(Stj. Av. Serdar Darama) – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Mon, 09 Mar 2020 12:39:13 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.3 Yargıtay Kararları Çerçevesinde Tahkim Sözleşmesinin/Şartının Geçerliliği (Stj. Av. Serdar Darama) https://www.muhasebenews.com/yargitay-kararlari-cercevesinde-tahkim-sozlesmesinin-sartinin-gecerliligi-stj-av-serdar-darama/ https://www.muhasebenews.com/yargitay-kararlari-cercevesinde-tahkim-sozlesmesinin-sartinin-gecerliligi-stj-av-serdar-darama/#respond Mon, 09 Mar 2020 14:10:41 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=79349 Tahkim, taraflar arasında doğmuş ve doğabilecek uyuşmazlıkların, ulusal mahkemeler yerine bağımsız ve tarafsız hakemlerin yargılaması ile çözümlendiği bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoludur. Hakem uyuşmazlığı yargılama yoluyla çözer. Yani tahkim, özel bir yargı faaliyetidir ancak tahkim yargılaması devlet tarafından denetlenir. Hakem kararları kesin hüküm oluşturur ve tıpkı mahkeme kararları gibi icra edilir.

Taraflar aralarında bir tahkim sözleşmesi yaparak veya yaptıkları sözleşmeye bir tahkim şartı (klozu) ekleyerek uyuşmazlık çözüm yolu olarak tahkimi belirleyebilirler. Uygulamada daha çok, taraflar arasında akdedilen bir sözleşmeye tahkim şartı eklenmesi yoluyla düzenlenmektedir.

Tahkim anlaşması, yalnızca tahkime elverişli konularda yapılabilir. Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya ikisi tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar ise tahkime elverişli değildir ( HMK m. 408). Bu hususlar dışındaki konular kanunda aksine hüküm olmadıkça tahkime elverişlidir.

4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ile milletlerarası tahkime ilişkin usul ve esaslar düzenlenmekteyken, bu Kanun’un uygulama alanı dışında kalan uyuşmazlıklar bakımından ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri geçerlidir. Nitekim HMK m.407’de, Milletlerarası Tahkim Kanun’un tanımladığı yabancılık unsuru içermeyen ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği uyuşmazlıklar hakkında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun tahkime ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

MTK’nın m.4/f. 1’de “… uyuşmazlıkların … tahkim yoluyla çözülmesi konusunda yaptıkları anlaşmadır.”  Şeklinde ifade edilen hükmü, HMK m.412/f.1 hükmünde ise “… uyuşmazlıkların … çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır.” İfadesi ile yer almıştır. Her iki hükümden de anlaşılacağı üzere, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı tahkime, başka bir ifadeyle hakem yahut hakem heyetine götürmek istedikleri hususundaki iradelerini ortaya koymaları gerekecektir.  Dolayısıyla tarafların tahkim iradesi, karşılıklı olarak açık ve kesin bir şekilde ifade edilmelidir.

a.)Tahkim İradesinin Karşılıklı Olması

Tahkim anlaşmasının geçerli olabilmesi için, tarafların tahkim iradelerinin mevcut bulunması gerekir. Ortak tahkim iradesi, tahkim anlaşmasının esaslı unsurudur. Her iki tarafa borç yükleyen tüm sözleşmeler de olduğu gibi, tahkim sözleşmesinin de geçerliliği karşılıklı ve ortak irade beyanının bulunmasına bağlıdır. Bu husus genel bir hukuk kaidesi olup, tahkime özgü olarak aranan bir şart değildir.

Dolayısıyla yazımızın devamında, tahkim iradesinin açık ve kesinliği ayrıntılı olarak irdelenecektir.

b.) Tahkim İradesinin Açık ve Kesin Olması

Tahkim anlaşmasında uyuşmazlık açıkça belirlenmelidir. Taraflar hangi uyuşmazlık hakkında tahkime gideceklerini önceden belirlemiş olmalıdırlar. Uyuşmazlığın konusu belli değilse, bu tür tahkim anlaşmaları geçerli değildir. Ancak taraflar arasında akdedilen sözleşmeye eklenecek; “İşbu sözleşme ile ilgili olarak doğacak tüm uyuşmazlıklar tahkim ile çözümlenecektir” şeklindeki bir ibare ile uyuşmazlıkların konusu sözleşme ile kısıtlanarak, belirli bir hale getirilmiş olacaktır.

Tahkim sözleşmesinde veya şartında, tarafların tahkim iradesi kesin olmalı ve hiçbir tereddüde yer bırakmamalıdır. Devlet mahkemelerinin yetkisini ortadan kaldıran bu sözleşmelere karşı Yargıtay bakış açısı çok nettir. Yargıtay, tahkimin istisnai bir uyuşmazlık çözüm yolu olduğunu belirterek, taraflar arasındaki tahkim iradesinin mutlak olmasını aramaktadır.

“…Davanın hakemde görülmesi istisnai bir dava yoludur. Bu nedenle tahkim şartının kesin olması gerekir. Tarafların kabul ettiği ve yukarıda anılan hakem şartı kesin nitelikte değildir.” (Yargıtay 15 HD. 1992/3004 E. , 1992/3710 K. , 08.07.1992 )

Yargıtay 12 Nisan 2006 tarihli başka bir kararında ise “  Hemen belirtmek gerekir ki, kural, bir uyuşmazlığın çözülmesi görevinin yetkili mahkemelere ait olmasıdır. Bunun dışında taraflar bir tahkim sözleşmesi yapmak veya yaptıkları bir sözleşmeye tahkim şartı koymak istediklerini, başka bir anlatımla sözleşmelerinden doğacak uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözülmesini istediklerini tahkim sözleşmesinde veya tahkim şartında açık ve kesin olarak belirtmeleri gerekir.”

Yine Yargıtay kararları ile paralel bir şekilde Yargıtay Onursal Daire Başkanı İzzet Karadaş’ın;

… uyuşmazlıkların çözümünde kural, yargılamanın devlet mahkemelerinde yapılmasıdır. Tahkim ise ihtiyaridir. Tarafların bu konuda açık iradeleri yoksa uyuşmazlığın hakemde görülmesi mümkün olmaz.”

şeklindeki görüşü, Yargıtay tarafından tahkimin istisnai bir yol olduğunun düşünüldüğünü açıkça ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla taraflar arasındaki tahkim anlaşmasının Yargıtay nezdinde geçerli sayılabilmesi için,  tahkim iradesinin mutlak ve hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde sözleşmede mevcut bulunması gerekir.

Yargıtay’ın tahkim iradesinin açık ve kesin olması hususunda ölçüsü ise; tahkim sözleşmesinde/şartında, tahkim iradesinin hiçbir şüpheye yer vermeye ölçüde ortaya konması, hatta mahkeme ibaresinin hiçbir suretle yer almamasıdır.

Yani taraflar uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözüleceğini kararlaştırmış olsa da, uyuşmazlığın bir şekilde tahkimde çözümlenemeyecek olması halinde mahkemelerin yetkili olacağının belirtilmesi de, Yargıtay tarafından tahkim iradesinin açık ve kesin olmadığına karar verilmesine neden olmaktadır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi bir kararında, yerel mahkemenin tahkim itirazı öne sürülmesi karşısında görevsizliğe hükmettiği bir kararını bozmuştur. Karar şu şekildedir;

“Eğer anlaşmazlık 10 gün içerisinde çözülmezse F. firmasının tayin edeceği iki inşaat mühendisi ve bir hukukçudan ibaret bir hakem heyeti tarafından hazırlanacak raporla sorunun çözümüne gidilir. Eğer anlaşmazlık çözülmezse taraflar Ankara Mahkeme ve İcra dairelerine başvurarak haklarını arayabilirler.” düzenlemesine yer verilmiştir. Sözleşmenin bu hükmü açık ve kesin bir tahkim iradesini içermediğinden taraflar arasında geçerli tahkim şartı bulunduğu kabul edilemez ve uyuşmazlık tahkim yoluyla çözümlenemez. Uyuşmazlığın çözüm yeri mahkemedir.

O halde mahkemece yapılacak iş; sözleşmedeki tahkim şartı geçersiz olduğundan tahkim ilk itirazını reddederek sıradaki itiraz olan mahkemenin yetkisine yönelik itirazı inceleyip karara bağlamak, yetki itirazının reddi halinde ise işin esasına girerek sonucuna uygun karar vermekten ibarettir. Mahkemece geçersiz tahkim şartına dayanılarak görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.”

Bu bozma kararı, Yargıtay’ın tahkimi alternatif bir uyuşmazlık çözüm yoluyla değil de, istinası bir yol olarak görmesinin doğal sonucudur. Ancak son yıllarda ülkemizde tahkim kurumlarının sayısının artışı ve mevcut kurumların daha aktif hale gelmesi ile, ulusal düzeydeki uyuşmazlıklarda, tarafların tahkim yolunu seçtiği uyuşmazlıkların sayısı da büyük artış göstermiştir.

Bu sebeple son dönemlerde Yargıtay’ın önüne, tahkim sözleşmelerinin geçerliliğine ilişkin olarak gelen uyuşmazlık sayısında da yaşanan artış, Yargıtay’ın tarafların tahkim iradelerini ayakta tutma yolunda daha fazla çaba göstermesine neden olmaya başlamıştır.

Yukarıda belirtmiş olduğumuz üzere, geçmiş tarihli Yargıtay kararlarında, tahkim sözleşmelerinde mahkeme ibaresinin yer almasının dahi, tahkim iradesini sakatladığına karar verilirken, son dönemde bu görüşün yavaşça terk edilmeye başlandığına dair kararlar da verilmektedir.

Örneğin; Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 12.12.2019 tarihli bir kararında, istinaf mahkemesinin tahkim anlaşmasını Yargıtay’ın önceki kararlarına dayanarak geçersiz saymasını doğru bulmamıştır.

Olayda öncelikle çözümlenmesi gereken konu sözleşmedeki tahkim şartının geçerli bulunup bulunmadığı konusudur. Gerçekten de Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçeli kararında belirtildiği gibi tahkim anlaşmasının geçerli olabilmesi için tarafların tahkim iradelerinin şüpheye ve karışıklığa yer vermeyecek şekilde açık ve kesin olması gerekir. Uyuşmazlıkların öncelikli olarak hakemlerce, olmazsa mahkemelerce çözüme bağlanacağı kararlaştırılan tahkim sözleşmeleri veya şartları açık ve kesin tahkim iradesini içermediğinden geçerli sayılamaz. Somut olayda 20.08.2007 tarihli asıl sözleşmede 12.maddede; “…… uyuşmazlıkların hallinde iş bu sözleşmeden doğan veya sözleşmeyle ilişkili olan tüm uyuşmazlıklar … Ticaret Odasının tahkim kuralları uyarınca tahkim yoluyla çözüme bağlamayı taraflar kabul ederler” hükmü kabul edilmiş, 14.10.2010 tarihli düzenleme şeklinde ek sözleşmede ise XIV. Maddesin de tahkime ilişkin hüküm ” ….. çözümlenemeyen uyuşmazlıkların hallinde … Ticaret Odası Tahkim kuralları çerçevesinde … Ticaret Odasının Tahkim Kurullarının görevli ve yetkili oldukları, … tahkim kurullarının bu görevi yapmasının mümkün olamadığı halde, … Mahkeme ve İcra Müdürlüklerinin yetkili olduğunu, taraflar gayri kabili rücu kabul, beyan ve taahhüt ederler” şeklinde düzenlenmiştir. Görüleceği gibi ek sözleşmedeki düzenleme de tahkim iradesinden açıkça vazgeçilmemiş, istisnai olarak İTO tahkim kurullarının bu görevi yapmasının mümkün olamaması halinde … Mahkeme ve İcra Müdürlüklerinin yetkili olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle taraflar arasındaki tahkim anlaşmasının geçerli olduğunun kabulü gerekeceğinden mahkemece davacının bu sebebe dayalı iptâl talebinin reddi ile diğer sebeplere dayanan iptâl taleplerine ilişkin iddialarının incelenmesi gerekirken davanın kabulü ile hakem kararının iptaline karar verilmesi doğru olmamış bozulması gerekmiştir.”

Ancak Yargıtay bu benzeri kararları ile gelmeye başladığı nokta ile doktrindeki birçok görüş arasında hala büyük fark bulunmaktadır.

Doktrindeki çeşitli görüşlerde, tarafların tahkim ve mahkemelere yönelik iradelerini alternatifli bir şekilde yansıttıkları sözleşmelerin dahi tahkim iradesini sakatlamayacağı belirtilmektedir. Bu görüşler uyarınca, örneğin;

Tarafların, uyuşmazlığın tahkim ile çözümlenmesini istemediği durumda, İstanbul Mahkemeleri’ne de başvuru yapılabileceğine ilişkin alternatifli tahkim anlaşması sözleşmedeki tahkim iradesini sakatlamaz. Alangoya’ya göre  tahkim ile resmi yargının birlikte ya da ayrı ayrı yetkilendirildiği tahkim anlaşmaları geçerlidir. Seçimlik haklardan biri kullanıldığı takdirde uyuşmazlık çözüm yoluna ilişkin belirsizlik ortadan kalkacaktır.

Ancak Yargıtay’ın ise konuya bakış açısının henüz bu denli açık olduğunu söylememiz ise mümkün değildir.

Yazımızın son kısmında ise, gittikçe daha çok tercih edilmeye başlanan kurumsal tahkim merkezlerinin, tahkim sözleşmesi/şartında belirlenmesi hususuna da değinmek gerekmektedir.

Kurumsal tahkim, yüksek güveninirliğe erişmiş kurumlar bünyesinde gerçekleştirildiği için, uyuşmazlığın çözümü sürecinde tarafların yargılamaya olan bağlılığını artırarak, taraflar nezdinde verilecek kararların tarafsızlığı hususunda soru işaretlerini giderilecektir. Ayrıca bu kurumların, yargılama sürecine ilişkin somut kuralları, profesyonel hakem kadroları da tarafların kurumsal tahkimi tercihindeki faktörlerdendir.

Ancak kurumsal tahkim merkezlerinin aldıkları ücretlerle, tahkim yolunun en önemli avantajlarından biri olan yargılama masraflarının düşük olması etmenini ortadan kaldırdıkları da söylenebilecektir.  Her ne kadar kurumsal tahkim yolunda yargılama giderlerinin ad hoc tahkime oranla yüksek olduğu ortada olsa da, yargılamaya duyulacak güven ve mahkemelere oranla çok daha hızlı bir yargılama süreci yaşanması nedeniyle tercih edilmektedir.

Türkiye’deki kurumsal tahkim merkezlerine İTOTAM (İstanbul Ticaret Odası Tahkim Merkezi) tahkimi, İSTAC ( İstanbul Tahkim Merkezi) tahkimi, TOBB ( Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) tahkimi ve Sigorta Tahkim Komisyonu tahkimi örnek olarak verilebilir.

Her ne kadar son dönemde bu tutum yumuşamaya başlamışsa  da; Yargıtay’ın Tarafların tahkim iradelerinin açık ve kesin olması kapsamındaki katı tutumu dikkate alındığında, kurumsal tahkim yolunun seçileceği hallerde tarafların hangi tahkim kurumunu seçtiklerinin açıkça belirtilmesi çok önemlidir.  Aksi takdirde tahkim kurumlarının kendi kuralları gereğince görevli olup olmadıklarının kararını verecek olmaları, ciddi usuli problemler doğurarak yargılamanın uzamasına, hatta Yargıtay’ın tarafların tahkim iradesinin yokluğuna karar verilmesine dahi neden olabilecektir. Zira doktrinde,  tahkim sözleşmesinde uyuşmazlık hakkında karar verecek hakem veya hakem heyeti ( hakem mahkemesi) açıkça belli veya belirlenebilir değilse, tahkim sözleşmesi geçerli olmayacağını belirten görüşler de mevcuttur.

 

Stj. Av. Serdar Darama

s.darama@ozgunlaw.com

 

Kaynakça:

Pekcanıtez, Medeni Usul Hukuk, Cilt III.

Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku

Aydemir, Fatih, Türk Hukukunda Tahkim Sözleşmesi

Karadaş, İzzet, 6100 Sayılı HMK’da Düzenlenen Ulusal (İç) Tahkim

Nesli Şen Özçelik, Resmi Yargı ve Tahkimin Ayrı Ayrı ve Birlikte Yetkilendirildiği Tahkim Anlaşmalarının Geçerliliği, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Cilt. 36

Yargıtay 15. HD 2019/2824 E. , 2019/5139 K. 12.12.2019 T.

Yargıtay 15 HD. 1992/3004 E. , 1992/3710 K. , 08.07.1992 T

Yargıtay 15. HD. 2013/1574 E., 2013/2445 ve 09.04.2013 T.

GOTTWALD, s.285, kn.12; SCHWAB/WALTER, s.19, kn. 1a.) Fatih Aydemir, Türk Hukukunda Tahkim Sözleşmesi, s.161, p.1


Kaynak: Stj. Av. Serdar Darama – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. 09.03.2020
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/yargitay-kararlari-cercevesinde-tahkim-sozlesmesinin-sartinin-gecerliligi-stj-av-serdar-darama/feed/ 0
Kanun Dışı Grevin Kapsamı, Tespiti ve Hukuki Sonuçları (Stj. Av. Serdar DARAMA) https://www.muhasebenews.com/kanun-disi-grevin-kapsami-tespiti-ve-hukuki-sonuclari-stj-av-serdar-darama/ https://www.muhasebenews.com/kanun-disi-grevin-kapsami-tespiti-ve-hukuki-sonuclari-stj-av-serdar-darama/#respond Tue, 11 Feb 2020 13:45:38 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=77465 GREV

6356 Sayılı Sendikalar Ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda Grev ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Kanun’un 58. Maddesi, genel olarak grevi ve yasal grevi tanımlamıştır. Buna göre; işçilerin, topluca çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla, aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karar uyarak işi bırakmalarına grev denir(STİSK 58/1).

Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde, işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak ve geliştirmek amacıyla, 6356 Sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan greve ise kanuni grev denir(STİSK 58/2).

KANUN DIŞI GREV

Aynı hükmün 3. fıkrasında ise kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden yapılan grevin kanun dışı grev olduğu belirtilmiştir. Bu hüküm esas alınarak kanun dışı grev, mesleki amaç taşımayan ve 6356 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmayan yahut grev yasağı veya engeli bulunmasına rağmen yapılan grevdir. Aşağıda açıklanacağı üzere bu hüküm ile kanun dışı grevin kapsamı kanun koyucu tarafından çok geniş tutulmuştur.

Kanun’a göre grev, ancak toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde yapılırsa yasal olacaktır. Bu husus yine Anayasa’nın 54/1 Maddesinde;

“ Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler.

şeklinde belirtilmiştir. Bu kapsamda Kanun’da ve Anayasa’da kanuni grevin ancak toplu iş sözleşmesi süreci içerisinde mümkün olduğu söylenecektir. Toplu iş sözleşmesi sürecini ise ancak yetkili bir sendika yürütebilecektir. Yani toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili bir sendikanın var olmadığı hiçbir durumda kanuni grevden söz edilemeyecektir. Dolayısıyla işçilerin grev hakkı bu madde ile anayasal güvence altına alınırken, aynı zaman da bu hakkın kullanım alanı oldukça dar tutulmuştur.

       KANUN DIŞI GREV HALLERİ

1.) MESLEKİ AMAÇ TAŞIMAYAN GREVLER

6356 sayılı Kanun’un 58/2 maddesinde belirtildiği üzere; toplu iş sözleşmesi yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde karar alınacak veya uygulanacak grevin, işçilerin sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak ve geliştirmek amacıyla gerçekleştirilmesi gerekir. Dolayısıyla “mesleki amaç” grevin, kanuni grev olması için şarttır.

Dolayısıyla kanuni grevden bahsedebilmek için, işçilerin taleplerinin mesleki amaç dahilinde olması, grevin yetkili işçi sendikasının aldığı karar uyarınca uygulanması, kanunda belirtilen sürelere uyulması ve işkolunda grev yasağının bulunmaması gerekir. Ayrıca grevin toplu pazarlık sürecinin tam anlamıyla tıkandığı noktada, başvurulacak son çare olarak uygulanması gerekmektedir.

Öte yandan Türk hukukunda, uygulamada “direniş” adı verilen toplu hareketlerden olan işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve buna benzer eylemler de, kanundışı kabul edilmektedir. Kuşkusuz devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, milli egemenliğe, milli güvenliğe aykırı amaçlarla yapılan grevlerde kanun dışı grev kabul edilir.

2.)KANUNDA BELİRTİLEN YÖNTEME AYKIRI GREVLER

Kanuni grev için kanunda öngörülen yönteme uyulmadan yapılan grev kanun dışı grevdir. Bu nedenle toplu görüşme, arabuluculuk aşamalarından geçmeden veya kanundaki sürelere uyulmadan grev kararı alınması, kararın süresi içerisinde karşı tarafa bildirilmemesi, uygulanmaması veya ilan edilmemesi gibi kanuni koşullara uyulmadan yapılan grev kanun dışıdır.

Siyasi amaçlı grev, genel grev ve dayanışma grevinin yasa dışı olduğu ve işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler hakkında da yasa dışı grevin yaptırımlarının uygulanacağı, 2822 sayılı Kanun’da açıkça belirtilmişti. Ancak Anayasa’nın 54. Maddesinde yer alan aynı içerikteki hükmün 2010 yılında yapılan değişiklikle madde metninden çıkarılmasından ötürü, artık 6356 sayılı Kanun’da böyle bir hükme yer verilmemiştir. Bu durum ise, belirtilen nitelikteki eylemlerin tamamen serbest olduğu anlamına gelmemektedir. Zira, 6356 sayılı Kanun’un 58. Maddesinin 2. Fıkrasında yasal grevin unsurları sayılmış, 3. Fıkrada ise kanuni grev için aranan koşulları gerçekleştirmeden yapılan grevlerin kanun dışı olduğu hüküm altına alınmıştır.

3.)YASAK VEYA ENGELE RAĞMEN YAPILAN GREVLER

Grev yasağı veya engeli bulunmasına rağmen yapılan grevler kanun dışı grev teşkil eder. Bu nedenle, sürekli grev yasağı bulunmasına rağmen grev kararı alınması ve uygulanması ve geçici grev yasağı ve engeli ortaya çıkmasına rağmen greve devam edilmesi halinde, sözü edilen grevler kanun dışıdır.

       KANUN DIŞI GREVİN TESPİTİ

6356 sayılı Kanun’un 71. maddesinde, grev ya da lokavtın kanun dışı olup olmadığının dava yoluyla saptanabileceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre ilgili işveren sendikası veya işveren, karar verilen ya da uygulanmakta olan bir grevin kanun dışı olup olmadığının tespitini mahkemeden her zaman isteyebilir. Bu davada davalı konumda olan uyuşmazlığı tarafı, grev kararı alan kuruluş olan işçi sendikası olacaktır. Kanun dışı grevin herhangi bir işçi kuruluşunca kararlaştırılmaksızın işçiler kararı ile yapılması halinde greve katılan işçilerin davalı olarak gösterilmesi gerecektir. Talep halinde mahkeme bir ay içinde karar verecektir. Görevli ve yetkili mahkeme, Kanun’un 79. Maddesi gereğince iş davalarına bakmakla görevli ve yetkili olan mahkemedir.

Mahkeme tarafından verilecek karar hakkında istinaf kanun oluna başvurulması halinde bölge adliye mahkemesi de bir ay içerisinde karar vermek zorundadır. Ancak bu süre geçtikten sonra verilecek karar da geçerlidir. Karar, tarafları, işçi ve işveren sendikasının üyelerini bağlayacak ve ceza davaları için kesin delil teşkil edecektir(STİSK. 71/1).

İşbu dava kapsamında hakim, tedbir olarak dava konusu grev veya lokavtın durdurulmasına karar verebilir(STİSK. 71/2). Dolayısıyla mevcut kanundışı grev ya da lokavtın engellemesi amacıyla bu davanın kesinlikle ihtiyati tedbir talepli olarak açılması gerekmektedir. Tedbir kararı ile ileride doğabilecek zararların önüne geçilmek istenmektedir.

Hakim, gerek gördüğü takdirde verdiği tedbir kararını, tespit davasının kesinleşmesine kadar kaldırabilir. Bu karar, taraflardan birinin istediği üzerine verilebileceği gibi, hakim tarafından kendiliğinden de verilebilir.

      KANUN DIŞI GREVİN SONUÇLARI

6356 sayılı Kanun’un 70. Maddesine gereğince; kanun dışı bir grev yapılması halinde bu grev nedeniyle işverenin uğradığı zararlar, greve karar veren işçi kuruluşu veya kanun dışı grev herhangi bir işçi kuruluşunca kararlaştırılmaksızın yapılmışsa, bu greve katılan işçiler tarafından karşılanır. Bu düzenlemenin temelinde hiç şüphesiz ki; kanun dışı grevin haksız eylem oluşturması ve ciddi anlamda ekonomik kayba sebebiyet verebilecek olmasıdır.

Kanun’da yalnızca sendika sorumluluğundan söz edilmesi sendikanın yanı sıra yönetim kurulu üyelerinin de kişisel olarak sorumlu tutulmasını önlemez. O halde kanun dışı grevden doğmuş zararlardan yalnızca işçi sendikası değil, bu sendikanın yönetim kurulu üyeleri de sendika ile birlikte müteselsil sorumlu olacaktır.

Ayrıca 6356 sayılı Kanun’un 78/1(e,f) maddesinde, kanun dışı grevin cezai sonuçları düzenlenmiştir. Buna göre; Kanun’da grev için belirtilen şartlar gerçekleşmeksizin alınan grev kararının uygulanması halinde greve karar verenler, böyle bir greve karar verilmesine veya uygulanmasına veya bunlara katılmaya veya devama zorlayan veya teşvik edenler fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde beş bin Türk Lirası idari para cezası ile cezalandırılır. Kanun dışı greve katılanlar ve devam edenler de yedi yüz Türk Lirası idari para cezası ile cezalandırılacaktır.

       KANUN DIŞI GREVDE İŞVERENİN HAKLARI

6356 sayılı Kanun’un 70. Maddesinin ilk fıkrasına göre; kanun dışı grev yapılması halinde işveren, grevin yapılmasını teşvik eden, greve katılan veya katılmaya ya da devamına teşvik eden işçilerin iş sözleşmelerini haklı nedenle feshedebilir. Bu durumda işçilere fesih halinde ihbar veya kıdem tazminatı ödenmeyecektir. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, mevcut eylemlerin daha sonra mahkemece yapılacak tespitte grev kapsamında olmadığına hükmedilmesi ihtimalidir. İşçilerin Anayasal hak ve özgürlükleri kapsamında çeşitli eylemlerde bulunma hakları pek tabi bulunmaktadır. Ancak bu eylemlerin; anayasal hak ve özgürlükler kapsamını aştığı ancak grev olarak nitelendirilebilecek şartların mevcut bulunmadığı, bu düzeyde kapsamlı bir eylemin gerçekleşmediği fiiller de yaşanabilecektir. Bu kapsamdaki mevcut eylemler nedeniyle; işveren işçilerin iş sözleşmelerini haklı nedenle feshedemeyecektir. Anayasal hak ve özgürlüklerin sınırının aşıldığı bu eylemler kapsamında, aşağıdaki Yargıtay kararında görüldüğü üzere iş sözleşmeleri ancak geçerli nedenle feshedilebilecektir.

…eyleme katılan davacı ve diğer işçilerin iş akdi feshedilen … isimli işçinin fesih sebebini ve işten çıkartmaların devam edip etmeyeceğini öğrenmek, sendikalı işçilerin işten çıkartılacağı yönündeki bazı işçilerden duydukları söylentilerin yarattığı tedirginliği işverene iletmek ve bu söylentilerin gerçek olup olmadığını anlamak için, işveren ile görüşmek ve böyle bir uygulamanın ihtimali var ise engellemek amacı ile, toplu eylemde bulunduğu, ancak içlerinden bir grup işçinin, işveren yetkilileri ile görüşerek taleplerini işveren yetkililerine iletme ve görüşme, ayrıca işvereni konu ile ilgili yeniden değerlendirme yapmaya teşvik amaçlarına ulaşmış oldukları; buna rağmen eylemlerini sürdürmelerinin, katılımcı sayısı ve süresi değerlendirildiğinde ölçülü olmaktan uzak olduğu görülmektedir. Ayrıca tanık anlatımlarına göre işçilerin başlangıçta böyle bir niyetleri bulunmamasına rağmen, işverene karşı, üye oldukları sendikanın işverence tanınması ve protokol imzalanması isteğinde bulunmalarının da eylemin amacını aştığı, işçilerin, işverenin eylem baskısı altında yetki belgesi almayan sendika ile toplu görüşmeye zorlanmasının, yetki tespitine ilişkin prosedürün tümüyle bir tarafa bırakılarak emredici yetki koşullarına aykırı işlem yapılması taleplerinin, işverenin 6356 Sayılı Yasadan kaynaklanan yasal haklarından vazgeçmeye zorlama sureti ile yasal hakkın ihlali niteliğinde olduğu; bu taleplerinin hukuki ve haklı bir dayanağı olmadığı gibi işverene karşı baskı ile, işyerinde yetkisi olup olmadığı bile belli olmayan bir sendikayı kabul ettirmeye çalışmak niteliğinde olup, bu tutumun işverende, işçilerin eylemlerinin önü alınmadığı takdirde, yasal olmayan pek çok dayatması ile karşılaşacakları endişesi yaratacağı, işveren tarafından katlanılıp kabul edilebilecek bir durum olmadığı anlaşıldığından feshin haklı nedene dayanmamakla birlikte geçerli fesih nedeni oluşturduğu anlaşılmakla davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı bulunmuştur.” (Yargıtay 22. HD., E. 2017/42994 K. 2017/23386 T. 26.10.2017)

Bu karar kapsamında ayrıca, eylemler dahilinde işçilerin amacının, sayılarının ve işverenin eylemlere karşı tutumunun Yargıtay tarafından dikkate alındığı görülmüştür. Dikkat edilmesi gereken husus ise işçilerin, grev kapsamında olmayan bu eylemleri ile işvereni, yetkili olmayan sendika ile yetki koşullarına aykırı bir biçimce görüşmeye zorlaması amacının da aranmış olmasıdır.

Kanun dışı greve kendi isteği ile katılan işçilerin iş sözleşmelerini işveren, İş Kanun’un 26. Maddesinde belirtildiği üzere; işçilerin bu türden davranışını öğrendiğinden itibaren altı iş günü ve herhalde eylemin yapılmasından başlayarak bir yıl içinde feshedebilir. Ancak altı işgünlük süre, işçinin kanun dışı greve katılması sürdükçe işlemez. Kanun dışı grev herhangi bir işçi kuruluşunca kararlaştırılmaksızın yapılmış ise, bu grevin yönetimi ve yürütümü nedeniyle doğan zararlardan kanun dışı greve katılan işçiler sorumludur. İşverenin, işçilerin iş sözleşmelerini feshedebilmesi için işçilerin katıldıkları grevin kanun dışı olduğunu bilmeleri veya bilebilecek durumda olmaları gerekir. Bunu ispat yükü işçilerin üzerinedir.

İşveren, Kanun’un kendisine tanıdığı fesih hakkını kullanıp kullanmamakta serbesttir. İşverenin, kanun dışı grevin devam ettiği süre içerisinde fesih hakkını kullanmaması halinde, greve katılan işçiler bu döneme ilişkin ücretlerini isteyemez ve konut hakkından yararlanamazlar. Yine bu dönemde işyerini terk etmek zorundadırlar.

İşverenin kanun dışı greve katılan işçilerin iş sözleşmelerini feshetmemiş ya da feshetmekten vazgeçmiş olması, tazminat isteme hakkını ortadan kaldırmaz.

       SONUÇ

Ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere,  gerçekleştirilen grev ancak kanunda aranan şartların bulunması halinde kanuni grev olacaktır. Bu şartlardan en önemlisi yetkili bir sendikanın bulunmasıdır. Henüz yetkisi kesinleşmemiş veya işverence, Bakanlığın sendikanın yetkili olduğuna ilişkin tespitine itiraz edilmiş ve yetkili olup olmadığına ilişkin yargı süreci devam etmekte olan bir sendikanın kanuni grev kararı alması mümkün değildir. Bu durumdaki sendikaların karar aldığı veya uyguladığı grev mutlak suretle kanun dışı grev olacaktır.

Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus; iş yavaşlatma ya da iş bırakma eylemenin grev kapsamına girecek boyutta olup olmadığıdır. Gerçekleştirilen eylemlerin anayasal hak ve özgürlüklerin sağladığı korumadan faydalanamayacak düzeyde, ancak grev kapsamına girmeyecek bir boyutta olması halinde, haksız eylem teşkil eden bu fiiller dolayısıyla işçilerin iş sözleşmesi haklı sebeple değil ancak geçerli sebeple feshedilebilecektir.

Ayrıca kanun dışı grev halinde işverenin zararının grev kararı alan sendika veya greve katılan işçiler tarafından karşılanacak olmasının yanı sıra, yukarıda açıklandığı üzere bu kişiler için idari para cezaları da gündeme gelecektir.

Stj. Av. Serdar DARAMA

s.darama@ozgunlaw.com

 

Kaynakça:

1. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu

2. 4857 sayılı İş Kanunu

3. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

4. DEMİRCİOĞLU/ CENTEL, İş Hukuku, Beta Yayınevi (2016)

5. SÜMER, İş Hukuku, Seçkin Yayıncılık (2019)

6.(Yargıtay 22. HD., E. 2017/42994 K. 2017/23386 T. 26.10.2017)

7.Av. Yeşim Tokgöz, Toplu İş Sözleşmeleri ve Grev (2019) Erdem&Erdem Hukuk Postası

8.Prof. Dr. Algun Çifter, Yasadışı Grev ve Sonuçları, Dergipark


Kaynak: Stj. Av. Serdar DARAMA – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. 11.02.2020
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/kanun-disi-grevin-kapsami-tespiti-ve-hukuki-sonuclari-stj-av-serdar-darama/feed/ 0
Rekabet Hukukunda Yatay İşbirliği Anlaşmaları Çerçevesinde Bilgi Değişimi (Stj. Av. Serdar Darama) https://www.muhasebenews.com/rekabet-hukukunda-yatay-isbirligi-anlasmalari-cercevesinde-bilgi-degisimi-stj-av-serdar-darama/ https://www.muhasebenews.com/rekabet-hukukunda-yatay-isbirligi-anlasmalari-cercevesinde-bilgi-degisimi-stj-av-serdar-darama/#respond Sat, 14 Dec 2019 16:00:26 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=75031 13.12.2019

Türk Rekabet Hukukunda rakipler arasındaki bilgi değişimine 4054 sayılı Rekabetin  Korunması Hakkında Kanun’un 4. ve 5. Maddelerine ilişkin yayınlanan Yatay İşbirliği Anlaşmaları Hakkında Kılavuz (‘‘Kılavuz’’) kaynaklık etmektedir. Kılavuz yayınlanmadan önce ise on yılı aşkın bir süre zarfında Rekabet Kurulu kararları esas alınmıştır. Bu kararlar kapsamında bilgi değişiminin esasları belirlenmiştir. Makalemizde öncelikle Kılavuz çerçevesinde açıklamalar yapılacak olup, ardından ilgili Kurul kararları incelenecektir.

BİLGİ DEĞİŞİMİ: TANIM, KAPSAM VE YÖNTEMLERİ

Tanım ve Kavram

Bilgi değişimi, yatay veya dikey bir anlaşmanın parçası olabileceği gibi, bir anlaşmanın temel konusunu da oluşturabilir. Dikey anlaşmalar üretim veya dağıtım zincirinin farklı seviyelerinde faaliyet gösteren teşebbüsler arasında gerçekleştirilmekte iken; yatay anlaşmalar ise üretim zincirinin aynı halkasındaki teşebbüsler yani rakipler arasında gerçekleştirilmektedir.

Kılavuz’a göre bilgi değişimi rakipler arasında etkinliği artırarak birbirlerini kıyaslamalarına imkan sağlayabilmektedir. Dolayısıyla bilgi paylaşımının, teşebbüslerin, stoklarını azaltmasına, kolay bozulabilen ürünlerini tüketicilere daha hızlı ulaştırmasına ya da talebin istikrarsızlığından kaynaklanan maliyetlerini düşürmesine de yardımcı olabileceği belirtilmiştir. Maliyetlerin azalmasının ve ürünün tüketiciye daha hızlı ulaşmasının, tüketiciye fayda sağladığı açıktır. Ancak bilgi paylaşımının, teşebbüslerin pazar stratejileri hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlaması durumunda, rekabetin kısıtlanmasına neden olacaktır.

Yöntemler

Teşebbüsler arasında bilgi değişimi çeşitli şekilde gerçekleştirilebilir. Bilgi, rakipler arasından doğrudan paylaşılabileceği gibi çeşitli dolaylı yollarla 3. şahıslar üzerinde de paylaşılabilmektedir.

Doğrudan bilgi değişimi: Doğrudan bilgi değişimi teşebbüsler arasında herhangi bir aracıya yer vermeden doğrudan bilgi paylaşımı yapılmasıdır. Bu paylaşım, e-mail, faks ve çeşitli toplantılar aracılığı ile teşebbüslerin görevlileri arasında doğrudan gerçekleştirilebilir. Kurul tarafından kolay bir şekilde saptanabilecek bir bilgi paylaşım yoludur.

Dolaylı bilgi değişimi: Dolaylı bilgi paylaşımına uygulamada çok sık rastlanmaktadır. Doğrudan bilgi değişimine kıyasla tespitinin daha zor olması sebebiyle teşebbüsler arasında daha sık tercih edilir. Bilgi, meslek kuruluşları gibi teşebbüsler, pazar araştırma kuruluşları ve benzeri üçüncü taraflar veya teşebbüslerin tedarikçi ya da dağıtım ağıyla paylaşılabilir.

BİLGİ DEĞİŞİMİ AÇISINDAN PAZARIN ÖZELLİKLERİ

Bilgi değişiminin rekabet üzerindeki etkisi pazarın yapısına göre değişkenlik gösterecektir. Şeffaf pazarlarda, rakipler arasında işbirliği içeren davranışlarda bulunulması ihtimali daha yüksektir. Bilgi değişimi, pazar şeffaflığını artırarak, fiyat, miktar, talep, maliyetler gibi rekabete duyarlı unsurlara ilişkin belirsizlikleri azaltabilir. Bilgi değişimi öncesinde pazarın şeffaflık düzeyi ne kadar düşük olursa, bilgi değişiminin rekabet ortamını bozucu etkisi bir o kadar yüksek olacaktır. Pazarın şeffaflığını, aynı pazarda yapılmış başka bir bilgi değişimine oranla daha fazla artırmış olan bilgi değişiminin rekabeti bozucu etkisi daha yüksektir.

Az sayıda teşebbüsün hakim olduğu piyasalarda, teşebbüsler arasında koordinasyon sağlaması ve anlaşmadan sapmaların daha kolay takip edilmesi nedeniyle işbirliği içerisinde hareket etmeleri çok daha kolaydır. Dolayısıyla bu tarz pazarlardaki bilgi değişiminin rekabeti kısıtlayıcı etki göstermesi, çok daha fazla teşebbüsün bulunduğu pazarlara oranla daha fazladır.

Teşebbüslerin maliyetler, talep, pazar payları, ürün yelpazesi, kapasite gibi açılardan benzer olduğu durumda simetrik pazar yapısı oluşacaktır. Simetrik pazar yapılarında bilgi değişimi sonucunda rakip teşebbüsler arası işbirliği şansı daha yüksektir. Kılavuz’da açıkça belirtildiği üzere; bilgi değişimi incelenirken, pazarın yoğunlaşma derecesi, şeffaflığı, istikrarı, karmaşıklığı ve pazardaki teşebbüslerin benzerliği gibi  unsurlar dikkate alınarak  değerlendirilmektedir.

Pazar koşulları gereğince teşebbüslerin, rakiplerinin mevcut davranışlarına göre hareket etmeleri ise rekabetin ihlali olarak değerlendirilmeyecektir.

Ancak bilgi paylaşımı, ilgili pazarı rakipler arasında koordinasyona açık hale getiriyorsa ve teşebbüsler bu kapsamda piyasadaki rakiplerinin davranışlarına göre reaksiyon alırsa rekabet ortamı ihlal edilmiş olacaktır.

BİLGİ DEĞİŞİMİ AÇISINDAN BİLGİNİN NİTELİĞİ

Fiyata, miktara, müşterilere, maliyetlere, cirolara, satışlara, alımlara, kapasiteye, ürün niteliklerine,  kapasiteye, risklere, pazarlama planlarına ve AR-GE programlarına ilişkin ve benzeri stratejik bilgilerin paylaşılması rakipler arasındaki rekabet gücünün azalmasına neden olarak rekabeti kısıtlayıcı sonuçlar doğurabilir. Ayrıca, verilerin stratejik açıdan önemi, bilgi değişiminin sıklığı ve pazarı kapsama derecesi ile verilerin toplulaştırılmış olup olmadığı ve güncelliği gibi faktörlere de bağlıdır.

Bir teşebbüsün bireysel verilerinin tespitini yeterince güçleştirecek şekilde toplulaştırılmış olarak değişiminin rekabeti kısıtlayıcı etkilere neden olma ihtimali, teşebbüs bazındaki verilerin değişimine kıyasla çok daha düşüktür. Hatta sektörün ekonomik durumuna ışık tutacak bilgilerin, bir meslek birliği ya da pazar araştırma şirketi tarafından toplanması ve toplulaştırılmış halde yayınlanması müşterilerin yararına dahi olabilir.

Geçmiş tarihe ait verilerin değişiminin rekabeti kısıtlama ihtimali, güncel ve geleceğe yönelik verilerin değişimine kıyasla daha düşüktür. Çünkü geçmiş tarihli verilerin değişiminin, rakiplerin gelecekteki davranışlarını yansıtması ya da pazarla ilgili ortak bir anlayış yaratması ihtimali düşüktür.

Sık aralıklarla yapılan bilgi değişimleri, teşebbüslerin pazarda ortak bir anlayış yaratmasını ve anlaşmadan sapmaların izlenmesini kolaylaştırarak, işbirliği içerisinde hareket riskini artırır. İstikrarsız pazarlarda işbirliği içerisinde hareket edilebilmesi için, istikrarlı pazarlara oranla daha sık aralıklarla bilgi değişimi yapılması gerekir.

Paylaşılan bilginin niteliği, piyasa yapısı ile beraber dikkate alınarak önem arz etmektedir. Fiyat, maliyet, üretim miktarları ve stok bilgileri doğrudan teşebbüsler arasındaki rekabet stratejileri ile ilgili olmaları nedeniyle bu bilgilerin paylaşılması rekabet hukukuna aykırılık teşkil etmektedir. Teşebbüslerin pazar koşullarını ve stratejilerini etkileyebilecek bilgileri paylaşmaması gerekmektedir.

Ancak Kılavuz’da belirtildiği üzere bir teşebbüsün, rekabete duyarlı bilgilerini, tek taraflı olarak kamuya açık bir şekilde ifşa etmesi genellikle rekabete aykırılık teşkil etmez. Bu paylaşım gazete aracılığıyla ya da internet sitesinden ilan gibi çeşitli şekillerde olabilir. Ancak bu paylaşımlarda somut olayın özellikleri dikkate alınarak 4.madde kapsamında incelenecektir. Örneğin, piyasadaki rakiplerin böyle bir duyuruyu birbirlerini takiben yapmaları koordinasyona işaret edebilir.

4054 SAYILI REKABETİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN’UN 4.MADDESİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRME

Rekabet ortamını bozacak şekilde bir bilgi değişimi, pazardaki şeffaflığı yapay olarak artırarak teşebbüsler arasında rekabetçi davranışların koordinasyonunu kolaylaştırıp rekabeti kısıtlayıcı etkiler doğurur.

Bilgi değişimi, pazardaki belirsizliklere karşı teşebbüslerin ortak ya da uyumlu bir beklenti içine girmesini sağlayarak, aralarında bir anlaşma olmaksızın koordinasyona sebep olabilir. Bu tür bir ortak harekete teşebbüslerin gelecek planlarına yönelik bilgi değişiminin sebep olması en yüksek ihtimaldir.

Güncel veya geçmiş verilerin değişimi ise pazarı şeffaf hale getirerek teşebbüslerin, aralarındaki rekabeti kısıtlayıcı anlaşmaya aykırı davranışlarını tespit etmesini ve buna karşılık vermesini kolaylaştırmak suretiyle pazarda işbirlikçi sonucu mümkün kılabilir. Bu sebeple rekabete aykırı bir anlaşma içerisinde bulunmayan teşebbüslerin piyasada tutunma şansı azalacaktır.

Aynı zamanda pazar bilgi değişimi yolu ile yapay bir şekilde şeffaf hale getirildiğinde, anlaşmaya taraf teşebbüsler, potansiyel rakiplerin piyasaya ne zaman ve ne şekilde girebilecekleri konusunda önceden bilgi sahibi olarak pazara yeni giren teşebbüsleri hedef alabilir ve hatta pazarı potansiyel rakiplere kapatabilir. Kılavuz’a göre güncel veya geçmiş verilerin paylaşılması bu şekilde izleme mekanizması kurulmasına neden olabilecektir.

Rekabeti Kısıtlama Amacı Ve Etkisi

Rekabeti kısıtlama amacıyla yapılan her türlü bilgi değişiminin, etkisine bakılmaksızın rekabeti kısıtladığı kabul edilir. Geleceğe yönelik planlara ilişkin bir bilgi değişiminin ise amaç yönünden rekabeti kısıtlama ihtimali, mevcut verilerin değişimine kıyasla daha fazladır.

Bilgi değişiminin rekabet üzerindeki olası etkileri, her somut olayın özellikleri bağlamında ayrıca incelenmelidir. Bu değerlendirme, bilgi değişiminin mevcut ve olası etkileri ile bilgi değişiminin bulunmadığı hallerdeki rekabet koşullarının karşılaştırılması yoluyla yapılır.

Bilgi değişiminin, 4. madde kapsamında rekabeti kısıtlama etkisinin bulunması için fiyat, üretim miktarı, ürün kalitesi ya da ürün çeşitliliği gibi parametrelerin en az biri üzerinde olumsuz etki yaratabilecek nitelikte olması gerekir. Bilgi değişiminin rekabeti kısıtlayıcı etkisinin değerlendirilmesinde, ilgili pazarın özellikleri ile bilgi değişiminin nitelikleri dikkate alınır.

DEĞERLENDİRME

4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. ve 5. Maddelerine ilişkin 30.04.2013 tarihinde yayınlanan Yatay İşbirliği Anlaşmaları Hakkında Kılavuz, bu tarihten sonra bilgi değişimine dair açıklanan Kurul kararlarına kaynak teşkil etmektedir. İlgili kararlarda, kılavuzun ilgili bölümlerini açıklamaya eklenmekte ve Kılavuz öncesi verilmiş olan ve rekabet hukukunda bilgi değişiminin esaslarını oluşturan önemli Kurul kararlarına atıf yapılmaktadır.

Bu sebeple makalemizin ilk bölümünde Kılavuz ışığında rekabet hukukunda bilgi değişiminin esasları açıklanmış, ancak Kurul kararları incelenmemiştir. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise Kılavuz yayınlanmadan önce bilgi değişiminin esas unsurlarını oluşturan emsal nitelikteki Kurul kararları incelenecektir.

KARAR İNCELEMELERİ

Bu bölümde ilgili kılavuz yayınlanmadan önce verilen ve rekabet hukukunda bilgi değişiminin esaslarını oluşturan önemli kararların bir kısmı incelenecektir. Aşağıdaki kararlar kılavuz ile paralel görüşler içermekte olup; yatay bilgi paylaşımına ilişkin en sık atıf yapılan kararlardır.

TÇMB GÖRÜŞÜ

Rekabet Kurumu tarafından TÇMB’ye gönderilen 15.05.1998. tarihli ve 1054 sayılı yazıda çimento pazarında az sayıda teşebbüsün faaliyet gösterdiği, ilgili coğrafin pazarın darlığı ve pazara giriş engellerinin yüksek olduğu nedeniyle ayrıntılı miktar verilerinin değişimini içeren bilgi değişim sisteminin, anlaşmalı sonuçları kolaylaştırma potansiyeli üzerinde durmuştur. Kurum, böyle bir pazarda sık ve ayrıntılı bilgi değişiminin pazarı yapay bir şekilde şeffaf ve istikrarlı hale getireceğinden, bunun sonucunda ekonomik birimlerin davranışlarında esnekliğin ortadan kalkması ve rekabeti oluşturan risklerin ortadan kalkmasına sebep olacağını belirtmiştir. Bu sebeple benzer bilgi paylaşım sistemlerinin ayrıntılı ticari bilgiler içermesi, teşebbüslerin ticari davranışlarının serbest rekabet ortamının etkisiyle bireysel olarak belirlenmesine engel olabilir.

Böyle bir yapı ile yarıca piyasa davranışlarının koordinasyonu teşebbüslerce sağlamasına neden olabilir. Söz konusu bu sakıncaların giderilmesi ve Rekabet Hukuku esaslarının ihlal edilmemesi amacıyla birtakım prensiplere uyulması gerektiği belirtilmiştir. Buna göre miktara ilişkin verilerin, teşebbüslerin bireysel verilerinin ortaya çıkarılmasına imkan tanımayacak şekilde, aynı coğrafi bölgedeki verilerin toplu bir şekilde paylaşılmasına izin verilmiştir.

EBT KARARI

Emaye Bobin Teli (EBT) pazarında faaliyet gösteren altı teşebbüsün fiyat listelerinin aynı zamanda değiştirildiği ve EBT fiyatlandırmasının tamamen aynı olduğu yönündeki şikayetler üzerine 4054 sayılı Kanunun 4.maddesinin ihlal edilip edilmediği incelenmiştir.

Bilgi değişimi, etkinliği artırabilirken diğer yandan ise sınırın aşılması durumunda piyasadaki rekabetin kısıtlanmasına da neden olabilir. Aynı pazarda faaliyet gösteren teşebbüslere ilişkin belirli kurallar çerçevesinde bilgi değişimine izin verilebilir. Teşebbüsler arası bilgi değişimi, bilginin niteliği ve pazarın koşullarıyla bağlantılı olarak rekabet ortamında olumlu ve olumsuz olmak üzere bir takım etkilere yol açar. Teşebbüslerin fiyatlarına, maliyetlerine, üretim miktarlarına, kapasite kullanımlarına, teklif şartnamelerine, stoklarına, ticari sırlarına ilişkin bilgi alışverişinde bulunmaları, bu bilgilerin firmaların rekabetçi stratejileriyle doğrudan ilgili olmaları nedeniyle davranışlarını koordine etmelerine olanak vermektedir.

Kurul, EBT piyasasını oligopol bir piyasa benzetmiş ve bu gibi piyasalarda küçük ölçekli teşebbüslerin lider firma ya da firmaları takip etmelerinin piyasa koşulları gereğince olduğunu belirtmiştir.

Tarafların savunması da bu yönde olmuş ve herhangi bir uyumlu eylem içerisinde olmadıklarını belirtmişlerdir. Ancak rakip teşebbüsler arasındaki iletişimin varlığı ve sonucunda rekabeti kısıtlayıcı ihlal kararları alındığının delillerle tespit edilmesi nedeniyle bu savunma haklı bulunmamıştır.“ Haklarında soruşturma yürütülen teşebbüslerin rekabet stratejilerinin en önemli değişkeni ve aracı niteliğinde olan fiyatlara, kapasite kullanımlarına, üretim miktarlarına, müşteri bazında satış rakamlarına ilişkin bilgi alışverişinde bulunmalarının rekabeti kısıtlayıcı olduğu ve 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesi çerçevesinde bir ihlal niteliğinde değerlendirilmesi ve anılan Kanun’un 16. maddenin ikinci fıkrası gereğince idari para cezası ile cezalandırılmaları gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.’’

ODD KARARI

Otomotiv Distribütörleri Derneği(ODD), ilgili piyasanın istatistiki bilgilerinin yer aldığı internet sitesi kurma kararı için Kanunun 8.maddesi kapsamında menfi tespit belgesi talep etmiştir. Gerekli incelemeleri yapan Kurul ilgili teşebbüs birliği kararına,“ dernek tarafından gelecekte de bilgilerin toplanması, yayımlanması ve dağıtılması aşamalarında rekabetçi pazar yapısının oluşturulmasını engelleyebilecek nitelikteki bilgi ve verilerin değişimine sebep olunmaması kaydıyla, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 8. Maddesi uyarınca menfi tespit belgesi verilebileceği görüşüne yer verilmiştir”.

Bilgi değişiminin rekabete etkileri değerlendirilirken, pazar yapısı ve değiştirilen bilgilerin niteliği önem taşımaktadır. Bilgi değişimi aracılığıyla, özellikle az sayıda satıcının bulunduğu oligopolistik pazarlarda rakiplerin birbirleriyle görüşmeleri, anlaşmaları ve bu anlaşmaları uygulayabilmeleri çok daha kolay olabilmektedir.

Ürünlerin birbirine yakın nitelikte olduğu pazarlarda, rekabetin kısıtlanması çok daha kolay olacaktır. Ürünler nitelik olarak farklılaştıkça ise, ortak bir şekilde fiyat belirlemek zorlaşacaktır. Teşebbüsler arasındaki, bilgi değişimi içeren anlaşma ve uygulamalar değerlendirilirken pazar yapısı, yoğunlaşma düzeyi, giriş engelleri, değişen bilginin niteliği önem taşımaktadır. “Bu durum bilgi değişimi anlaşmalarının, ekonomik kapsamda ele alınması ve oligopolistik pazarlarda dikkatle gözlenmesi gerektiğini ortaya koymuştur.”

YONGA VE LİF ÜRETİCİLERİNE İLİŞKİN KARAR

Yonga ve lif levha üreticilerinin düzenledikleri toplantılarda bir araya geldikleri, bu toplantılarda levha fiyat ve vade koşullarını belirleyerek rekabeti bozucu davranışlar sergiledikleri iddiası üzerine Kurul incelemelerde bulunmuştur.

Kurul kararının bilgi değişimine ilişkin kısmı incelenecek olursa; rakipler arasındaki bilgi değişimine ancak belirli sınırlar çerçevesinde izin verileceği belirtilmiştir. Kurul’a göre bilgi değişimi etkinliği arttırarak hem tüketiciye hem de tedarikçilere fayda sağlayabilirken, öte yandan bu etkinliği arttırıcı bilgi değişimin sınırının aşılması durumunda piyasadaki rekabetin kısıtlanmasına olanak sağlayacağı belirtilmiştir.

Bu sebeple rakip teşebbüslerin rekabetçi stratejik bilgilerinin paylaşılması durumunda, teşebbüslerin birbirlerinin pazar davranışlarını önceden tahmin etmeleri mümkün olacak ya da koordineli olarak rekabeti bozucu davranışlar gerçekleştirmelerine yardımcı olabilecektir.

Ayrıca Kurul, fiyatlara ilişkin bilgi değişiminin rekabet stratejilerinin ‘en önemli değişkeni ve aracı’  niteliğinde olduğunu bu kararında belirtmiştir.

DEĞERLENDİRME ve SONUÇ

İncelenen bu kararlar Kılavuz yayınlanmadan önce, bilgi paylaşımın esaslarını oluşturan kararlardır. Kurul teşebbüsler arası bilgi değişimini başlı başına ihlal olarak değerlendirebilirken, aynı zamanda başka bir ihlalin unsuru olarak değerlendirebilir.

Kurul bilgi değişimini incelerken özellikle pazarın yapısını ve bilginin niteliğini dikkate almıştır. Pazarın yapısına göre kimi aynı nitelikteki bilgilerin değişiminde birinin etkinliği arttırıcı olduğunu tespit ederek ihlale karar vermezken, bir diğerinin ise rekabeti bozucu bir değişim olduğuna karar vermekteydi. Bazı durumlarda ise Kurul sadece pazarın yapısına ya da bilginin niteliğine dayanarak da ihlal kararı verilmiştir. Bu bakımdan teşebbüsler açısından bilgi değişimi hakkında bu kararlar kesin ve net bir şekilde açıklayıcı kaynak teşkil etmiyordu.

Türk Rekabet Hukukunda bilgi değişimine ilişkin bu belirsizlik, 30.04.2013 Kabul tarihli ve 13-24/326-RM(6) Karar sayısıyla yayınlanan Yatay İşbirliği Anlaşmalarına İlişkin Kılavuz içerisinde bilgi değişimi konusunun tüm ayrıntıları ile açıklanmasıyla ve güncel kararlarda, aynı bakış açısındaki emsal teşkil eden kararlara atıf yapılmasıyla birlikte ortadan kalkmıştır.

Stj. Av. Serdar Darama
s.darama@ozgunlaw.com

Kaynakça:
1. 30.04.2013 kabul tarihli ve 13-24/326-RM(6) sayılı Yatay İşbirliği Anlaşmaları Hakkında Kılavuz
2. 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun
3. Rekabet Kurulu 18-04/49-26 sayılı kararı                                                                    4. Rekabet Kurulu 16-33/571-248 sayılı kararı                                                                5. Rekabet Kurulu 13-64/904-384 sayılı kararı
6. Rekabet Kurulu 12-38/1094-353 sayılı kararı                                                              7. Rekabet Kurulu 12-36/1040-328 sayılı kararı
8. Rekabet Kurulu 09-41/998-255 sayılı kararı
9. Rekabet Kurulu 07-56/672-209 sayılı kararı                                                                10. Rekabet Kurulu 02-06/51-24 sayılı kararı                                                                  11. 06-29/354-86 sayılı Kurul kararı içerisinde yer alan TÇMB görüşü                                12. Rekabet Kurulu 07-56/672-209 sayılı EBT kararı                                                        13. Rekabet Kurulu 04-26/287-65 sayılı ODD kararı                                                        14. Rekabet Kurulu 02-53/685-278 sayılı Yonga ve Lif levha kararı
15. Prof. Dr. İ. Yılmaz, Aslan Rekabet Hukuku Dersleri(2017), Bursa: Ekin Kitapevi
16. Şamil Pişmaf, İktisadi Ve Hukuki Açıdan Teşebbüsler Arası Bilgi Değişimi, Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezleri Serisi No: 115
17. Prof. Dr. H. Ercüment Erdem, Rekabet Kurulu Kararları Çerçevesinde Bilgi Paylaşımı(2013), Erdem ve Erdem: Yayınlar, Hukuk Postası   http://www.erdem-erdem.av.tr/yayinlar/hukuk-postasi/rekabet-kurulu-kararlari-cercevesinde-bilgi-paylasimi/
18. Av. Yeşim Kumova, Rekabet Hukuku Çerçevesinde Bilgi Paylaşımı(2017), Özay Hukuk,        https://ozay.av.tr/publication/rekabet-hukuku-cercevesinde-bilgi-paylasimi


Kaynak: Stj. Av. Serdar DARAMA 14- İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. 13.12.2019
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/rekabet-hukukunda-yatay-isbirligi-anlasmalari-cercevesinde-bilgi-degisimi-stj-av-serdar-darama/feed/ 0