Mehmet – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Tue, 25 Jun 2019 08:31:48 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.4 Rıfat Ilgaz https://www.muhasebenews.com/rifat-ilgaz/ https://www.muhasebenews.com/rifat-ilgaz/#respond Tue, 25 Jun 2019 10:15:05 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=56940 Mehmet Rıfat Ilgaz

(7 Mayıs 1911; Cide, Kastamonu – 7 Temmuz 1993, İstanbul), Türk şiir, roman ve öykü yazarı. Özellikle Hababam Sınıfı romanıyla tanındı. Hem yazılarında hem de kişisel hayatında toplumcu bir çizgi devam ettirdi. Türkiye’nin en çalkantılı siyasi dönemlerinde devam ettiği dergiciliği, aynı dönemdeki birçok yazar gibi, onun da adliye koridorlarında ve hapishanede zaman geçirmesine neden oldu. Oldukça üretken olan yazın hayatına şiirden mizah öykülerine, romandan çocuk kitaplarına birçok farklı alanda eser sığdırdı. Bir zamanlar toplatılan Karartma Geceleri eseri 2004 yılında 100 Temel Eser listesine girdi. Yazarın eserleri günümüzde, oğlu Aydın Ilgaz ile birlikte kurduğu, Çınar Yayınları’ndan çıkmaktadır. Bu kitapların baskıları Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yapılmaktadır.

Ana hatlarıyla hayatı

1911 yılında Kastamonu’nun Cide ilçesinde doğdu. Yedi kardeşin sonuncusu olan Ilgaz’ın doğum tarihi kesin olarak belli değildi. Nüfusa göre 7 Mayıs 1911 olan doğum tarihi, annesinin söylemesiyle “derin kar”dadır. Bu da, Ilgaz’ın demesiyle, 1910’un Şubat’ına rastlamaktadır. Ortaokuldayken liseye devam edip üniversite okumak istemesine ve öğretmenlerinin bu konuda onu desteklemesine rağmen babasının vefatı nedeniyle Kastamonu Muallim Mektebi’ne (öğretmen okulu) girdi.Mezun olduktan sonra Gerede ve Akçakoca’da ilkokul öğretmenliği yaptı. 1932’de kızı Gönül doğdu. Daha sonra Gümüşova’ya başöğretmen olarak atandı. 1933 yılında askere alındı. 1936’da Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümüne girdi ve 1938’de mezun oldu. Mezuniyetinden sonra Adapazarı’na atanan Ilgaz, vereme yakalandığı için öğretmenlik yapamadan buradan ayrıldı ve İstanbul Yakacık Sanatoryumuna yattı.

İstanbul’dayken hem Karagümrük Ortaokulu’nda Türkçe öğretmenliği yapıyor hem de fakültede felsefe okuyordu. II. Dünya Savaşı’na denk gelen bu dönemler daha sonra edebiyatında da oldukça etkili oldu. Örneğin savaş Karartma Geceleri romanının arka planında yoğun olarak hissedilmektedir. 1943 yılında Karagümrük Ortaokulunda bir öğretmenle kavga ettiği için Nişantaşı’na sürüldü. Aynı yıl ağabeyinin de bulunduğu Tosya’da deprem olunca oraya gitti ve daha sonra izlenimlerini gazetede yazdı. Ayrıca bir de bu deneyimi yansıtan Tosya Zelzelesi şiirini yazdı.

1944’ün Ocak ayında yayınladığı Sınıf kitabıyla adliyeler ve hapishaneyle tanışmış oldu. Bir süre saklanan Ilgaz, 24 Mayıs 1944’te Birinci Şubeye teslim oldu.6 aya çarptırılan yazar, hapishaneden çıktığında hem öğrenciliğini hem de öğretmenliğini kaybetmişti. Sağlığı da oldukça bozulan Ilgaz, Heybeliada Sanatoryumuna yattı. 1946 yılında öğretmenliğe kısa bir süreliğine dönse de, sonunda 1947’de temelli olarak bu şansı kaybetti. Bununla birlikte sanatoryuma yatabilme hakkını da kaybetmiş oluyordu.

Hayatı dergi ve gazetecilik ile şiir yazarak geçiyordu. 1953 yılında Devam kitabı da toplatıldı ve yazar hakkında soruşturma açıldı. 27 Mayıs’tan hemen önce gönderilmesi planlanan sürgünden 27 Mayıs 1960 askeri müdahelesiyle kurtuldu. 1966’da Ilgaz’ın oyunlaştırdığı Hababam Sınıfı romanı Ulvi Uraz Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelendi. Aynı oyun 1969 yılında İstanbul Tiyatrosu’nda sahneye kondu. Aynı yıl Çatal Matal oyunu da Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahnelendi.

1971’de kızı Defne doğdu. Aynı yıl Basın Şeref Kartı aldı. Bu yıl ayrıca Sınıf Yayınları’nı kuran yazar kendi kitaplarını yayımlamaya başladı. İlk denendiğinde sansüre takılan Hababam Sınıfı, Umur Bugay’ın senaryosuyla sansürden geçti ve Ertem Eğilmez’in yönetmenliğinde çekildi. Fakat yazar bu durumdan hoşnut değildi, çünkü sansürden geçmeyi başaran senaryo eserin bütün toplumsal eleştirilerinden arıtılmış ve sadece eğlencelik bir komedi haline getirilmişti.

Onlar, Hababam Sınıfı’nın özüne saygı gösterilerek çevrilmiş filmler değildi. İçeriği bakımından, tezi bakımından aykırı. Ben eğitimi eleştiririm. Kopyacılığı, ezberciliği… Senaryoyu yazanlar öğrenci velilerine başlıyorlar çıkışmaya. […] Hemen dava açtım.

Semih Poroy’un çizgisiyle tutuklanışı
Belgeselden alınan ekran görüntüsü

Filmin başarısından sonra 6 film daha yapıldı. 1974’te emekli olan Ilgaz, Cide’ye yerleşti. 12 Eylül (1980) döneminde Cide’de bulunan Rıfat Ilgaz sürekli tehdit ya da rahatsız ediliyordu. Örneğin, bir gün oturduğu evin karşısındaki binaya Rıfat Ilgaz evden atılmadığı takdirde evin taranacağına dair not asılır.

28 Mayıs 1981 gecesi Rıfat Ilgaz Yıldız Karayel romanını yazmaktayken gözaltına alındı.Gözleri bağlanarak ve zincirlenerek merkeze kadar yürütülen yazar, Kastamonu, Et Balık Kurumu mezbahasından bozma hapishaneye kondu.Doktor muayenesi isteyerek hastalığını kanıtlayınca jandarma tarafından Ballıdağ Sanatoryumuna yatırıldı. Gözaltına alınmasının belirli bir nedeni zaten bulunmamaktaydı ve genel sorgudan sonra serbest bırakıldı. Oğlu Aydın Ilgaz ile yaşamak üzere İstanbul’a döndü.

Öncelikli olarak şiir ve öykü olmak üzere yazmaya devam etti. Adına etkinlikler ve festivaller düzenlendi. Fikri Sağlar’ın Kültür Bakanlığı döneminde devlet tarafından bir çeşit itibar iadesi olacak şekilde Kültür Bakanlığı plaketi verildi.

2 Temmuz Sivas Madımak Olayı’nda başta yakın dostu Asım Bezirci olmak üzere birçok kişinin katledildiği haberine çok üzülen Ilgaz, bundan 5 gün sonra, 7 Temmuz 1993’te evinde vefat etti ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na, Asım Bezirci’nin yanına defnedildi.

Edebiyatı

Rıfat Ilgaz, edebiyat hayatına 1926 yılında Kastamonu Nazikter gazetesinde yayınlanan “Sevgilimin Mezarında” şiiriyle başladı. Bu şiiri yazdığında henüz on beş yaşında olan şair, o dönemlerde Mehmet Rıfat imzası ile yazıyordu. Hatta Kastamonu’dan geçmekte olan Faruk Nafiz’in ilgisini çekmeyi başardı. Bir süre tarz olarak kişisel şiirler yazsa da -ki bunlar Varlık, Oluş gibi dergilerde yayınlandı- daha sonra hiçbirini kitaplarına almadı. Ona göre bu şiirler gözü kapalı yaşadığı yılların ifadesiydi.Bir süre şiir tekniğine yeni bir soluk getirdiğine inandığı Nâzım Hikmet ile çalıştı. Onun Bursa Hapishanesinden gönderdiği şiirleri İbrahim Sabri mahlasıyla yayınlıyordu. Nazım da Ilgaz’dan umutla söz ediyordu:

Gençlerin içinde çok beğendiğim şairler var, hepsinin ismini aklımda tutamıyorum, isimleri henüz yer etmedi, ama şiirlerini pek beğeniyorum. Şöyle aklımda kalanları, sıra tefriki yapmadan sayayım: Dinamo, Suat Taşer, Rıfat Ilgaz, A. Kadir, Orhan Kemal, Saffet Irgat vesaire…

Ayrıca Nazım, başka bir zamanda “kendi sesini bulması” için Orhan Kemal’e Ilgaz’ı örnek göstermiştir. Rıfat Ilgaz, II. Dünya Savaşı döneminde öğretmenlik yaparken hayatında ve çevresinde gördükleriyle toplumcu bir anlayışa yöneldi. Halktan biri olması ve halkın çektiklerini kendisinin de çekiyor olması bunu ifade etme isteği ve ihtiyacı yarattı. Bu amaçla çıkardığı ilk şiir kitabı Yarenlik’te (1943) çevresindeki insan hayatını anlattı. Mesela bu eserindeki “Alişim” şiirinde onun edebiyatta durduğu noktanın izleri oldukça güçlüdür.

Kasnağından fırlayan kayışa
kaptırdın mı kolunu Alişim!

Gidenler gitti Alişim,
Boş kaldı ceketin sağ kolu…

Varsın duvarda asılı kalsın bağlaman
beklesin mızrabını.

Bu şiirde toplumu birçok açıdan anlatmaktadır şair. Köyden kente göçten, işçinin durumuna kadar toplumsal gerçekleri irdelerken bir yandan da bu toplumsal gerçeklik içinde sıkışıp kalan bireyin durumunu da verir. Ne de olsa, Kızlar da emektar saz gibi iki kol ister saracak! Şiirin de kullandığı dil ise anlattığı konuların tarzına uygun bir şekilde sadedir.

Benzer bir anlayışla yazdığı ve şiirlerin bir kısmı okuldaki öğrencileriyle ilgili olan ikinci kitabı Sınıf (1944) toplatıldı ve Ilgaz hakkında soruşturma başlatıldı. O dönemde sağlık nedeniyle okuldan izinli olan şair bir süre saklandıktan sonra teslim oldu ve 6 ay hapiste yattı. Bu dönemde yaşadıklarını bir çeşit anı-roman olan Karartma Geceleri’nde, karakteri Mustafa Ural aracılığıyla anlattı.

Ilgaz, 1940’lı ve 50’li yıllarda yoğun bir şekilde dergicilikle uğraştı. Zaten zamanın ekonomik -ve biraz da siyasi- şartları daha hacimli eserlere (kitaplara) pek izin vermiyordu. Bu dönemde hükümete ve İran Şah’ına hakaretten tekrar hapise girdi. 1950 Af Kanunuyla çıktı. Daha sonradan Fedailer Mangası adını alacak bir grup aydın, bir çıkan bir kapanan dergilerde yazmaya devam etmeye çalışıyorlardı. Özellikle Rıfat Ilgaz’ın takdir ettiği Nâzım Hikmet’in anahatlarını ortaya koyduğu toplumcu bir edebiyat anlayışı gelişmişti. Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Ömer Faruk Toprak, Hasan İzzettin Dinamo gibi yazarların başı çektiği bir akımdı bu.

Bu dönemde özellikle Sabahattin Ali ve Aziz Nesin’le birlikte çıkardıkları Markopaşa, Türk siyasi edebiyat tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Mizah yoluyla ülkedeki gidişatı eleştiren yazılara yer veren yayın kısa sürede büyük ilgi topladı ve iyi bir satış seviyesine ulaştı. Kapatıldıkça Hür MarkoPaşa, Yedi-Sekiz Paşa gibi başka isimlerle tekrar çıkan derginin benzer isimlerle sahteleri dahi türedi.Bu dönem Türk yazınında dergicilik dönemiydi ve benzer kadrolar sürekli olarak farklı dergilerde yazıyorlardı.

1956 yılında İlhan Selçuk’un çıkardığı Dolmuş dergisinde bir hikâye serisi yayınlamaya başladı. Daha sonra bu yazılar Hababam Sınıfı romanı oldu. Çizimlerini Turhan Selçuk’un yaptığı bu dizi çok tuttu. Yazar Stepne takma adıyla yazdığı için bu hikâyelerin kime ait olduğu da ilginç tartışmalar yaratıyordu. Bir süre sonra kendi adıyla bu yazıları topladığında birçok insan ona inanmadı.Daha sonra Ilgaz, diğer Hababam Sınıfı oyunlarını da yayınladı.

Rıfat Ilgaz romanlarının çoğunu 1970’li yıllarda yazdı. Zaten bu yıllar Türk romanında, özellikle politik içerikli eserlerde, oldukça üretken bir dönemdi. Sevgi Soysal ve Adalet Ağaoğlu gibi yazarlar 12 Mart romanı diye tabir edilen türde eserler yazarken Ilgaz daha önceki dönemleri de kapsayan eserlere imza attı. Özellikle Kastamonu hayatını kaleme aldığı romanlarında “yerel” edebiyata eğilim gösteriyor gibi görünse de, bu eserlerinde anlattığı hayatlarla halkın tarihsel süreç içerisindeki durumunu işlediği için halkçı edebiyat çizgisini sürdürdüğünü söylemek mümkündür. Tarz olarak da yine bu dönemde, Adalet Ağaoğlu, Füruzan ve Oğuz Atay gibi yazarlarda görüldüğü üzere, modernist edebiyatın ortaya çıkmaya başlamasına rağmen, o Toplumcu Gerçekçi anlayışını devam ettirdi.

Yazarın öykücülüğü özellikle mizah alanında gelişti. Öyküleri Markopaşa dönemlerine gitmektedir. İlk öykü kitapları olan Radarın Anahtarı ve Don Kişot İstanbul’da 1957 yılında yayınlanmışlardır. Toplumsal değişimleri ve çarpıklıkları hicveden bu mizah öykülerine örnek olarak Sosyal Kadınlar Partisi’ndeki kentleşme ve toplumda kadının yeri üzerine eleştiriler verilebilir. Biraz da bu nedenle Ilgaz, Hababam Sınıfı eserlerinin film uyarlamalarından çok da memnun olmadı. Bu uyarlamalar eserlerinin toplumsal hiciv kısımlarını eleyip yerine basit bir gülmece anlayışı getirdiler.

Yaşamını son dönemlerinde yazar özellikle anı ile çocuk edebiyatı türüne ağırlık verdi. Öğretmenlik yıllarından kalma bir idealizmle özellikle yeni nesile yönelik çalışmaları tercih etti. Anıları uzun bir tarihsel geçmişe ışık tutarken (1910’lardan bu yana yazar Türkiye’nin tarihsel geçmişini bizzat yaşamıştır) çocuk romanları yeni bir süreç için hazırlık görevi görüyordu. Zaten Okutmak Üzerine şiirinde şöyle der:

Sınıfın ozanıyım mimli
Hababam Sınıfı’nın yazarıyım ünlü
Kim ne derse desin, çocuklar için yazdım hep.

İki iş tuttum ömür boyu köklü.
Çocukları okutmaktı ilk işim.
İkincisi,
Yazdıklarımı çocuklara okutmak.

1980’li yıllarının çoğunu panellerde ve imza günlerinde geçiren Ilgaz için 1990’li yıllarda “plaketler” dönemi oldu. Son şiirini 19 Kasım 1991’de yazdı:

Son Şiirim
Elim eline değsin
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım.

Uğur Mumcu’nun öldürülmesini takiben Sivas Madımak Olayı’nın olması yazarı duygusal açıdan oldukça yordu. Özellikle bu son dönemlerini Mehmet Saydur oldukça detaylı anlatmaktadır. Bu olaylardan kısa bir süre sonra da Ilgaz vefat etti, 7 Temmuz 1993.

Kastamonu ve Rıfat Ilgaz

Doğduğu ve yetiştiği kent olan Kastamonu’ya bağlılığını her fırsatta dile getirmiş olan Ilgaz, zaten soyadı devrimiyle kendine bu kentin en büyük simgesi olan Ilgaz Dağlarının ismini soyadı olarak seçti (1934). Özellikle doğduğu Cide ve kültürüne ve insanına yapıtlarında yer verdi. Sarı Yazma, Yıldız Karayel, Halime Kaptan ve Karadenizin Kıyıcığında gibi romanlarında bu yöreyi tema olarak aldı. Kastamonu ve Cide’de adına etkinlikler düzenlenmektedir.

Rıfat Ilgaz’ın Kastamonu ile ilgili yönlerini en iyi veren kaynaklardan biri, onunla tanışıp birlikte çalışmalar yapmış olan Mehmet Saydur’dur. Ilgaz üzerine birçok araştırması olan yazar, onunla anılarını Rıfat Ilgaz’lı Yıllar adlı eserinde yazmıştır.

Her yıl memleketi olan Cide ilçesinde 7-8-9 Temmuz tarihleri arasında Cide Rıfat Ilgaz Sarı Yazma ve Kültür Sanat Festivali yapılır. Sanatçı her yıl orada konserler, paneller , dinletiler eşliğinde anılır.

Eserleri

Şiir kitapları

  • Yarenlik (1943): 1946’da ikinci basımı yapıldı.
  • Sınıf (1944): Kovuşturmaya uğradı. 6 ay hapis yattı.
  • Yaşadıkça (1947): Toplatıldı.
  • Devam (1953): Toplatıldı.
  • Üsküdarda Sabah Oldu (1954)
  • Soluk Soluğa (1962): Yeni şiir çok azdır, genellikle derleme.
  • Karakılçık (1969)
  • Uzak Değil (1971)
  • Güvercinim Uyur mu (1974)
  • Kulağımız Kirişte (1983)
  • Ocak Katırı Alagöz (1987)
  • Çocuk Bahçesi (1995): Çocuklar için şiirler
  • Bütün Şiirleri (1983): 9 cilt olarak
  • Bütün Şiirleri: 1927-1991 (2004)

Romanları

  • Hababam Sınıfı (1957): Önce dizi hikâye olarak Dolmuş dergisinde yayınlandı. Sonradan roman olarak toplandı. Film uyarlamalarına esin kaynağı oldu. Ayrıca tiyatroda da sahnelendi.
  • Pijamalılar (Bizim Koğuş) (1959): Önce Bizim Koğuş adıyla yayınlandı. Daha sonra 1973’te Pijamalılar olarak çıktı.
  • Karadenizin Kıyıcığında (1969)
  • Halime Kaptan (1972)
  • Meşrutiyet Kırathanesi(1974)
  • Karartma Geceleri (1974): Yusuf Kurçenli tarafından filmi çekildi. Başrolünü Tarık Akan oynadı.
  • Sarı Yazma (1976)
  • Yıldız Karayel (1981)
  • Apartıman Çocukları (1984)
  • Hoca Nasrettin ve Çömezleri (1984)
  • Hababam Sınıfı İcraatın İçinde (1987)

Anı kitapları

  • Yokuş Yukarı (1982)
  • Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra (1986)
  • Dördüncü Bölük (1992): Damian Croft tarafından İngilizce’ye çevrildi, Milet Publishing tarafından yayınlandı.

Köşe Yazarlığı

  • Nerde Kalmıştık
  • Cart Curt

Öykü kitapları

  • Radarın Anahtarı (1957)
  • Don Kişot İstanbul’da (1957)
  • Kesmeli Bunları (1962)
  • Nerde O Eski Usturalar (1962)
  • Saksağanın Kuyruğu (1962)
  • Şevket Ustanın Kedisi (1965)
  • Garibin Horozu (1969)
  • Altın Ekicisi (1972)
  • Palavra (1972): Önceden Don Kişot İstanbul’da adıyla yayınlandı.
  • Tuh Sana (1972)
  • Çatal Matal Kaç Çatal (1972)
  • Bunadı Bu Adam (1972)
  • Keş (1972)
  • Al Atını (1972)
  • Hababam Sınıfı Uyanıyor (1972)
  • Hababam Sınıfı Baskında (1972)
  • Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (1972)
  • Rüşvetin Alamancası (1982)
  • Sosyal Kadınlar Partisi (1983)
  • Çalış Osman Çiftlik Senin (1983)
  • Şeker Kutusu (1990)

Çocuk edebiyatı

  • Bacaksız Kamyon Sürücüsü
  • Bacaksız Okulda
  • Bacaksız Paralı Atlet
  • Bacaksız Tatil Köyünde
  • Bacaksız Sigara Kaçakcısı
  • Öksüz Civciv
  • Küçükçekmece Okyanusu
  • Cankurtaran Yılmaz
  • Kumdan Betona
  • Çocuk Bahçesi(Şiir)

Alman Dilinde Kitap

  • Der Dreikäsehoch und die Riesenmelone. Edition Orient, Berlin 2006; ISBN 978-3-922825-68-5
  • Der Dreikäsehoch auf der Polizeiwache. Edition Orient, Berlin 2007; ISBN 978-3-922825-70-8
  • Der Dreikäsehoch in der Schule. Edition Orient, Berlin 2008; ISBN 978-3-922825-72-2

Tiyatro Oyunları

  • Hababam Sınıfı Ulvi Uraz Tiyatrosu tarafından sahnelendi1965
  • Hababam Sınıfı Uyanıyor: Filme çekildi.
  • Hababam Sınıfı Baskında
  • Hababam Sınıfı Sınıfta kaldı: Filme çekildi.
  • Türk Çocukları Türk Çocukları: Çatalzeytin Festivalinde öğrenciler tarafıdan sahnelendi.
  • Çatal Matal Kaç Çatal (1972): Daha sonra Uzun Eşek Oyunu olarak yeniden yazıldı. Çatal Matal 1972’de Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu tarafından, Uzun Eşek ise Cide’de sahnelendi.
  • Abbas Yola Giden: 1993’te Kartal Rıfat Ilgaz Sahnesi Oyuncuları tarafından sahnelendi.

Ödülleri

  • 1982 Yıldız Karayel ile Madaralı Roman Ödülü
  • 1982 Yıldız Karayel ile Orhan Kemal Roman Armağanı
  • 1987 Ocak Katırı Alagöz ile Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü
  • 1993 Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü.

Türkiye’de Rıfat Ilgaz

  • Her yıl vefat ettiği gün olan 7 Temmuz’da, Cide, Kastamonu’da adına Sarı Yazma Festivali düzenlenmektedir.
  • Adına şiir ödülü verilmektedir.
  • 6 Aralık 1982’de İstanbul Şan Müzikholü’nde 55. sanat ve 70. yaş günü kutlandı.
  • 1984’te Cide Postası gazetesi ve Çınar Yayınları tarafından ortak olarak, Rıfat Ilgaz-Cide Edebiyat ödülü verildi. Kazanan “Sekizinci Renk” şiiriyle, Seval Esaslı’dır.
  • 1986’da aynı ödül mizah hikâyesi dalında Muzeffer Abayhan’a verildi.
  • 28 Nisan 1986’da Harbiye Konak Sineması’nda 75. yaş günü kutlandı.
  • 12 Mart 1990’da Türkiye Yazarlar Sendikası, İstanbul Karaca Tiyatro’da Ilgaz’ın da katıldığı Ustalarla Birlikte gecesi düzenledi.
  • Karartma Geceleri romanı Yusuf Kurçenli tarafından filme çekildi. Mustafa Ural rolünü, Tarık Akan oynadı. Film birçok ödül aldı.
  • Kastamonu’da, 2 Mayıs 1991’de eskiden oturduğu sokağa adı verildi. Ayrıca adına bir süre oturduğu (Ataköy, İstanbul)’da bir bulvar ve İncirli Bakırköy’de bir kütüphane bulunmaktadır. Cide’deki bir cadde Rıfat Ilgaz caddesi, belediye parkı da Hababam Sınıfı Parkı yapıldı.
  • 11-19 Aralık 1991 tarihleri arasında Türk Yazarlar Sendikası ve PEN Yazarlar Derneği tarafından İstanbul, İzmir, Ankara ve Kastamonu’da 80. yaş günü etkinlikleri düzenlendi.
  • Bakırköy Belediyesi’nce adı verilen kültür merkezi, Bahçelievler Belediyesi’nin ayrılmasıyla başına geçen Refah Partisi tarafından Necip Fazıl Kısakürek olarak yeniden adlandırıldı. Siyasi olduğu açık olan bu eylem basında tepki topladı.
  • 10-12 Mayıs 2006’da Ankara Üniversitesi, Kastamonu Meslek Yüksek Okulu’nda Rıfat Ilgaz Sempozyumu düzenlendi.
  • 12.Cide Rıfat Ilgaz Sarıyazma Kültür ve Sanat Festivalin’de doğduğu ev Rıfat Ilgaz Kültür ve Sanatevi olarak açıdı (6 Temmuz 2007)
  • T.C.Kastamonu Üniversitesi Cide Rıfat Ilgaz Meslek Yüksekokulu açıldı.(21 Ekim 2008)

Dünya’da Rıfat Ilgaz

  • Yakın zamanda Bacaksız serisi Almanya’da çevrilip yayınlanmaya başlandı.
  • Dördüncü Bölük kitabı Damian Croft tarafından İngilizce’ye çevrildi ve Milet Publishing tarafından Fourth Company başlığıyla yayımlandı (ISBN 978-1-84059-298-6).
  • Şiirleri birçok akademik dergide çeviri olarak yayınlandı.
  • Bazı eserleri bölümler halinde yurtdışında hazırlanan Türk edebiyatı antolojilerinde ve araştırmalarında yer aldı.

 


Kaynak: Vikipedia
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


 

]]>
https://www.muhasebenews.com/rifat-ilgaz/feed/ 0
Fatih Sultan Mehmet https://www.muhasebenews.com/fatih-sultan-mehmet/ https://www.muhasebenews.com/fatih-sultan-mehmet/#respond Fri, 03 May 2019 13:15:42 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=56634 II. Mehmed

(Osmanlı Türkçesi: محمد ثانى, Meḥmed-i s̠ānī;
bilinen adıyla Fatih Sultan Mehmed kısaca Fâtih, Osmanlı Türkçesi ile فاتح;
Avrupa’da tanınan adıyla: Grand Turco (Büyük Türk) veya Turcarum Imperator (Türk İmparatoru);
30 Mart 1432 – 3 Mayıs 1481), Osmanlı İmparatorluğu’nun yedinci padişahı.
Tarihî kaynaklarda ismi, Mehmed isimli diğer padişahlarınki gibi, Muhammed şeklinde geçer.
İlk olarak 1444-46 yılları arasında kısa bir dönem, daha sonra 1451’den 1481 yılında ölümüne kadar 30 yıl boyunca hüküm sürdü.

II. Mehmed, 21 yaşında İstanbul’u fethederek 1000 yıllık Bizans İmparatorluğu’na son verdi ve bu olay birçok tarihçi tarafından Orta Çağ’ın sonu Yeni Çağ’ın başlangıcı olarak kabul edildi. Fetih’ten sonra Fethin Babası anlamına gelen “Ebû’l-Feth” Osmanlı Türkçesi ile ابو الفتح, daha sonraki dönemlerde ise “Çağ Açan Hükümdar” ve “Kayser-i Rûm” (Roma İmparatoru, Osmanlı Türkçesi: قیصر روم) unvanları ile anıldı.

Fatih, İslam peygamberi Muhammed’in bir hadisine nâil olduğu için günümüzde Türkiye ve İslam dünyasının geniş bir kesiminde “kahraman” olarak kabul edilmektedir.

Şehzadeliği

İstanbul’un limanı, haritası ve onun surları.

27 Receb 835 (30 Mart 1432) Pazar günü şafak vaktinde, devletin başkenti olan Edirne’de, II. Murad’ın dördüncü oğlu olarak dünyaya geldi. Annesi Hüma Hatun, tarihçi Babinger ve yazar Lord Kinross’a göre gayrimüslim bir köledir. Yine Babinger’e göre, ölümünden sonra İran efsanelerindeki cennetkuşu hümadan esinlenilerek Hüma Hatun olarak adlandırılmıştır.

Mehmed iki yaşına kadar Edirne’de kaldıktan sonra 1434’te sütninesi ve küçük ağabeyi Alâeddin Ali ile birlikte 14 yaşındaki büyük ağabeyi Ahmed’in Rum sancakbeyi olduğu Amasya’ya gönderildi. Burada ağabeyi Ahmed’in erken yaşta ölmesi üzerine Mehmed altı yaşında Rum sancakbeyi oldu (İnalcık’a göre şüpheli). Diğer ağabeyi Alâeddin Ali ise Manisa’da Saruhan sancakbeyi oldu. İki yıl sonra babaları II. Murad’ın talimatıyla iki kardeş yer değiştirdiler ve Mehmed Saruhan sancakbeyi oldu.

Mehmed’in eğitimi için babası çeşitli hocalar görevlendirdi. Ancak zeki olduğu kadar hırçın bir çocuk olan Mehmed’in eğitilmesi kolay olmadı. Sonunda babası heybetli ve otoriter bir alim olan Molla Gürani’yi görevlendirdi. Anlatılana göre Murad, Gürani’ye bir değnek vermiş ve Mehmed itaatsizlik ederse kullanmasını söylemişti. Molla Gürani Mehmed’e, dersini dikkate almayan bir öğrencinin hocası tarafından dövülmesi ile ilgili edebi bir cümleyi inceletmiş, Mehmed durumun ciddiyetini kavrayarak eğitimine önem vermeye başlamıştır.

Şehzade Mehmed’in medrese kökenli hocalarının yanı sıra bilgi edindiği Batılı şahsiyetler de bulunmaktaydı. Saruhan (Manisa) sarayında İtalyan hümanisti Anconalı Ciriaco ve saraydaki başka İtalyanlar onun Avrupa tarihi ile Antik Yunan filozoflarının hayatlarıyla ilgili kitaplar okumasına önayak olmuştu. Bu durum Şehzade Mehmed’e çok-kültürlülük kazandırmıştır. Topkapı Sarayı arşivinde bulunan II. Mehmed’in şehzadelik yıllarına ait olan karalama defterinde Latin harfleri, Arap harfleri, Roma büstlerini andıran insan çizimleri ve Osmanlı figürleri bulunmaktadır.Ayrıca Fatih Sultan Mehmet’in Arapça ve Farsça’nın yanı sıra Latince, Yunanca ve İtalyanca bilmesi bu dönemdeki münasebetlerine dayandırılmaktadır.

Tahta birinci çıkışı

II. Mehmed’in Edirne’de cülus töreni(1451)

II. Murad 1443 yazında Karaman beyi İbrahim’i Anadolu’da yenilgiye uğrattıktan sonra Ekim ayında Edirne’ye döndüğünde János Hunyadi, Macar Kralı Ladislas ve Sırp Despotu Yorgo Brankoviç önderliğinde bir Hristiyan ordusunun Tuna’nın güneyindeki Osmanlı topraklarını istila etmeye başladığı haberini aldı. Aynı dönemde Amasya’dan Şehzade Ali’nin öldüğü haberi geldi.İki ağabeyinin erken yaştaki ölümleri sonucu Mehmed tahtın vârisi oldu. Murad Hristiyan ordusunun 25 Aralık’ta İzladi’de durdurulmasının ardından başlayan müzakereler sırasında Mehmed’i Manisa’dan Edirne’ye getirtti. 12 Haziran 1444’te Edirne’de Macarlarla antlaşma yaptıktan bir ay sonra oğlu Mehmed’i Edirne’de Sadrazam Çandarlı Halil Paşa denetiminde “kaymakam” olarak bırakarak Hamidili topraklarını işgal eden Karamanlıların üzerine yürümek üzere Anadolu’ya geçti ve Karamanlılar’la Yenişehir’de bir anlaşma yaptı. Yenişehir’den ayrıldıktan sonra Ağustos ayında Mihaliç’te yeniçeri ağası Hızır Ağa ve diğer beylere tahttan oğlundan yana resmen çekildiğini duyurdu ve ordusu Edirne’ye dönerken kendisi Bursa’da kaldı.

II. Murad’ın 1444 yazında doğuda ve batıda barışı sağladığını düşünerek tahttan çekilmesi Edirne’de bir otorite boşluğu yaratarak devleti buhrana sürükledi. Dış siyasette ihtiyatlı davranmayı tercih eden Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ile Mehmed’in etrafında toplanmış olan Şahabeddin, Zağanos, Turahan paşalar arasında rekabet baş gösterdi.Bu rekabet 1444-1453 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde yaşanan başlıca politik gelişmelerin belirleyici etmenlerinden biri olmuştur.Ağustos başında Kral Ladislas’ın Osmanlılarla yapılan barışı geçersiz sayarak yeni bir Haçlı Seferine çıkacağını ilan etmesi başkent Edirne’de paniğe yol açtı ve halk şehri terk etmeye başladı. Konstantinopolis’te Rumların himayesinde olan ve Osmanlı tahtında hak iddia eden Orhan Çelebi de bu dönemde Çatalca yakınlarında İnceğiz’e ve Dobruca’ya geçerek bir isyan girişiminde bulundu. Bu girişim Şahabeddin Paşa tarafından önlendi ve Orhan Çelebi Konstantinopolis’e kaçtı.Aynı dönemde başkentte kendini Hurufilik taraftarlarının elçisi olarak tanıtan bir İranlı halktan epey yandaş toplamıştı. Mehmed de İranlının öğretisine ilgi duymuş ve koruması altına almıştı. Ancak Müfti Fahreddin ve Sadrazam Halil Paşa’nın bu duruma tepki göstermesi üzerine Mehmed çok geçmeden desteğini çekmek zorunda kalmış ve sonunda başkentte bir Hurufi katliamı yaşanmıştı. Fahreddin-i Acemi tarafından “kâfir oldukları” gerekçesiyle Hurufiler’in canlarının alınması gerektiği yolunda bir fetva çıkartılması üzerine Hurufiler diri diri yakılarak öldürülür.Bu sırada şehirde çıkan yangında bedesten ile birlikte 7.000 ev kül olmuştu.

Eylül ayı sonlarında Kral Ladislas önderliğindeki Hristiyan ordusu Tuna’yı aşarak Edirne’ye doğru yürürken bir Venedik filosu da Çanakkale Boğazı’nı kapattı.

Sadrazam Halil Paşa’nın çağrısıyla II. Murad Anadolu Hisarı’nın bulunduğu noktadan Rumeli’ye geçerek Edirne’ye geldi ve 10 Kasım 1444’te Hristiyan ordusunu Varna’da ağır bir yenilgiye uğrattı.Varna Savaşı sırasında ve sonrasında Mehmed tahttan çekilmemişse de fiilen padişah II. Murad’dı. Zağanos ve Şahabeddin paşalar genç padişahın otoritesini güçlendirmek için Mehmed’i Varna Savaşı’na götürmek istemişler ama Sadrazam Halil Paşa buna mani olmuş ve onlara karşı II. Murad’a gerçek padişah muamelesi yapmıştı. Ancak II. Murad savaştan sonra oğlunun konumunu Konstantinopolis’teki Orhan Çelebi’ye karşı zayıflatmamak için fiilî durumu hakiki bir cülus haline getirmeden Manisa’ya çekildi.

Mehmed II ve yılanlı sütun, Hünername 16. yüzyıl

Varna Savaşı’nı betimleyen bir minyatür

 

Murad 1446’nın Mayıs ayında Sadrazam Halil Paşa’nın çağrısıyla bir kere daha Edirne’ye tahtına döndü. Bunun sebebi Mehmed’in Konstantinopolis’e saldırma planları yapıyor olmasıydı. Halil Paşa kendi gücünü zayıflatacağı düşüncesiyle bu saldırıya karşı gelirken Mehmed’in yandaşı olan Zağanos ve Şahabeddin bu planı destekliyordu. Sonunda Halil Paşa bir yeniçeri isyanı düzenleyerek Mehmed ve yandaşlarını iktidardan uzaklaştırdı. Murad’ın yeniden tahta geçmesi üzerine Mehmed, Manisa’ya çekildi, Zağanos Paşa da Balıkesir’e sürgüne gönderildi.

Manisa dönemi

Mehmed’in Manisa’daki ilk yıllarında neler yaptığına dair çok fazla bilgi yoktur. Babasının 1446’da Mora’ya düzenlediği sefere katılmamıştı. 1447 sonlarında ya da 1448 başlarında Arnavut kökenli bir Hristiyan köle olan Gülbahar Hatun’dan ileride padişah olacak Bayezid adında bir oğlu oldu.1448’de Macarlar ile yapılan II. Kosova Savaşı’nda babasına Anadolu birliklerinin önderliğinde eşlik ederek ilk defa bir savaşta yer aldı.17 yaşına geldiğinde Gülbahar Hatun ile birlikteliğini tasvip etmeyen babası tarafından Dulkadir hanedanından Süleyman Bey’in kızı Sitti Hatun ile evlendirildi.

Mehmed, Manisa’da bulunduğu sıralarda oldukça başına buyruk bir biçimde hareket etmişti. Onun rızasıyla Türk korsanları Ege’deki Venediklilere saldırıyordu. Hicri takvimle 852 (1448/1449) yılında Selçuk’ta kendi adına paralar bastırmıştı.1449’un Ağustos veya Eylül ayında annesi vefat etti.1450 yılında babasının İskender Bey üzerine yaptığı Arnavutluk seferine ve başarısızlıkla sonuçlanan Akçahisar Kuşatması’na katıldı.

Tahta ikinci çıkışı

II. Murad, 3 Şubat 1451 günü öldü. Mehmed babasının ölüm haberini Sadrazam Halil Paşa’nın özel ulakla Manisa’ya gönderdiği mektupla aldı. Anlatılana göre “Beni seven ardımdan gelsin!” diyerek atına atlayıp, kuzeye doğru yola çıkmıştı. Mehmed 19 Şubat 1451’de Edirne’de ikinci kez tahta çıktı.[46] Çandarlı Halil Paşa’yı sadrazamlık makamında tuttu, İshak Paşa’yı da Anadolu Beylerbeyi olarak atadı ve babasının cenazesine eşlik etmek üzere Bursa’ya gönderdi. Daha sonra babasının İsfendiyaroğulları beyinin kızından olan sekiz aylık oğlu Küçük Ahmed’i boğdurttu. Bu şekilde kardeş katli yasası da uygulamaya konmuş oldu. Ahmet Çelebi’nin cenazesi de babası Murad’ınkiyle birlikte Bursa’ya gönderildi.

Fatih tarafından yaptırılan Rumeli Hisarı

Mehmed her ne kadar Çandarlı Halil Paşa’yı görevinde bıraktıysa da artık gerçek iktidar kendisiyle birlikte lalaları Şahabeddin Paşa ve Zağanos paşaların başını çektiği savaşçı kesimin eline geçmişti. Mehmed’in amacı Tuna’nın güneyindeki Balkan toprakları ile Fırat’ın batısındaki Anadolu topraklarını alarak büyük dedesi Yıldırım Bayezid’in oluşturmaya çalıştığı merkeziyetçi imparatorluğu kurmaktı. Ancak Bayezid’in aksine bunu yapmak için önce Konstantinopolis’i alması gerektiğini düşünüyordu.Öte yandan gerek batıda ve gerekse de Doğu Roma’da yeni padişah genç yaşı ve tecrübesizliği dolayısıyla ilk başta önemli bir tehdit olarak algılanmamıştı. Bu görüş Mehmed’in 1451’de Venedik, Ceneviz Cumhuriyeti, Macaristan ve Sırp Despotluğu ile babasının yapmış olduğu anlaşmaları yenilemesiyle pekişmişti.Mehmed Doğu Roma’ya da babası dönemindeki dostane ilişkileri devam ettireceğini ve Süleyman Çelebi’nin Konstantinopolis’teki oğlu Orhan için yıllık 300 bin akçe ayırdığını bildirmişti.

Mehmed’in yetersiz bir hükümdar olduğunu düşünen yalnızca Hristiyanlar değildi. Tahta geçmesinin ardından Karamanlılar yerel beylikleri yeniden diriltmek üzere ayaklandılar ve Seydişehir ile Akşehir’i ele geçirdiler. Bunun üzerine 1451’in yazında Mehmed Anadolu’ya geçti ve kısa sürede bu isyanı bastırdı. Bu sırada Mehmed’in Anadolu’da bulunmasını fırsat bilen Doğu Roma İmparatoru Konstantinos ulakları vasıtasıyla Süleyman Çelebi’nin torunu Şehzade Orhan’ın ödeneğinin yapılmadığını, ödeneğin ikiye katlanmaması halinde Orhan’ın Osmanlı tahtında hak iddia etmesine izin vereceği tehdidinde bulundu. Mehmed sorunu çözeceğini söyleyerek elçileri gönderdi ancak Edirne’ye döndükten sonra Orhan için ayrılmış olan gelirlere el koydu ve Konstantinopolis’in ablukaya alınmasını emretti.

Kostantiniyye / İstanbul’un fethi

Fatih’in donanmaya emri ve gemilerin karadan yürütülmesi. Fausto Zonaro’nun eseri

Mehmed kuşatma hazırlıklarına 1451 sonlarında başladı. Boğaz’ın Anadolu yakasında büyük dedesi Bayezid’in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı’nın karşısına o dönemde Boğazkesen adı verilen Rumeli Hisarı’nın inşa emrini verdi. İmparator Konstantinos Mehmed’e hisarın yapımı için kendisinden izin alması gerektiğini bildirmek için elçiler gönderdi ancak Mehmed elçileri kabul etmedi. İmparator en son 1452’nin Haziran ayında barış görüşmeleri için bir kere daha elçilerini gönderdi ancak Mehmed elçileri yine reddetti. Bunun anlamı savaştı. Hisar 1452’nin Ağustos ayında tamamlandı. Böylece boğazın kontrolü Osmanlıların eline geçmiş oldu. Boğazdan geçecek gemiler bundan böyle geçiş parası ödemek zorundaydı. Aksi takdirde gemiler top atışıyla batırılacaktı. 1452 sonlarında ödeme yapmayı reddeden bir Venedik gemisi batırılmış, kaptanı ve tayfası tutuklanmıştı. Söz konusu toplar Erdelli Urban adında bir top dökümcüsü tarafından yapılmıştı. Mehmed kendisinden Konstantinopolis’in surlarını yıkabilecek güçte bir top yapıp yapamayacağını sormuş Urban da “Ne Konstantinopolis, ne de Babil’in surlarının karşı koyabileceği bir top yapabileceğini” söylemişti.

Öte yandan bu gelişmeler karşısında İmparator Konstantinos, Papa ve İtalyan şehirlerinden umutsuzca yardım talebinde bulundu ama bunlar sonuçsuz kaldı. Yalnızca Cenova 1452’nin Kasım ayında yardım göndermeye karar verdi ve Giovanni Giustiniani komutasında 700 asker taşıyan Ceneviz kadırgaları 26 Ocak 1453’te Konstantinopolis’e vardı. İmparator Konstantinos, Giovanni Giustiniani’yi kara kuvvetlerinin başkumadan yaptı.Kostantinopolis’teki asker sayısı 8.000 civarındaydı, limanda 26 savaş gemisi bulunuyordu. Daha evvel 700 İtalyanı taşıyan yedi Girit ve Venedik gemisi Şubat ayında şehirden kaçmıştı. Osmanlı ordusundaki asker sayısı ise en az 50.000 idi. Ayrıca Mehmed yalnızca karadan kuşatmanın yeterli olmayacağını düşünerek bir donanma hazırlatmıştı. Bu donanma bahar aylarında boğazın Marmara girişine vardı.

Osmanlı ordusu 23 Mart’ta Edirne’den hareket etti ve 2 Nisan’da Konstantinopolis’e vardı. Aynı gün Haliç’in girişi zincirle kapatıldı. Karargâhını Romanus kapısının karşısına Maltepe’ye kuran Mehmed son kez teslim çağrısında bulundu ama imparator reddetti.

Fatih’in İstanbul’u fethederken kullandığı kılıcı, Topkapı Müzesi’nde sergilenmektedir.

Benjamin Constant’ın II. Mehmed’in Constantinople’a Girişi İsimli Tablosu Benjamin Constant’ın eseri
6 Nisan sabahı ilk saldırı başladı. Kuşatma, aralıklı çatışmalarla 53 gün sürdü. İmparator Konstantinos, Giustinani ile birlikte Romanus kapısını savunuyordu. Şehzade Orhan da Marmara kıyısındaki kıtalardan birini yönetiyordu. 20 Nisan günü Papa’nın gönderdiği üç Ceneviz gemisi ve Sicilya’dan gelen bir Rum yük gemisi şehrin açıklarında belirdi. Marmara denizinde yapılan savaşın sonunda akşam saatlerinde dört gemi Haliç’e girmeyi başardı. Donanmasını bir şekilde Haliç’e indirmesi gerektiğini anlayan Mehmed gemilerini karadan geçirmeye karar verdi. Bugünkü Dolmabahçe’den Kasımpaşa’ya uzanan güzergaha kalaslar döşendi ve 70 kadar gemi silindirler üstünde 22 Nisan sabahında Haliç’e indirildi. Böylece Haliç’in kontrolü Osmanlıların eline geçti. Öte yandan kuşatmanın yedinci haftasında Osmanlılar hâlâ kesin bir sonuç alamamıştı. Bu noktada Halil Paşa son bir kez Mehmed’i teslim çağrısı yapmaya ikna etti ancak imparator teklifi yine reddetti. Bunun üzerine Mehmed 24 Mayıs’ta ayın 29’unda karadan ve denizden büyük bir saldırı yapacağını duyurdu.
Fatih’in İstanbul’a girişi. Fausto Zonaro’nun eseri

Son saldırı hazırlıklarını Zağanos Paşa düzenledi.Osmanlı ordusu 29 Mayıs’ın ilk saatlerinde taarruza başladı. Osmanlılar son taarruzu üç dalga halinde gerçekleştirdiler. İlk iki saat boyunca başıbozuklar surlara saldırdılar, ardından Anadolu birlikleri onların yerini aldı. Son olarak öldürücü darbeyi vurmak üzere yeniçeriler devreye girdi. Bu sırada yaralanan Giustiniani’nin savaş alanından ayrılması şehri savunanların arasında büyük moral bozukluğuna neden oldu. Nihayet sabah saatlerinde Osmanlı askerleri “Kerkoporta” adlı kapıdan içeri girmeyi başardılar ve kapının üzerindeki burca Osmanlı sancağını diktiler.Mehmed fethin ilk günü öğleden sonra şehre girdi. Ayasofya’ya giderek namaz kıldı ve min-baʿd (bundan sonra) tahtım İstanbul’dur diye buyurdu.

“The ottoman centuries: The rise and fall of the Turkish Empire” ve Atatürk kitabının yazarı Lord Kinross’un İstanbul’un fethiyle ilgili düşünceleri:

“İstanbul’un düşmesi sadece Bizans İmparatorluğu’nun sonunu ve son etkili imparatorun ölümünü belirler.Zira 150 yıldan beri devam edegelen Osmanlı akınlarıyla Bizans’ın bırakacağı boşluk,zaten yavaş yavaş doldurulmuş durumdaydı.Şehrin düşmesinden önce de Avrupa ile Asya birleşitiği bu noktanın hakimi,zaten Osmanlılardı.Bizans’ın o günlerde İslam okyanusu içerisinde bir Hristiyan adacığından farkı kalmamıştı.”

Şehir zorla alınmıştı, bu yüzden dinî hukuka göre yağmalanabilirdi.Yağma üç gün sürdü. İmparator Konstantinos’un akıbeti meçhuldür. Kimi kaynaklar cesedinin bulunamadığını söylerken, Babinger gibi bazı tarihçiler imparatorun cesedinin mor ayakkabılarından teşhis edildiğini yazar. Alphonse Lamartine eserinde imparatorun cesedinin bulunduğunu ve Fatih’in Konstantinos için Hristiyan usulü cenaze töreni düzenlediğini belirtir.Şehzade Orhan ise keşiş kılığında şehri terk etmeye çalışırken yakalanıp idam edildi.

Fatih şehrin ticaret merkezi olan Galata’dan kaçmış olan Rumların ve Cenevizlilerin dönmesini sağladı. Rum Patrikhanesi’nin yeniden açılmasına izin verdi; ayrıca bir Yahudi hahambaşlığı ile bir Ermeni Patrikhanesi kurdurdu. II. Mehmed İstanbul’u, farklı dinlerden insanların bir arada yaşadığı, ticaret ve kültür merkezi olan bir başkent yapmayı amaçladı.

Yeni başkentin kurulması

Fatih’in İstanbul Ortodoks Patrikhanesi lideri II. Gennadios ile görüşmesini betimleyen bir tablo,
1454 Fethin hemen ardından Mehmed şehrin onarımına başladı. Amacı Doğu Roma’yı yıkmak değil onu Osmanlı yapısı içinde diriltmekti. Kuracağı imparatorluk bir İslâm devleti olmakla birlikte Doğu Roma gibi kozmopolit bir yapıya sahip olacaktı.

Fatih, Rum Ortodoks Patrikhanesi, Ermeni Patrikhanesi ve Yahudi hahambaşı bulunmasına izin verdi. 6 Ocak 1454’te Yorgo Skolaris’i yeni Ortodoks patriği olarak atadı. Ayasofya camiye çevrildiğinden Patrikliğe resmî makam yeri olarak Havariyun Kilisesi verildi. Şehirdeki Yahudilerin hahambaşı olarak Moşe Kapsali atadı. 1461 yılında ise Bursa Psikoposu Hovakim İstanbul Ermeni Patriği olarak atandı.

Mehmed Theodosius Forumu’nun olduğu yerde ilk sarayının inşasını başlattı. Daha sonraki yıllarda ise Sarayburnu’nda Topkapı Sarayı’nı inşa ettirdi.

Çandarlı Halil Paşa’nın idamı

Fatih, ilk tahta geçtiğinde ve İstanbul’un fethi sırasında sergilediği tutumlar nedeniyle, Çandarlı Halil Paşa’yı 10 Temmuz 1453 tarihinde Edirne’de idam ettirdi. Bazı kaynaklara göre Çandarlı Fatih’i sabırsız ve deneyimsiz buluyordu. Bu olay ile Fatih otoritesini pekiştirmiş oldu ve herkes genç hakana boyun eğdi.

Çandarlı Halil Paşa fetihten sonra idamına giden süreçte Yedikule’de Altın Kapı’da kırk gün hapis edildi. 10 Temmuz’da gözlerine mil çekildi ve daha sonra idam edildi. Boyun eğeceği yerde Hakan’a dik baktığı iddia edilir. Daha sonra oğlu İbrahim Paşa tarafından İznik’e götürülüp türbesine gömüldü. Çandarlı Halil Paşa, idam edilen ilk Osmanlı sadrazamıdır.

Yeni fetihler

Belgrad Savaşı (Macaristan’da: Nándorfehérvár) 1456. Hünername 1584

İstanbul’un fethinden sonra Osmanlılara bağlılığını bildiren ve ele geçirdiği bazı kaleleri geri veren Sırplar, Macarlar ile iş birliği yaparak yeniden düşmanlıklarını göstermeye başlamışlardı. Bunun üzerine 1454 -1457 arasında üç kez peşpeşe Sırbistan’a sefer düzenlendi. Belgrad dışındaki bütün Sırp toprakları ele geçirildi.

Sırp Kralı Bronkoviç’in ölümüyle başlayan taht mücadelelerinden faydalanan Osmanlılar, Sırpları vergiye bağladılar. Taht kavgalarının yeniden alevlenmesi üzerine, Mora seferinde bulunan Fatih, Sırp meselesine son verilmesini emretti. Mahmud Paşa, 1459’da başkentleri Semendire’yi ele geçirilerek Semendire Sancakbeyliği’ni oluşturdu. Böylece Sırbistan’da 350 yıl sürecek Osmanlı hâkimiyeti başlamış oldu.

İstanbul’un fethinden sonra Bizans İmparatoru XI. Konstantinos’un kardeşleri, rakipleri Kantakuzen ailesine karşı Mora’da, Osmanlıların yardımını istemişlerdi. Turahanoğlu Ömer Bey, akıncıları ile duruma müdahale etti ve muhalifler bertaraf edildi. Fakat bu sefer iki kardeş arasında mücadele başlamıştı. Bölge ülkelerinin Mora’yı istilâ niyetlerini bilen Fatih 1458’de harekete geçti. Korent’i ele geçiren Fatih, Mora’nın bir kısmını merkeze bağlayarak, burada bir sancak oluşturdu. Atina ve diğer bölgeler ise Osmanlı yönetimini kabul etti. Kardeşi Dimitrios’a karşı Arnavutların desteğini alan Thomas’ın Osmanlılarla yapılan anlaşmayı bozması üzerine 2.kez Mora’ya sefer düzenlendi. Thomas, Papa’nın yanına kaçmak zorunda kaldı. Bölgeye çok sayıda Türk yerleştirildi. Venedikliler bölge halkını Osmanlılara karşı ayaklandırmaya çalışıyorlardı. Ancak bunda başarı kazanamayan Venedik, Osmanlı kuvvetleri tarafından bozguna uğratıldı (1465).

Fatih Sultan Mehmet 1477’de Kırım Hanlığı’nı Osmanlı Devleti’nin egemenliği altına aldı. Candaroğulları’nın elindeki Sinop’u aldı.

Cenevizlilerin önemli üslerinden Amasra’yı aldı. 1479’da bir antlaşma yaparak Venedik’le 16 yıllık savaşa sona verdi. Venedik Arnavutluk’taki kaleleri Osmanlılara bıraktı, karşılığında Mora’daki bazı iskelelerden yararlanma hakkı elde etti. Fatih Venedik’le anlaşmaya varınca, İtalya’nın öteki önemli kent devletlerine savaş açtı. 1480’de İtalya’nın güneyindeki Otranto limanını ele geçirdi. Otranto, Roma’ya giden yolda bir köprübaşı olduğu için bu olay Avrupa’da büyük yankı uyandırdı.

Bosna-Hersek seferleri ve Bosnalıların Müslüman oluşu

II. Mehmed’i gül koklarken tasvir eden minyatür. Nakkaş Sinan Bey’in eseridir.

Osmanlılara vergi yoluyla bağlı olan Bosna Kralının, anlaşmalara riayet etmemesi üzerine Üsküp’ten harekete geçen Fatih, Sadrazam Mahmud Paşa ve Turahanoğlu Ömer Bey’e Bosna’nın tamamen fethedilmesi emrini vermişti. 1463 yılındaki seferle Bosna Kralı Osmanlı hâkimiyetini yeniden tanıdı. Ancak şeyhülislamın da fetvasıyla sonra öldürüldü ve bu topraklarda Bosna Sancakbeyliği oluşturuldu. Fakat ordunun İstanbul’a dönmesi üzerine aynı yıl, Macar kralı Bosna’ya girdi.

İkinci kez düzenlenen seferle Osmanlılar, Yayçe dışındaki bütün kale ve şehirleri yeniden ele geçirdiler. Bosna seferleri esnasında Hersek Kralı Stefan da ülkesinin bir kısım toprağının Osmanlılara doğrudan bağlanması şartıyla tahtında bırakılmıştı. Ancak 1483 yılında Hersek tamamen Osmanlı toprağı hâline gelecektir. Fatih, Bosna’yı Osmanlı topraklarına kattığı zaman “Bogomil” mezhebindeki Bosnalılara çok iyi davranmıştı. Hem Katolik hem de Ortodoksların kendi kiliselerine almak için baskı yaptıkları Bogomiller bu sebeple Osmanlı yönetimine sıcak bakmışlar ve kendilerine sağlanan din ve vicdan hürriyetinden etkilenerek zamanla Müslüman olmuşlardı. Bu Müslüman Bosnalılara “Boşnak” denilmektedir.

Fatih devrinde Osmanlıların karada en güçlü komşusu ve rakibi Macarlar, denizde ise Venedik idi. Macarlar bu dönemde tek başlarına Osmanlılarla baş edemeyeceklerini bildiğinden, doğrudan bir savaşı göze alamamış, Fatih de tabiî sınır olan Tuna’yı geçmeyi düşünmemiştir. Ancak akıncılar vasıtasıyla, Macaristan’a güvenliğin sağlanmasına yönelik yüzlerce başarılı akın düzenlenmiştir. Keza Venedik Cumhuriyeti de Osmanlılarla doğrudan karşılaşmaktansa Balkanlardaki diğer devletleri kışkırtmayı yeğ tutmuştur. Güçlü donanmasıyla Mora ve Ege’deki adalara sahip olmak isteyen Venedik, Osmanlılar karşısında istediği sonucu alamamış, aksine pek çok ada ve kıyı kaleleri Osmanlıların eline geçmiştir.

Fatih’in Bosna Fransiskanları’nın özgürlüğü ile ilgili fermanı:

“Ben, Sultan II. Mehmed Han,bundan böyle bütün Dünya’ya ilân ediyorum ki,
Bosna Fransiskanları bu ferman ile benim korumam altındadır.
Ve emrediyorum ki:
Kimse bu insanlara veya kiliselerine zarar vermeyecek!
Devletimde barış içinde yaşayacaklar.
Göçmen haline gelmiş bu insanlar, güvende ve özgür olacaklar.
Devletim sınırları içerisinde olan manastırlarına geri dönebilirler.
Devletimden hiçbir önemli kimse, vezirler, kâtipler veya hizmetkârlar onların izzetlerini kıracak ya da onlara zarar verecek bir şey yapmayacaklar!
Kimse onlara hakaret etmeyecek, tehlikeye atmayacak ya da kendilerine veya mallarına veya kiliselerine saldırmayacak!
Ayrıca, bu insanların kendi memleketlerinden getirdikleri şeyler ve kimseler de aynı haklara sahiptir…
Bu fermanı buyurarak, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın ve onun Resûlünün ve ondan önceki 124,000 peygamberlerin adına kılıcım üzerine yemin ederim ki; hiçbir vatandaşım bu fermanın aksine hareket etmeyecek!”

Eflak ve Boğdan seferleri

II. Mehmed’i tasvir eden minyatür.

Yıldırım Bayezid zamanında vergiye bağlanan Eflâk Prensliği’nin başına Fatih tarafından III. Vlad (Kazıklı Voyvoda) getirilmişti.(1456) Osmanlılara bağlı görünen Vlad aslında gizliden gizliye düşmanlık ediyordu. Vlad’ın Fatih’in elçilerini kazığa oturtarak öldürmesi üzerine 1462 yılında Fatih, Eflak’a bir sefer düzenledi. Boğdan’dan da yardım alan Osmanlı kuvvetleri Voyvoda’yı uzun süre takip etti. Neticede, sığındığı Macarların, Osmanlılarla yaptığı anlaşma üzerine Vlad’ı esir etmeleri ile mesele çözüldü. Fatih voyvodalığa Radul’u getirdi ve Eflâk bir Osmanlı eyaleti hâline geldi.

1455’ten itibaren Osmanlı Hâkimiyetini tanıyan Boğdan Prensliği’nin Kefe’nin fethinden sonra izlediği düşmanca siyaset üzerine Osmanlı kuvvetleri 1475 yılında Racova Savaşında yenilmesine rağmen 1476’da Boğdan’a girdi. Fatih’in bizzat başında olduğu Osmanlı kuvvetleri Boğdan ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Böylece Boğdan da yeniden Osmanlı hâkimiyetini tanımış oldu. Kesik başı II. Mehmed’e teslim edilen Kazıklı Voyvoda’nın mezarının yeri bilinmemektedir.

Arnavutluk seferleri

Fatih Sultan Mehmet ile aynı sarayda yetişen ve sonra papalık ve Napoli Krallığının desteği ile harekete geçen Arnavutluk hâkimi İskender Bey, vurkaç taktiği ile Osmanlı kuvvetlerine baskınlar düzenlemekteydi. Bunun üzerine Fatih, bizzat sefere çıkmaya karar verdi. 1465 yılında gerçekleşen I. seferde, İlbasan Kalesi’ni yaptırıp, içine asker yerleştiren Fatih, Balaban Paşa’yı bölge için görevlendirerek, geri döndü. Ancak, Papa ve diğer devletlerden aldığı kuvvetlerle Türklere saldıran İskender Bey, Balaban Paşa’yı şehit etti ve İlbasan kalesi’ni kuşattı. Bunun üzerine Fatih II. Arnavutluk Seferine çıktı (1467). Ele geçirilen topraklarda yeni garnizonlar oluşturuldu. Bu sırada İskender Bey ölmüş ve yerine oğlu Gjon Kastrioti II geçmişti. Fatih başlattığı 3. Arnavutluk seferinde Arnavutların elinde kalmış olan Kroya ve İşkodra kuşatıldı. 1479’da Arnavutluk da bir Osmanlı vilayeti durumuna geldi.

Trabzon İmparatorluğu’nun yıkılışı

1461’de Trabzon İmparatorluğu’nun başkenti Trabzon’u ele geçirdi ve bu devletin varlığına son verdi. 1462’de yeniden Rumeli seferine çıktı. Eflâk’ı Osmanlı Devleti’ne bağladı ve 1463’te Bosna’yı tamamen ele geçirdi. Aynı yıl Ege Denizi’ndeki Midilli Adası’nı alınca Venedikliler’le arası açıldı. Bu olay, 1479’a kadar sürecek olan savaşın da başlangıcı oldu. Fatih’in Ege’de fethettiği adalar; Taşoz, Eğriboz, Limni, Semadirek, Gökçeada, Midilli ve Tenedos’dur. 1465’te Hersek’in büyük bölümünü, 1466’da da Arnavutluk’taki bazı kaleleri fethetti.

Fatih’e karşı Karamanoğulları ve Akkoyunlular ittifakı

Osmanlı Devleti’nin gelişen bu gücü karşısında Karamanoğulları, Doğu Anadolu’daki Akkoyunlular’la ittifak kurdu.

Fatih, 1466’da yeni bir Anadolu seferine çıktı. Karamanoğullarının başkenti Konya’yı ele geçirdi. Ama İstanbul’a dönünce Karamanoğulları, Osmanlılara geçen yerleri geri aldılar. Sonradan sadrazam olacak olan Gedik Ahmed Paşa 1471’de Karamanoğullarını bir kez daha yenilgiye uğrattı. Akkoyunlular, Karamanoğullarını desteklemeye devam ettiler. 11 Ağustos 1473’te Otlukbeli Savaşı’nda Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ı ağır bir yenilgiye uğrattı. Ertesi yıl da Karamanoğulları Beyliği’ni tamamen ortadan kaldırdı.

Yenilikleri ve kanunnameleri

II. Mehmed’in Bertoldo di Giovanni tarafından yapılmış bir bronz madalyonu, 1480.

Fatih, askeri başarılarla Osmanlı Devleti’ni büyük bir imparatorluğa dönüştürdü. Bilime, tarihe ve felsefeye özel ilgi gösterdi. Türkçeden başka Arapça, Farsça, Latince ve Yunanca kitaplardan oluşan özel bir kütüphanesi vardı. Avni takma adıyla şiirler yazdı. Şiirleri Fatih Divanı (1944), Fatih’in Şiirleri (1946), Fatih ve Şiirleri (1959) gibi adlar altında basıldı. Bilim adamlarını ve edebiyatçıları destekleyen Fatih, nesir ustası Sinan Paşa ile şair Ahmed Paşa’yı vezirliğe kadar yükseltti. Ünlü matematikçi ve astronomi bilgini Ali Kuşçu’nun İstanbul’da kalmasını sağladı. Fatih, İtalyan ressam Gentile Bellini’yi 1479’da İstanbul’a getirterek resimlerini yaptırdı.

Fatih, Osmanlı Devleti’ne düzenli ve sürekli bir yapı kazandırmak için önemli düzenlemeler yaptı. Yönetim, maliye ve hukuk alanında koyduğu kuralları içeren Fatih Kanunnamesi, sonraki dönemde de yürürlükte kaldı. Bu kanunname, tahta çıkan padişaha devletin geleceği (nizâm-ı âlem) için kardeşlerini öldürme hakkı veriyordu.Fatih’in Osmanlı devlet düzenine ilişkin temel ilkelerin pek çoğu, Tanzimat dönemine kadar geçerliliğini korudu. Fatih’in saltanatı döneminde Osmanlı ülkesinde 500’den fazla mimari yapı yapıldı. Onun adına yapılan en önemli yapı, İstanbul’da bir cami ile medrese, kitaplık, imarethane (aşevi), darüşşifa (hastane), hamam, kervansaray gibi birimleri kapsayan Fatih Külliyesi’dir.

Eğitim ve kültür

Fatih Sultan Mehmet’in tarihteki en önemli yanlarından birisi de eğitime verdiği önem olmuştur. Üniversite anlamında Osmanlı tarihinde ve dünya tarihinde bilinen en eski eğitim kurumlarından olan Sahn-ı Seman’ı kurmuştur. Sahn-i Seman İstanbul’un ilk Türk yükseköğretim kurumudur. Sahn-ı Seman medreseleri Fatih Külliyesi içindeki en yüksek düzeyli medreseler idiler. Sahn-ı Semân’ın eğitim müfredatının hazırlayıcılarından biri çağın önemli bilim adamı Ali Kuşçu’dur. Medreselerde Ali Kuşçu tarafından düzenlenen bir okutma planının olduğu, hatta bunun “Kânûnnâme” şeklinde yapıldığı bilinmekle birlikte, bugüne kadar incelemesi yapılan Osmanlı arşiv belgeleri arasında ele geçirilememiştir. Bu kanunnamenin aslının 1918 yılında külliyede çıkan yangınla yok olması da olasıdır. Sahn-ı Semân, Kanuni tarafından açılan Süleymaniye Medreseleri zamanına kadar nakli ve akli bilimlerde öğrenci yetiştirmekteydi. Kanuni devrinde bu medreseler şer’î ilimler ihtisası yapılan medreseler olmuşlar, Süleymaniye Medreseleri de aklî ilimlerin ihtisas yeri olmuştur.

Ali Kuşçu, Fatih tarafından astronomi eğitimi için Semerkant’a gönderilmiş ve daha sonra 1570’te Takiyuddin tarafından Tophane’de kurulacak gözlemevinin ilk çalışmalarını yapmıştır.

Ölümü

II. Mehmed vefat ettiğinde Osmanlı sınırları (1481)

Fatih 1481’de, Anadolu’ya doğru yeni bir sefere çıktı. Ama daha yolun başında hastalandı ve 3 Mayıs 1481’de Gebze yakınlarındaki Hünkar Çayırı’ndaki ordugâhında öldü. Gut hastalığından öldüğü sanılmakla birlikte, zehirlendiği de rivayet edilir. Fatih öldükten sonra vefatı saklandı. Padişahın hamam ihtiyacı var denilerek gizlice cenazesi saraya getirildi. O sırada Şehzade Bayezid’e ve Şehzade Cem’e ulak gönderildi. O sırada asker Fatih’in öldüğünü öğrenip İstanbul’a gelip büyük bir anarşi başladı. Karamanlı Mehmed Paşa Cem taraftarı olduğu için idam edildi. Her taraf yağmalanmaya başladı. Gayrimüslim tüccarların evlerine ve dükkanlarına saldırıldı. O arada herkes kendi taraftarını tahta çıkarmak için uğraşırken Fatih’in cenazesi sarayda karanlık bir odada unutuldu. Baltacılar kethüdası Kasım isimli bir kişinin II. Bayezid’e yazdığı mektupta sarayda cenazenin yanına gittiğinde 3 gün 3 gece üzerine mum yanmadığını, cesedin kokusundan yanına zor varıldığını söyler. Daha sonra tahnit ustasıyla beraber iç organları çıkarılmış ceset tahnit edilmiş. Cesedi tahnit edebilmek için elbiselerinin çıkarılması gerekiyordu. Lakin mevsimin sıcak olması dolayısıyla ceset bozulduğu için elbise cesede yapışmıştı. Bu yüzden sol kolunun üzerinden elbise kesildi ve tahnit edildi. Kesik elbise bugün hale Topkapı Sarayı’ndadır. II. Bayezid payitahta gelene kadar o şekilde bekletilmiş. Ölümünden sonra oğlu Bayezid tahta çıktı. Fatih Camii’ndeki türbesinde yatmaktadır. Seferi nereye düzenlediği tam olarak bilinmemektedir. Zira Fatih bu bilgiyi seferin güvenliği açısından çok gizli tutuyor ve kimseye söylemiyordu. Ancak tarihçiler seferin Mısır’a ya da Roma’ya (Papalık) olacağı yönünde tahminler yürütmektedir. Ama başka kitaplar ve tarihçiler ise farklı yerlere fetih düzenleyeceği görüşündeydi. Birlikleri Üsküdar’da topladığı ve hazırlıkları başlattığı için seferin İtalya’ya olma olasılığı günümüz tarihçileri tarafından makul bulunmamaktadır.

Eğitim Hayatı

Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk ve tek padişah resminin yer aldığı 1000 lira (1986-1992)

Fatih Sultan Mehmet çocukluğundan itibaren yoğun bir İslami ve ilmi eğitim aldı. Kendisinden önceki altı padişah gibi o da askeri hususlarda bilgi ve tekniğe sahipti. Fatih Sultan Mehmet, birçok tarihçi tarafından bir Rönesans hükümdarı olarak tanımlanmaktadır.Fatih, İtalya ve İtalyan kültürünü tanıyan nadir bir doğu hükümdarıydı. Sultan Mehmed’in yanında bulundurduğu Rum tarihçi Kritvulos, onun kendi anadili olan Osmanlı Türkçesi dışında Arapça, Farsça, İbranice, Keldanice, Slavca, İtalyanca, Yunanca ve Latince bildiğini ifade etmektedir.Fatih’in özellikle İstanbul’un fethinden sonra zengin bir kütüphanesi vardı ve binlerce ciltlik kitaba sahipti. Antik tarihe meraklı olan padişah, Pulutarque’nin Geographia isimli eserini Yunanca’dan Türkçeye çevirerek coğrafi bilimlere olan ilgisini göstermiştir. Fatih’in sarayında Yunanca ve İtalyanca bilen iki katip bulunuyor ve padişaha eskiçağ tarihiyle ilgili bilgiler veriyordu. Mitolojiyle ilgilenen Fatih, Homeros’un meşhur İlyada Destanı’nın kopyasını hazırlatmıştı.Fatih’in yanında bulunan İtalyan nedimesi ona Antik Yunanistan’daki düşünürlerin ve Romalı tarihçilerin eserlerini okutmuştu. Fatih papaların, imparatorların, Fransa krallarının, Büyük İskender’in Lombardların vekayinamelerini okumuştu.Bizanslı aydın Gregorios Phrantezes, Fatih’in Büyük İskender, Roma imparatoru Augustus, Bizans imparatoru Büyük Konstantin ve Theodosios gibi şahsiyetlere karşı hayranlık beslediğini söyler.Ayrıca Fatih ateşli silahlara karşı yoğun ilgi göstermiş, tarihteki ilk havan topu olduğu bilinen şahinin çizimlerini bizzat kendisi yapmıştır. Divan edebiyatında Fatih Sultan Mehmet, Avni mahlasıyla şiirler yazmıştır. Yine padişah, huzurunda felsefi tartışmalar yaptırıyordu. Ali Kuşçu, Georgios Trapezuntios ve Hocazade gibi devrin büyük zekalarını korumuş, Hristiyan bilim adamları ve sanatkarları sarayına davet etmiş, onlara iltifat ve ikramlarda bulunmuştur. Fatih ayrıca İtalyan ressam Gentile Bellini’ye kendi hususi resmi olmak üzere çeşitli portreler ve heykeller yaptırmıştır. Hristiyanlığı yakından tanımak isteyen Fatih, İstanbul Ortodoks Kilisesine patrik olarak atadığı Gennadios ile Hristiyanlık akaidi üzerine müzakereye girişmiş ve bu müzakerenin yazılmasını istemişti. (Gennadios İtikadnamesi) Hatta bu durum Avrupa’da Fatih’in Hristiyanlığa meylettiği şeklinde yorumlanmış ve Papa II. Pius padişahı Hristiyanlığa davet eden bir mektup kaleme almıştı.Tarihçi İlber Ortaylı bu konuyla ilgili olarak Fatih’in şüphesiz itikadı olduğunu fakat sofu derecesinde koyu bir Müslüman olmadığını belirtmiştir.

Ailesi

Eşleri

  1. Emine Gül-Bahar Hatun – II. Bayezid ile Akkoyunlulara gelin giden Gevherhan Sultan’ın annesidir.
  2. Helena Hatun – Mora Despotu olan Demetrus’un kızıdır.
  3. Alexias Hatun – Bizans prenseslerindendir.
  4. Gülşah Hatun – Karamanoğulları Beyliği’nden İbrahim Bey’in kızı, Karaman Sancakbeyi Şehzade Mustafa’ nın annesidir.
  5. Sitti Mükrime Hatun – Dulkadiroğlu Süleyman Bey’in kızı.
  6. Çiçek Hatun – Türkmen Beyi kızı veya cariye Cem Sultan’ın annesidir.
  7. Anna Hatun – Trabzon İmparatoru’nun kızıdır. Evlilikleri kısa sürmüştür.
  8. Hatice Hatun – Zağanos Paşa’nın kızıdır. Fatih boşamıştır.

Erkek çocukları

  1. II. Bayezid
  2. Mustafa
  3. Cem Sultan

Kız çocukları

  1. Gevherhan Hatun, Akkoyunlu Uzun Hasan’ın oğlu Uğurlu Mehmet Bey ile evlendi.

Notlar

  • İslam peygamberi Muhammed, İstanbul’un fethi mevzuunda, İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir demiştir.Fatih bu mevkiye ulaşabilmek için çok çaba sarf etmiştir. Bir sözünde Ya ben İstanbul’u alırım, ya İstanbul beni demiştir.

Popüler kültürde II. Mehmed

  • Ahmet Ümit’in Sultanı Öldürmek adlı romanı, Fatih’in kişilik yapısı, psikolojik durumu ve şüpheli ölümü üzerine yoğunlaşmaktadır.
  • Nedim Gürsel’in Boğazkesen romanı İstanbul’un Fethi’ni konu almaktadır.
  • 1997 yapımı Kuşatma Altında Aşk filmi, İstanbul’un Fethi’ni arka planda kullanmaktadır.
  • Ahmet Almaz’ın Fatih Sultan Mehmed Nasıl Öldürüldü? isimli kitabında Fatih’in ölümü ile ilgili bazı iddialar değerlendirilmektedir.
  • Yazar Turan Oflazoğlu’nun Bizans Düştü Fatih adlı oyununda İstanbul’un Fethi anlatılmaktadır.
  • Yazar Beyazıt Akman’ın Dünyanın İlk Günü adlı romanında İstanbul’un Fethi anlatılmaktadır.
  • Yazar Okay Tiryakioğlu Kuşatma 1453 adlı romanında, İstanbul’un Fethi ve II. Mehmed’in öyküsünü sürükleyici bir kurgu ve zengin tarihsel verilerle anlatmaktadır.
  • Fetih 1453, 2009 yapımı Faruk Aksoy filmidir. Bu film İstanbul’un Fethi’ni anlatmaktadır. Filmde II. Mehmed’i Devrim Evin canlandırmıştır.
  • Fatih adlı dizi 2013 yapımıdır. II. Mehmed’i Mehmet Akif Alakurt canlandırmıştır.
  • Osmanlı Tokadı adlı dizi 2013 yapımıdır. II. Mehmed’i İsmail Hacıoğlu canlandırmıştır.
  • Mehmed: Bir Cihan Fatihi adlı dizi 2018 yapımıdır. II. Mehmed’i Kenan İmirzalıoğlu canlandırmıştır.

Mirası

İstanbul’un Fatih ilçesindeki Fatih Parkı’nda yer alan II. Mehmed Heykeli.

İstanbul Boğazı üzerinde Fatih’in anısına inşa edilen Fatih Sultan Mehmet Köprüsü 3 Temmuz 1988’de kullanıma açılmıştır.İstanbul’un Fatih ilçesindeki Fatih Parkı’nda II. Mehmed’in bir heykeli bulunmaktadır.

 

 

II. Mehmed
Keyser-i Rûm
Sultan
Ebu’l Feth
Gentile Bellini 003.jpg

II. Mehmed’in İtalyan ressam Gentile Bellini’ye yaptırdığı 1479 tarihli portre
7. Osmanlı Padişahı
Hüküm süresi Ağustos 1444 – Eylül 1446
(I. dönem)
Önce gelen II. Murad
Sonra gelen II. Murad

Hüküm süresi 3 Şubat 1451–3 Mayıs 1481
(II. dönem)
Önce gelen II. Murad
Sonra gelen II. Bayezid
Eş(leri) Emine Gülbahar Hatun
Gülşah Hatun
Hatice Hatun
Sitti Mükrime Hatun
Çiçek Hatun
Çocukları II. Bayezid
Şehzade Mustafa
Cem Sultan
Gevherhan Sultan
Tam ismi
Mehmed bin Murad
Hanedan Osmanlı Hanedanı
Babası II. Murad
Annesi Hüma Hatun
Doğum 30 Mart 1432
Edirne, Rumeli Eyaleti, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm 3 Mayıs 1481 (49 yaşında)
Hünkârçayırı, Gebze, Osmanlı İmparatorluğu
Defin 22 Mayıs 1481
Fatih Camii, İstanbul, Türkiye
Dini İslam
İmza

 

 


Kaynak: Vikipedia
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


 

]]>
https://www.muhasebenews.com/fatih-sultan-mehmet/feed/ 0