği değerin vergisel açıdan gider yazılıp yazılamayacağı sorusunu gündeme getirmektedir. Dolayısıyla cevap aradığımız soru, değersiz hale gelen bu yatırımın vergi mevzuatımız açısından nasıl bir işleme tutulmakta olduğudur.

Konuya ilişkin değerlendirmeme geçmeden önce Gelir İdaresinin (GİB) görüşünü ortaya koymak istiyorum. İdare, 2006 yılında verdiği özelgede;“iştirak edilen şirketin tasfiyesinin sonuçlanması nedeniyle iştirak hisselerinin herhangi bir değerinin kalmaması durumunda ve bu durum belgelendiği taktirde söz konusu zararın iştirak eden şirket kayıtlarında gider olarak gösterilebilmesinin mümkün bulunduğu” şeklinde görüş vermişken, 2011 yılında bu görüşünü değiştirerek tasfiye nedeniyle değersiz hale gelen iştirak payların kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınabileceğine ilişkin herhangi bir mevzuat hükmü yer almadığından zararın kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınamayacağı belirtmiştir.

Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) uyarınca kurum kazancı, Gelir Vergisi Kanunu (GVK) uyarınca ticari kazanç, GVK’nın ticari kazanç hakkındaki hükümlerine göre tespit edilir. GVK’nın 38’inci maddesinde ise bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet fark olduğu, bu dönem zarfında işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise bu farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu surette tespit edilmesi sırasında Vergi Usul Kanunu (VUK)’nun değerlemeye ait hükümleri ile GVK’nın 40 ve 41’inci madde hükümlerine uyulacağı belirtilmiştir. GVK’nın 40. maddesinde iştirakin tasfiyesinin zararla sonuçlanması nedeniyle oluşan zararın indirilmesini öngören açık bir hüküm olmamakla birlikte, maddenin birinci bendi ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin ticari kazançtan indirimine izin vermektedir. İştirak tasfiye zararının bu kapsamda olup olmadığı tartışılabilir. Birazdan bahsedeceğim Danıştay görüşünün zımnen bu yönde olduğunu söyleyebilirim.

VUK’un 279. maddesi uyarınca hisse senetleri alış değeriyle değerlenir. Yani, hissenin değerinde bir artış veya azalış olması durumunda, bu değer artış/azalışı değerlemede esas alınmaz, ta ki hisse senedi satılıncaya/elden çıkarılıncaya kadar. Tasfiyede ise iştirak elden çıkarılmamakta, iştirak yok olmaktadır. Olmayan bir varlığın bilançoda gözükmesi söz konusu olmaz. Bu durumda, iştirakin bilançodan çıkarılması nasıl olacaktır? Değer düşüklüğü karşılığı ayrılması mümkün olur mu?

VUK’un 288. maddesinde; karşılık, “hasıl olan veya husulü beklenen fakat miktarı katiyetle kestirilmeyen ve teşebbüs için bir borç mahiyetini arz eden belli bazı zararları karşılamak maksadiyle hesaben ayrılan meblağ” olarak tanımlanmıştır. VUK’un 288. maddesinde karşılığın tanımı yapılmış olmakla birlikte, vergi uygulamasında söz konusu tanıma dayanılarak bir karşılık ayrılması söz konusu olamamaktadır. Söz konusu maddede sadece genel bir çerçeve çizilmiştir. Herhangi bir durum için karşılık ayrılabilmesi için vergi kanunlarında bu yönde açık bir hüküm bulunması aranmaktadır. Nitekim VUK’un 278. maddesi uyarınca ayrılan stok değer düşüklüğü karşılıkları, VUK’un 322 ve 323. maddeleri uyarınca ayrılan değersiz ve şüpheli alacak karşılıkları bu duruma örnek verilebilir. VUK’ta iştiraklerdeki değer düşüklüğü için karşılık ayrılmasına yönelik bir hüküm yoktur. Bununla birlikte, bir iktisadi kıymetin değerleme işlemine tabi tutulabilmesi için öncelikle o varlığın değerleme gününde envantere dahil olması gereklidir (VUK md. 186). Dolayısıyla, değerleme gününde tasfiye olarak hayatını sonlandırdığı için envanterde olmayan bir iştirakin değerleme işlemine tabi tutulması düşünülemez. Aslında iştirakin zararla tasfiyesi sonucunda yapılan işlem değerleme değil, değeri düşen (daha doğrusu değersiz hale gelen) varlığın bilançodan çıkarılması, bu yapılırken de yatırımda oluşan zararın vergi matrahından indirilmesidir. Öncelikle, iştirakin zararla satılması halinde, zararın vergisel açıdan matrahtan indirimi kabul edilirken tasfiye halinde kabul edilmemesinin izahı bence yoktur. Burada teknik anlamdaki sorun, VUK’ta iştirakin değersiz kalması halinde değer düşüklüğü karşılığı ayrılması için açık bir hüküm olmamasıdır. Bu teknik ayrıntının da tasfiye sonrasında durumun takdir komisyonu kararıyla tespit ettirilerek aşılabileceğini düşünüyorum.

İştirakin zararlı tasfiyesine sermayede vuku bulan bir azalma olduğu gözüyle de bakılabilir. GVK’nın “Zararların Kârlara Takas ve Mahsubu” başlıklı 88. maddesinde “menkul ve gayrimenkul sermaye iratlarında, gider fazlalığından doğanlar hariç, sermayede vukua gelen eksilmeler zarar addolunmaz.” hükmü yer almaktadır. Dikkat edilirse, sermayede gerçekleşen azalma sadece menkul ve gayrimenkul sermaye iratları açısından matrahtan indirilememektedir. Bu hükmün mefhum-u muhalifi, ticari kazançlar açısından sermayede meydana gelen azalmaların vergi matrahından indirimine imkan vermektedir. Nitekim, söz konusu hükmün gerekçesinde düzenlemenin ticari sermayeye dahil olmayan menkul ve gayrimenkullere yönelik olduğu belirtilerek aynen şu ifadelere yer verilmiştir. “Gelir Vergisi Kanunu, menkul ve gayrimenkul sermaye iratlarında, eğer bu iratlar ticari sermayeye dahil değilse, sadece menkul ve gayrimenkullerin gelirleriyle ilgilenmiş, bu geliri tevlideden (doğuran) sermayenin şu veya bu şekilde kıymet tezayüdü (artışı) veya kıymet tenezzülü (azalışı) üzerinde durmamıştır. Ancak bu demek değildir ki, mezkûr gelir membaından (kaynağından) zarar olmasın, masrafların hasılatın fevkınde (üstünde) olması takdirinde bu membada da zarar tahassul edebilir (ortaya çıkabilir). Bu hususları belirtmek üzere madde sonuna gereken hüküm ilave edilmiştir.”

Danıştayın konuya ilişkin görüşüne gelirsek, Yüksek Mahkemenin farklı dairelerinin vediği çeşitli kararlarda; şirketler arasında iştirak ilişkisi kurulmasının ticari faaliyetle ilgili olduğu, iştirak edilen şirketin hukuken ortadan kalması sonucu iştirakler hesabında hisse senetlerinin maliyet bedeli ve iştirak edilen şirketin sermayesinin tamamlanması için ödenen tutar kadar bir zarar oluştuğu, diğer bir ifadeyle şirket aktifine kayıtlı bu hisselerin değerlerini kaybetmeleri sonucu şirket özsermayesinin bu oranda azaldığı ve bunun zarar olarak nitelendirilmesinin mevzuatımızdaki hükümlere uygun olduğu, iştirakin tasfiyesinin elden çıkarma olmadığı gerekçelerine dayanılarak yapılan tarhiyatlar kaldırılmıştır. Bazı kararlarda yer alan tasfiye zararının KVK 5/1.a maddesinde düzenlenen iştirak kazancı istisnasına ilişkin bir zarar olduğu gerekçesiyle matrahtan indirilemeyeceği yönündeki karşı oy görüşlerinin çoğunluk tarafından benimsenmediğini görülmektedir.

Yukarıdaki açıklamalarımı özetleyecek olursam, olumlu tasfiye payı, kâr payı veya iştirakin elden çıkarılması olmayıp dönem başı ve dönem sonu özsermaye kıyaslamasının sonucu olarak ticari kazancın ve kurum kazancının kapsamındadır ve vergiye tabidir. Aynı mantıkla, tasfiyenin zararla sonuçlanması halinde de işletmelerin özsermayelerindeki bu azalmanın vergi matrahından indirilmesi gerekir. Olumlu tasfiye payı, KVK 5.1.a ve 5.1.e’nin kapsamına girmediğinden tasfiyenin zararla sonuçlanması durumunda, istisna kazançtan kaynaklanan bir zarar da söz konusu değildir.

Sözün özü: Kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun?


Kaynak: Dr. Numan Emre ERGİN, Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı. İçerik, Sayın Numan Emre ERGİN’in Dunya.com’daki Perspektif isimi köşesinden Yazarın ve Dunya.com’un sahibi olan şirketin özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara ve Dunya.com’a aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Tasfiye payı nedir? Nasıl vergilendirilir? (30.11.2020)

Devlet mükellefe faiz öder mi? (23.11.2020)

10 soruda 7256 Sayılı Kanun kapsamında yapılandırma (18.11.2020)

Fabrika ayarlarına dönüş: Ekonomik ve hukuki reform, acı reçete (16.11.2020)

Sosyal medya şirketlerine kesilen cezalar ve vergi (09.11.2020)

Hisse geri alımlarının vergilendirilmesine ilişkin tartışmalar ve önerimiz (07.11.2020)

Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (2) (27.10.2020)

Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (1) (26.10.2020)

Torba yasa Meclis’te, yapılandırma nerede? (19.10.2020)

Yatırımcının yeni kamburu: Ek mali yükümlülük (12.10.2020)

Taşınmaz kirası mı, işletme hakkı kirası mı? (6.10.2020)

Zaman aşımına uğrayan kâr paylarının vergilendirilmesinde mükerrerlik var mı? (28.09.2020)

Online reklam hizmetlerinde stopaj bilmecesi (22.09.2020)

Hukuk belirsizlik kaldırmaz (16.09.2020)

Maliye, yurt dışında parası olanların peşinde, ya gurbetçiler? (14.09.2020)
Vergiye uyumlu mükellefler cezalandırılıyor mu? (07.09.2020)
Binek otomobilde ÖTV artışı, özel okul ücretlerinde KDV indirimi (02.09.2020)
Transfer fiyatlandırması raporlamasında yeni dönem (31.08.2020)
KDV ve iş yeri kira stopaj oranı indiriminde son durum (27.08.2020)
İkinci el motorlu taşıt satışında yeni dönem (24.08.2020)
Maliyeden bayram hediyesi: KDV ve stopaj indirimi, ama kime? (21.08.2020)
Ar-Ge teşviğinde vergi indirimi kısıtlanıyor mu (17.08.2020)
Spor kulüplerinin yeni sporcu sözleşmelerindeki vergisel riski  (10.08.2020)
Uçtu uçtu altın uçtu! Ya vergisi? (07.08.2020)
Anayasa Mahkemesi’nin VTR kararı (30.7.2020)
Erken seçim, aday tartışmaları ve cumhurbaşkanı seçimindeki Anayasal boşluk
(27.7.2020)
Yurt dışındaki taşınmaz ve iştirak satışları vergiden istisna mı? (25.7.2020)
Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 3 (22.7.2020)
Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 2 (17.7.2020)
Mali yapıyı güçlendirmede vergisel bir teşvik: gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası (16.7.2020)
Sezonluk ev kiralayanlar: Vergi sürpriziyle karşılaşmayın! (13.7.2020)
Pandemi, maliye politikası ve vergi barışı
Şirket kuruluşunda sicilde imza zorunluluğu değiştirilmelidir.
Köprüden önce son çıkış: Varlık Barışı
Kamu özel iş birliğine şeffaf bir alternatif: Altyapı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı
Gayrimenkul yatırımında avantajlı bir yöntem: Gayrimenkul Yatırım Fonu
Gayrimenkulde rant vergisi
Gayrimenkul piyasası hareketleniyor ama vergiye dikkat!
KVKK kararlarının yargı denetimi
Kişisel verilerin korunması ve ateş ölçümü
İnternetten otomobil satanların dikkatine
Makam aracı sadece özel sektörde mi ücrettir?
Makam aracı ücret midir?
Şirket araçlarına vergi ayarı
ABD’nin dijital hizmet vergisi misillemesi ve Türkiye
Sanat ve icat vergisi
Altın: Elma dersem çık, armut dersem çıkma!
]]>
https://www.muhasebenews.com/istirak-tasfiye-zararinin-vergisel-sonuclari-nedir/feed/ 0
Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (2) https://www.muhasebenews.com/sirketin-kendi-hisselerini-geri-satin-almasi-kar-dagitimi-midir-2/ https://www.muhasebenews.com/sirketin-kendi-hisselerini-geri-satin-almasi-kar-dagitimi-midir-2/#respond Tue, 27 Oct 2020 06:40:18 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=95104

Dr. Numan Emre ERGİN
Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı
n.emre.ergin@hotmail.com


Önceki yazımda, Mecliste görüşülen Kanun Teklifinde şirketlerin kendi hisselerini satın almasına ilişkin önerilen düzenlemenin içeriğini ve gerekçesini ortaya koymaya çalışmıştım. Özetle, düzenlemenin amacını teklifte imzası bulunan milletvekili, şirketlerin vergisiz şekilde kâr dağıtmalarının önüne geçmek ve bir vergi güvenlik müessesi oluşturmak olarak açıklamış, Bakan Yardımcısı amacın vergi almak olmayıp şirket dışına fon transferini önlemek olduğunu ve şirketin ortaktan yüksek fiyattan hisseleri alıp düşük fiyattan satarak özsermayelerini zayıflatmalarının önüne geçilmek istendiğini söylemiştir. Gelir İdaresi yönetimi ise düzenlemenin iki amacının olduğunu; birincisinin hisse geri alımlarının vergi mevzuatındaki durumunun netleştirilmesini sağlamak, ikincisinin ise şirketten ortaklara aktarılan bir fon transferi olduğunda bunu vergilendirmek olduğunu ifade etmiştir.

Hisse geri alımını kâr payı olarak vergilendiren bazı ülkeler bulunmaktadır. Ancak, bu ülkelerde hisse geri alımında ortağa ödenen bedelle hissenin nominal değeri arasındaki fark kâr payı olarak tanımlanıp vergilendirilmektedir. Bu yönde vergileme yapan az sayıda ülkeye örnek olarak Hindistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti’ni verebiliriz. Bu az sayıdaki örnekte de halka açık şirketler vergileme kapsamı dışındadır.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Maliye, ticari hayata (dolayısıyla Ticaret Kanunu’na) ilişkin bir konuyu vergi yoluyla yönlendirmeye çalışmaktadır. Eğer amaç gerçekten şirketlerin hisse geri alımı (share buyback) yoluyla ortaklara fon transferini önlemekse, bunun vergi yoluyla değil Ticaret Kanunu’nda yapılan bir düzenlemeyle yapılması gerekir. Yürürlükteki Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 379-389 ve 612. maddeleri uyarınca anonim ve limitet şirketler, esas veya çıkarılmış sermayesinin onda birine kadar kendi paylarını iktisap edebilmektedir. %10’nu aşan orandaki iktisaplar ise anonim şirketlerde 6 ay (TTK md. 384’deki bazı hallede 3 yıl), limitet şirketlerde ise 2 yıl içerisinde elden çıkarılır veya sermaye azaltılması yoluyla itfa edilir. Halka açık şirketler açısından ise konu Sermaye Piyasası Kurulu’nun yayınladığı Geri Alınan Paylar Tebliği (II-22.1)’nde düzenlenmiştir.

Gelir Vergisi Kanunu (GVK)’nun 75. maddesinde kâr paylarının menkul sermaye iradı olduğu belirtilip 94. maddesinde ise kâr payı ödemelerinden yapılacak stopaj düzenlemiş olmasına rağmen, kâr payının ne olduğu vergi kanunlarında tanımlanmamıştır. Dolayısıyla, kâr payının ne olduğu veya neyin kâr payı olduğuna karar vermek için TTK’ya bakmak gerekir. Nasıl ki kredinin getirisi faiz, gayrimenkulün getirisi kira ise kâr payı da ortakların şirkete koydukları sermayenin getirisidir. Ortaklara yapılacak kâr payı ödemelerinde eşitlik ilkesi geçerlidir, yani bir ortağa kâr payı ödenip diğerine ödenmemesi mümkün değildir. Oysa hisse geri alımında ortaklar arasında eşitlik ilkesi söz konusu değildir. TTK’nın 509 ve 608. maddelerinde kâr payının hesaplanma ve dağıtım yöntemi belirtilmiştir. Bu maddelere göre, kâr payı sadece net dönem kârından ve sebest yedek akçelerden dağıtılabilir. Görüldüğü üzere, TTK şirketin kendi hisselerinin edinimine belli sınırlar dahilinde izin vermekte olup şirketin kendi paylarını alırken ortaklarına yaptığı ödemeleri kâr payı olarak tanımlamamıştır.

Kanun Teklifi ile TTK’da müsaade edilen kendi paylarını alma hakkı adeta bir kayıt dışılık olarak değerlendirilmekte ve TTK uyarınca kâr payı olarak kabul edilmesi mümkün olmayan bu müessese kâr dağıtımı olarak kabul edilip vergilendirilmeye çalışılmaktadır.

Vergi kanunlarının özel hukukun yaptığı tanımın dışına çıkıp kendi tanımlarını yapması elbette mümkündür; ancak bu yapılırken ticari hayatı vergiyle yönlendirmek veya disipline etmeye çalışmak bana makul gelmiyor. Nitekim, vergi kanunlarımızda yer alan transfer fiyatlandırması yoluyla ilişkili kişilere dağıtılan örtülü kazanç da ticari mevzuatta kâr payı olarak tanımlanmamış olmakla birlikte, vergi kanunlarınca bir vergi güvenlik müessesi olarak kâr dağıtımı kabul edilip stopaja tabi tutulmaktadır. Ancak transfer fiyatlandırmasında, devlet taraflar arasında uygulanan fiyatların gerçekliğine müdahale etmeyip, ilişkisiz kişiler arasındaki işlemlerde oluşan fiyatlardan sapmaların sonuçlarını vergisel anlamda kabul etmemektedir ve bu konuda uluslararası bir konsensüs bulunmaktadır. Şirketlerin kendi hisselerini satın almalarında ise böyle bir durum söz konusu değildir. GVK’da hisseyi satan ortak açısından “değer artış kazancı” (capital gain) olarak tanımlanan bir unsur, aynı kanunun başka bir yerinde hissenin sahibi şirket nezdinde kâr payı olarak tanımlanmaktadır. Bu ise Kanun’un kendi içinde bir tutarsızlığa yol açmaktadır.

Her ne kadar Bakan Yardımcısı düzenlemenin amacının vergisel olmadığını, ortaklara yapılan fon transferinin önüne geçerek şirketlerin özsermayelerini güçlendirmek amacı taşıdığını söylese de, Gelir İdaresi düzenlemenin ana gerekçesinin ortakların elindeki hisselerin geri alınması suretiyle yapılan fon çıkışlarının vergilendirilmesi olduğunu açıklamıştır. Hisseyi satan ortağın geliri değer artış kazancı olarak vergilendirilirken (tam mükellef kurumlara ait hisse senetlerinin 2 yıl elde tutulup satılması vergilendirilmemektedir), düzenleme ile ayrıca söz konusu hisselerin şirketçe alındığından daha düşük bir fiyata satılması veya sermaye azaltımı yoluyla itfa edilmesi durumunda ayrıca kâr payı olarak değerlendirilip stopaja tabi tutulmak istenmektedir.

Öngörülen stopaj şirketin kendi kendine yapacağı bir stopaj olacaktır. Bu durumda, şirketten ilave vergi alınması özsermayeyi nasıl güçlendirecek ben anlamadım. Ayrıca iddia edildiği gibi ortada bir kayıt dışılık veya vergisiz kazanç da bulunmamaktadır. Bütün işlemler kayıtlı olduğu gibi satışı yapan ortak değer artış kazancından vergi de ödemektedir. Kanun’daki 2 yıllık süreden yararlanıp satmışsa, buna da kim ne diyebilir? Şirketin iktisap bedelinden daha düşük bir fiyattan hisseleri elden çıkarması durumunda, ortada bir “plan” olduğunu iddia etmek bir niyet okuma değil midir? Halka açık şirketlerde ortağın piyasa fiyatlarından şirkete sattığı hisseleri, şirketin piyasada oluşan fiyatlar dışında satması, hem vergi kanunları hem Sermaye Piyasası Kanunu’nda yer alan transfer fiyatlandırması hükümleri gereğince mümkün değildir. Halka açık şirketin yüksek fiyatlardan aldığı hisseleri, borsadaki fiyatların düşük olduğu bir zamanda satmak durumunda kalması arkada bir “plan” olduğunu göstermez. Böyle bir plan varsa bu “manipülasyon” olup suçtur. Dolayısıyla, halka açık şirketler üzerinden sunulan gerekçelerin yerinde olmadığını düşünüyorum. Halka açık şirketler, hisse geri alımlarını çoğunlukla piyasaya bir “sinyal” vermek için yapar. Yani, hissenin borsadaki fiyatı, şirketin olmasını gerektiği düşündüğü fiyatın altında olduğunda, şirket kendi hisselerini borsadan satın alarak yatırımcılara bir mesaj verir. Bu mesajı alan yatırımcının bu şirketin hisselerini alması ve hisselerin fiyatları yükselince de şirketin tekrar satış yaparak elindeki kendi hisselerini çıkarması beklenir. Yani hisse geri alımları sermaye piyasalarının etkin işlemesini sağlayan araçlardan da birisidir. Hisse fiyatları, şirketin sinyaline rağmen çeşitli sebeplerle yüksel(e)mezse ve bu sırada şirket nakde ihtiyaç duyup elindeki hisseleri çıkarırsa bu işlemi vergilemek halka açık şirketi cezalandırmaktan başka bir sonuç vermez.

Madde bu haliyle yasalaşırsa bazı teknik sorunlara da yol açacaktır. Ortağın gerçek kişi veya şirket (kurum) olması, yerli veya yabancı (tam-dar mükellef) olması durumları kâr payı stopajını etkilemektedir. Örneğin, hisseyi satan ortak tam mükellef kurumsa iştirak kazancı istisnası burada uygulanacak mı? Vergilemede halka açık şirketlerle kapalı şirket ayırımı yapılacak mı? Birleşme, bölünme gibi yapılandırmalarda ortaklıktan ayrılma durumlarında madde uygulaması nasıl olacaktır? TTK md. 382 ve 383 kapsamında örneğin ivazsız olarak, külli halefiyet, cebri icra halinde uygulama nasıl olacak? Maddede geçen 2 yıllık süre nasıl hesaplanacak? Örneğin 1 yıl önce şirkete satılan hisseler de bu kapsamda olacak mı, yoksa sadece maddenin yürürlüğünden sonraki hisse geri alımları mı kapsamda olacaktır? Her ne kadar Komisyon’da Cumhurbaşkanının yetkisine ilişkin olarak ilave edilen madde en azından halka açık ve kapalı şirketler açısından ayrışmayı sağlayabilecek olsa da, bu gibi birçok soru maalesef karşılıksız kalmaktadır. Cumhurbaşkanına verilen tam mükellef kurumların yıllık satış hasılatı ve diğer gelirlerine göre ayırım yapma yetkisinin amacını anlamış olmasam da böyle bir ayırımın Anayasa’nın eşitlik ilkesi açısından da problemli olduğunu düşünüyorum.

Hisse geri alımlarının vergisel sonuçları öteden beri tartışmalıdır. Geri alınan hisseler tekrar kârla satıldığında, kazancın emisyon primi mi olduğu, Kurumlar Vergisi Kanunu md. 5/1.e istisnasından yararlanıp yararlanmayacağı, işlemin vergi muhasebesinde nasıl kaydedileceği, KDV açısından nasıl bir işlem yapılacağı gibi konular literatürde tartışmalıdır. Komisyon görüşmelerinde Gelir İdaresi yetkilisi bu kârın vergiye tabi bir kurum kazancı olduğunu ifade etse de (kârla satılırsa kurumlar vergisi, zararına satılırsa %15 stopaj…Vergiden kaçış yok!), vergi mevzuatımızda konu berrak değildir. Ayrıca sermaye azaltımlarında, Maliye’nin azaltımı en çok vergilendirdiği kalemden başlatan yorumu da tartışmalıdır (hatta kanaatimce hukuken yanlıştır). Teklifteki düzenleme hisse geri alımlarının vergisel sonuçlarının ne olacağını düzenlemekten uzaktır. Konunun vergisel rejimi açıklığa mutlaka kavuşturulmalıdır, ancak yapılacak düzenleme için daha fazla çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle, madem bu konuda bir düzenleme yapma iradesi oluştu, ilgili paydaşların da görüşlerini içeren ve konuyu her yönüyle ele alıp düzenleyen bir Kanun metninin yapılmasının daha doğru olacağını düşünüyorum.

Sözün özü: Kötü düzen, düzensizlikten her zaman iyi değildir.


Kaynak: Dr. Numan Emre ERGİN, Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı. İçerik, Sayın Numan Emre ERGİN’in Dunya.com’daki Perspektif isimi köşesinden Yazarın ve Dunya.com’un sahibi olan şirketin özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara ve Dunya.com’a aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (1) (26.10.2020)

Torba yasa Meclis’te, yapılandırma nerede? (19.10.2020)

Yatırımcının yeni kamburu: Ek mali yükümlülük (12.10.2020)

Taşınmaz kirası mı, işletme hakkı kirası mı? (6.10.2020)

Zaman aşımına uğrayan kâr paylarının vergilendirilmesinde mükerrerlik var mı? (28.09.2020)

Online reklam hizmetlerinde stopaj bilmecesi (22.09.2020)

Hukuk belirsizlik kaldırmaz (16.09.2020)

Maliye, yurt dışında parası olanların peşinde, ya gurbetçiler? (14.09.2020)
Vergiye uyumlu mükellefler cezalandırılıyor mu? (07.09.2020)
Binek otomobilde ÖTV artışı, özel okul ücretlerinde KDV indirimi (02.09.2020)
Transfer fiyatlandırması raporlamasında yeni dönem (31.08.2020)
KDV ve iş yeri kira stopaj oranı indiriminde son durum (27.08.2020)
İkinci el motorlu taşıt satışında yeni dönem (24.08.2020)
Maliyeden bayram hediyesi: KDV ve stopaj indirimi, ama kime? (21.08.2020)
Ar-Ge teşviğinde vergi indirimi kısıtlanıyor mu (17.08.2020)
Spor kulüplerinin yeni sporcu sözleşmelerindeki vergisel riski  (10.08.2020)
Uçtu uçtu altın uçtu! Ya vergisi? (07.08.2020)
Anayasa Mahkemesi’nin VTR kararı (30.7.2020)
Erken seçim, aday tartışmaları ve cumhurbaşkanı seçimindeki Anayasal boşluk
(27.7.2020)
Yurt dışındaki taşınmaz ve iştirak satışları vergiden istisna mı? (25.7.2020)
Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 3 (22.7.2020)
Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 2 (17.7.2020)
Mali yapıyı güçlendirmede vergisel bir teşvik: gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası (16.7.2020)
Sezonluk ev kiralayanlar: Vergi sürpriziyle karşılaşmayın! (13.7.2020)
Pandemi, maliye politikası ve vergi barışı
Şirket kuruluşunda sicilde imza zorunluluğu değiştirilmelidir.
Köprüden önce son çıkış: Varlık Barışı
Kamu özel iş birliğine şeffaf bir alternatif: Altyapı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı
Gayrimenkul yatırımında avantajlı bir yöntem: Gayrimenkul Yatırım Fonu
Gayrimenkulde rant vergisi
Gayrimenkul piyasası hareketleniyor ama vergiye dikkat!
KVKK kararlarının yargı denetimi
Kişisel verilerin korunması ve ateş ölçümü
İnternetten otomobil satanların dikkatine
Makam aracı sadece özel sektörde mi ücrettir?
Makam aracı ücret midir?
Şirket araçlarına vergi ayarı
ABD’nin dijital hizmet vergisi misillemesi ve Türkiye
Sanat ve icat vergisi
Altın: Elma dersem çık, armut dersem çıkma!
]]>
https://www.muhasebenews.com/sirketin-kendi-hisselerini-geri-satin-almasi-kar-dagitimi-midir-2/feed/ 0