Ana Sayfa Muhasebe Kar dağıtımını Euro olarak yaptık. Değerleme döviz alış kuru ya da efektif...

    Kar dağıtımını Euro olarak yaptık. Değerleme döviz alış kuru ya da efektif alış kuru mu alınacaktır?

    864
    0

    Kar dağıtımını Euro olarak yaptık. Değerleme döviz alış kuru ya da efektif alış kuru mu alınacaktır?

    MB Döviz alış kuru ile işlem yapılır.


    T.C.

    GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

    İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

    (Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

    Sayı

    :

    B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 94-723

    23/02/2012

    Konu

    :

    Dağıtılacak tasfiye karında stopaj uygulaması.

                İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, tasfiye halindeki şirketinizle ilgili olarak;

    – Tasfiyeye girmeden önce sermayeye ilave edilen olağanüstü yedekler ile tasfiye sonunda kalan yasal yedeklerin ortaklara dağıtımında kar payı stopajı yapılıp yapılmayacağı,

    – Tasfiyede olduğunuz 2010 yılı sonunda oluşan tasfiye zararının yedek akçelere mahsubu işleminin kar dağıtımı sayılıp sayılmayacağı ve bu mahsup işleminden sonra kalan yedek akçelerin ortaklara dağıtımının ne şekilde vergilendirileceği

    hususlarında Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

    Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

    Gelir Vergisi Kanununun “Bilanço esasında ticari kazancın tespiti” başlıklı 38 inci maddesinin birinci fıkrasında, bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı belirtilmiştir.

    Aynı Kanunun 94 üncü maddesinde, maddede belirtilen kişi ve kurumların bentler halinde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecbur oldukları belirtilmiştir.

    Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendi, Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci maddesinin ikinci fıkrası ile 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında kâr payları üzerinden yapılacak vergi kesintisine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. 03.02.2009 tarih ve 2009/14592, 14593 ve 14594 sayılı Bakanlar Kurulu Kararları uyarınca kâr payları üzerinden yapılacak vergi kesintisi oranları %15 olarak belirlenmiştir.

    Gelir Vergisi Kanunu uygulamasında vergiyi doğuran olay gelirin elde edilmesiyle gerçekleşmekte olup, gelirin elde edilmesi ticari ve zirai kazançlarda tahakkuk esasına, serbest meslek kazancı, gayrimenkul sermaye iradı ile diğer kazanç ve iratlarda tahsil esasına, menkul sermaye iratları ile ücret gelirlerinde ise hukuki ve ekonomik tasarrufun gerçekleşmesine bağlanmıştır.

    Menkul sermaye iratları açısından vergiyi doğuran olay niteliğinde olan hukuki ve ekonomik tasarrufun gerçekleşmesinde, gelirin sahibi tarafından talep edilebilir hale gelmesi anlamına gelen hukuki tasarruf aşaması, gelirin istendiği anda sahibine ödenecek hale gelmesi anlamına gelen ekonomik tasarruf aşamasınca izlenmekte olup, söz konusu menkul sermaye iradı gelirinin fiilen tahsil edilip edilmemesi gelirin elde edilmesine etki etmemektedir.

    Şirketlerin kar dağıtımına ilişkin esaslarını düzenleyen Türk Ticaret Kanununun 364 üncü maddesinin ikinci fıkrası ve 369 uncu maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendi uyarınca anonim şirketlerde kar dağıtma yetkisi genel kurula; 536 ncı maddesi uyarınca da kar dağıtımı yetkisi, ortak sayısı 20’den fazla olan limited şirketlerde ortaklar genel kuruluna, ortak sayısı 20 ve daha az olan limited şirketlerde de ortakların yazılı kararına bırakılmıştır.

    Aynı Kanunun yedek akçelerle ilgili hükümlerine 466-469 uncu maddelerinde yer verilmiş olup 470 inci maddede ise, kar payının sadece safi kardan ve bu amaçla ayrılmış olan yedek akçelerden dağıtılabileceği belirtilmiştir.

    Kurumlar Vergisi Kanununun 17 nci maddesinde;

    “1) Tasfiye dönemi: Her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli olur.

    a) Tasfiye, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer. Başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılır.

    b) Tasfiyenin başladığı takvim yılı içinde sona ermesi halinde tasfiye dönemi, kurumun tasfiyeye girdiği tarihten başlar ve tasfiyenin bittiği tarihe kadar devam eder.

    c) Tasfiyenin zararla kapanması halinde tasfiye sonucu, önceki tasfiye dönemlerine doğru düzeltilir ve anılan dönemlerde fazla ödenen vergi mükellefe iade edilir.

    (4) Tasfiye kârı: Tasfiye halindeki kurumların vergi matrahı tasfiye kârıdır. Tasfiye kârı, tasfiye döneminin sonundaki servet değeri ile tasfiye döneminin başındaki servet değeri arasındaki olumlu farktır.

    a) Tasfiye kârı hesaplanırken;

    1) Ortaklara veya kurum sahiplerine tasfiye esnasında avans olarak veya diğer şekillerde yapılan her türlü ödemeler tasfiyenin sonundaki servet değerine,

    2) Mevcut sermayeye ilave olarak ortaklar veya sahipleri tarafından yapılan ödemeler ile tasfiye esnasında elde edilen ve vergiden istisna edilmiş olan kazanç ve iratlar tasfiye döneminin başındaki servet değerine,

    eklenir.

    (5) Servet değeri: Tasfiye döneminin başındaki ve sonundaki servet değeri, kurumun tasfiye dönemi başındaki ve sonundaki bilânçosunda görülen öz sermayesidir. Bir yıldan fazla süren tasfiyelerde izleyen tasfiye dönemlerinin başındaki servet değeri, bir önceki dönemin son bilânçosunda görülen servet değeridir…”

    hükmüne yer verilmiştir.

    Bu hüküm ve açıklamalara göre;

    – Daha önceki yıllarda şirket sermayesine eklenmiş olan geçmiş yıl karlarının ve/veya yedek akçelerin, şirketin tasfiyesi sebebiyle ortaklara dağıtılması durumunda elde edenin hukuki kişiliğine göre kar dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılması gerekmektedir.

    – Şirketinizin tasfiyesi sonucu oluşan zararın geçmiş yıl kârlarına ve/veya yasal yedeklere mahsup edilmesi işleminde, nakden veya hesaben bir ödeme bulunmamaktadır. Bu nedenle, geçmiş yıl kârlarının ve/veya yasal yedeklerin geçmiş yıl zararlarına mahsup edilmesi işlemi, kar payı dağıtımı olarak değerlendirilmeyecek ve kar payı dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılmayacaktır.

    – Öte yandan, tasfiye sonucu oluşan zararın yasal yedeklere mahsubundan sonra kalan ve ortaklara dağıtılan tutarların ise elde edenin hukuki kişiliğine göre stopaja tabi tutulması gerekeceği tabiidir.

    Bilgi edinilmesini rica ederim.


    DANIŞTAY
    Vergi Dava Daireleri Kur. 2007/143 E.N , 2007/290 K.N.

    İlgili Kavramlar

    MÜKERRER KARAR VERİLEMEMESİ
    DANIŞMA VE İDARİ UYUŞMAZLIKLAR

    Özet
    7.2.2002 TARİHİNDE YAPILAN GENEL KURUL KARARIYLA, DÖVİZ CİNSİNDEN DAĞITIMINA KARAR VERİLİP; 2.5.2002 VE 19.6.2002 TARİHİNDE ORTAĞA ÖDENEN, 2001 YILINA AİT KÂR PAYI NEDENİYLE HESAPLANAN KUR FARKININ, GİDER OLARAK DİKKATE ALINMASINDA HUKUKA UYGUNLUK BULUNMADIĞI HAKKINDA.

    İçtihat Metni

    Kuru ekmek mayası ve katkı maddeleri üretimi yapan davacının 2002 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen rapora dayanılarak; dağıtımına karar verilen 2001 yılı kârından, yurt dışında yerleşik yabancı ortağın %99,9 hissesine isabet eden kısmından 2.5.2002 tarihinde 6.500.000 Euro, 19.6.2002 tarihinde de 5.408.292 Euro ödendiği, geç ödenen temettünün ortaklar borçlar hesabında izlenmesi suretiyle döviz cinsinden şirketin borçlandırıldığı ve 30.6.2002 tarihine kadar her ay sonunda borç için kur farkı gideri tahakkuk ettirilerek, gerçekte sermayenin bir cüz’ü olan geçmiş yıl kârının değerlemeye tabi tutulması ve bunun da gider yazılması suretiyle dönem kazancının azaltıldığı, henüz tahakkuk etmeyen ücretler İçin karşılık ayrılması suretiyle de dönemsellik ilkesine aykırı kayıt yapılarak matrahın aşındırıldığı, ileri sürülerek ikmalen, imal edilen ürünün maliyetine dahil edilmesi gereken royalti ödemelerinin doğrudan gider yazılamayacağı görüşüyle de re’sen tespit edilen matrah farkı üzerinden kurumlar vergisi salınmış, fon payı hesaplanıp, vergi zıyaı cezası kesilmiştir.

    Adana 2. Vergi Mahkemesi 27.10.2004 günlü ve E:2004/318, K:2004/1305 sayılı kararıyla; 7.2.2002 tarihinde yapılan genel kurul toplantısı sonucunda alınan kararla, şirketin 2001 yılı kârından kanunen ayrılması zorunlu olan vergi, fon, zararlar ile yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan meblağın ortaklara dağıtılmasına karar verilmekle birlikte, ortaklar açısından alacak hakkının, şirket açısından ise borcun doğduğu ve şirketin kâr payı dağıtımı nedeniyle genel kurul tarihi itibarıyla stopaj yükümlülüğünü yerine getirdiği hususları birlikte gözönünde bulundurulduğunda, %99,99’u yabancı ortaklı olan davacı şirketin genel kurul kararıyla dağıtılacak kâr payını döviz cinsinden belirlemesi sonucu bu borcunu döviz cinsinden değerlemeye tabi tutmasında ve borcun ödendiği tarihe dek oluşan kur farkını kurum kazancından indirmesinde yasaya aykırılık görülmediği; dosya içeriğinden, davacının 200 yılında alınan genel kurul kararıyla da 2001 yılı için yönetim kurulu başkan ve üyelerine ücret ödenmesine karar verdiği, bu durumda, şirket genel kurulunun, yönetim kurulu başkan ve üyelerine 2001 yılında da ücret ödenmesi kararı aldığı, ancak bu kararın bir sonraki yılda toplanan genel kurul kararıyla alınması yöntemini tercih ettiğinin görüldüğü, bu nedenle, yükümlü şirket genel kurulunun geçmiş yıl uygulamasını da dikkate alarak ve genel kurulun 2003 yılında, 2002 yılı için yönetim kurulu başkan ve üyelerine ücret ödenmesine karar verebileceği öngörüsüne dayanarak, Vergi Usul Kanununun 288 inci maddesi uyarınca karşılık ayırmak suretiyle 2002 yılında gider kaydetmesinde yasaya aykırılık bulunmadığı; öte yandan, nihai olarak üretimle ilgili olmakla beraber, personelin eğitilmesi, gerektiğinde teknik uzmanlar görevlendirilmesi gibi hususları öngören sözleşmeler uyarınca yapılan royalti ödemelerinin 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 275 inci maddesinde yer alan genel idare giderleri kapsamında olduğu, bu giderlerin doğrudan gider yazılması ya da mamul maliyetine pay verilmesi ihtiyari olduğundan, mamul maliyetine pay verilmesi gerektiği görüşüyle saptanan matrah farkında da isabet görülmediği gerekçesiyle ikmalen ve re’sen tespit edilen matrah farkı üzerinden yapılan tarhiyatın kaldırılmasına karar vermiştir.

    Vergi dairesi müdürlüğünün temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi 21.12.2005 günlü ve E:2005/796, K:2005/2835 sayılı kararıyla; değerlemeye tabi tutulacak iktisadi kıymetler arasında yer almayan geçmiş yıl kârının dağıtılmasına karar verilmiş olması, pay sahibi açısından alacak hakkına dönüşse de, borcun kaynağı, pay sahiplerinin kuruma tahsis ettikleri sermaye olduğundan, söz konusu kârın, yabancı kaynak niteliğine dönüştüğünün kabul edilemeyeceği, ayrıca, sermayenin bir cüz’ü olan geçmiş yıl kârının dağıtılmasına karar verildikten sonra, başka bir para birimine çevrilmesi suretiyle değerlemeye tabi tutulmasının, 2001 yılına ilişkin kâr dağıtımı tutarını aşan bir şekilde dağıtım yapılması sonucunu doğurduğu, dağıtılan kârın tevkifata tabi tutulması Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi gereği olup, davacı tarafından dağıtımın yapıldığı tarihte değil de, dağıtım kararı alındığı tarihte tevkifat yapılarak yükümlülüğün erken yerine getirilmiş olmasının da olaya bir etkisinin bulunmadığı, bu nedenle,vergi mahkemesince verilen kararın buhususa ilişkin hüküm fıkrasında hukuka uygunluk görülmediği, öte yandan, davacının henüz genel kurul tarafından bu yönde bir karar verilmeksizin 31.12.2002 tarihli yevmiye kaydıyla yönetim kurulu üyelerine ücret ödemesine ilişkin 919.246.094.276 lirayı karşılık ayırmak suretiyle kurum kazancından indirdiği, genel kurulun yönetim kurulu üyelerine 2002 yılı için ücret ödemesine dair 28.8.2003 tarihinde karar aldığı dosya içeriğinden anlaşıldığından, genel kurul tarafından ücret ödemesine dair karar alınmadan, dolayısıyla tahakkuku gerçekleşmeden gider kaydedilen ücretler, tahakkuktan önce karşılık ayrılabilecek, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi muhtemel zararlar kapsamında da nitelendirilemeyeceğinden, bozulması istenen kararın bu hususa ilişkin hüküm fıkrasında da hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle, mahkeme kararının ikmalen tarhiyata konu edilen matrah farkına ilişkin hüküm fıkralarını bozmuş, royalti giderlerinden kaynaklanan matrah farkına ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz istemini ise reddetmiştir.

    Bozma kararına uymayan Adana 2.Vergi Mahkemesi 1.2.2007 günlü ve E:2007/20, K:2007/130 sayılı kararıyla; davacı adına ikmalen yapılan tarhiyatın kaldırılması yolundaki kararında ısrar etmiştir.

    Israr kararı, davalı idarece temyiz edilerek, kararın bozulması istenmiştir.

    Savunmanın Özeti : Yasal dayanaktan yoksun olan temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

    Danıştay Tetkik Hakimi Abdurrahman GENÇBAY’ın Düşüncesi : Geçmiş yıl kârının dağıtımına karar verilmiş olması kârın özsermayenin bir unsuru olduğu niteliğini değiştirmeyeceğinden, bu kârın iktisadi kıymet gibi nitelendirilmesi suretiyle değerlemeye tabi tutularak kur farkı hesaplanamayacağı, tahakkuk etmemiş ücretlerin, takip eden yılda alınacağı öngörülen genel kurul kararına dayanılarak karşılık ayrılmak suretiyle gider yazılmasının ise gelir ve giderlerin dönemselliği ilkesine aykırı olduğundan aksi düşünce ile ikmalen yapılan tarhiyatı kaldıran vergi mahkemesi ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

    Danıştay Savcısı Nurten KARAÇAY’ın Düşüncesi: Danıştay Üçüncü Dairesinin 21.12 2005 gün ve K:2005/2835, sayılı bozma kararında yer alan savcı düşüncesi uyarınca temyiz isteminin kabulü ile ısrar kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    2002 yılı işlemleri incelenen davacı adına, inceleme raporuna dayanılarak ikmalen tespit edilen matrah farkı üzerinden yapılan tarhiyatı kaldıran vergi mahkemesi ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenmektedir.

    213 sayılı Vergi Usul Kanununun 258’inci maddesinde; değerleme, vergi matrahlarının hesaplanmasıyla ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tespiti olarak tanımlanarak, değerleri takdir ve tespit edilecek iktisadi kıymetlerin vergisel işlemlere konu maddi ve gayrimaddi mal ve haklar olduğu belirtilmiş; 186’ncı maddesinin son fıkrası ile, mevcutlar, alacaklar ve borçların işletmeye dahil iktisadi kıymetleri ifade ettiği açıkça ortaya konulmuştur. Yasanın 192 nci maddesinde ise, bilançonun tanımı yapılarak, bilançonun aktif ve pasif olmak üzere iki tabloyu ihtiva ettiği, aktif tablosunda mevcutlar ile alacaklar (ve varsa zarar), pasif tablosunda borçların gösterileceği, aktif toplamı ile borçlar arasındaki farkın, müteşebbisin işletmeye mevzu varlığını (öz sermayeyi) teşkil ettiği, öz sermayenin pasif tablosuna kaydolunacağı ve bu suretle aktif ve pasif tablolarının toplamlarının denkleştireceği, ihtiyatlar ve kâr ayrı gösterilseler dahi öz sermayenin cüz’ileri sayılacağı belirtilmiştir. Öte yandan; aynı Kanunun 215 inci maddesinde, defter ve kayıtların Türkçe tutulması mecburiyeti öngörülmüştür.

    Dosyanın incelenmesinden; ortaklarının %99,99’u yabancı olan şirketin, kâr dağıtım kararı aldığı genel kurul tarihi itibarıyla Türk lirası olarak tutmak zorunda olduğu hesaplarına göre dağıtılacak kârı belirleyip, bu miktar üzerinden 193 sayılı Kanunun 94 üncü maddesi gereğince menkul sermaye iradı stopajını yaptığı anlaşılmakta olup; bu tarih itibarıyla yabancı ortakların Türk lirası cinsinden alacağı kâr payı hukuken belirlemiş olmakla, aynı genel kurulda kâr payının döviz cinsinden ödeneceği yolunda karar alınmış ve ödemenin daha sonraki bir tarihte yapılmış olması, bu hukuki durumu etkilemeyecektir. Zira; hukuken genel kurul kararı ile belirlenmiş kâr payının, bu tarihteki döviz kuru üzerinden yabancı ortağa aktarımı ve bu meblağın şirket hesapları ile ilişkisinin kesilmesi gerekmektedir. Döviz cinsine çevrilen ve yabancı ortağın mal malvarlığına intikal etmesi gereken bu meblağın, fiilen dağıtılmayarak şirket bünyesinde bırakılması ve kullanılması mümkün ise de, artık kâr payı niteliğini kaybedip, ortağın hukuken talep edilebilir menkul sermaye iradı olan tutarın genel kurul tarihi itibarıyla dövize çevrilip fiilen dağıtıldığı tarihe kadar döviz olarak değerlemeye tabi tutulması, 2001 yılına ilişkin kâr dağıtım tutarını aşan ve kur farkı tahakkuk ettirilen döneme ilişkin şirket giderlerini artıran bir yöntem olup, bu yöntemle kurum kazancının aşındırılması hukuken kabul edilemez. Bu nedenle, vergi mahkemesi ısrar kararının bu hususa ilişkin hüküm fıkrasında hukuka uygunluk görülmemiştir.

    2003 yılında alınan genel kurul kararıyla bazı yönetim kurulu üyelerine ödenmesi öngörülen ücretlerin, tahakkuk ve ödeme gerçekleşmeden 2002 yılında gider kaydederek kurum kazancından haksız olarak indirildiği görüşüyle hesaplanan ve ikmalen yapılan tarhiyata konu matrah farkına gelince; 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 13’üncü maddesinde; kurumlar vergisinin, l’inci maddede yazılı mükelleflerin bir hesap döneminde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmıştır. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 38’inci maddesinde de bilanço esasında ticari kazancın tespiti tanımlanmış ve tespit esnasında Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41’inci maddeleri hükümlerine uyulacağı belirtilmiştir.

    Türk vergi sisteminde ticari kazançta elde etme tahakkuk esasına bağlanmıştır. Genel kabul görmüş tanımı ile tahakkuk esası; gelir veya giderin mahiyet ve tutar itibarıyla kesinleşmesidir. Buna göre; gelirin tahsil edilmiş veya giderlerin ödenmiş olup olmamasının, bazı özel durumlarda tahakkuk etmemiş giderlerin karşılık ayrılması suretiyle dönem kazancından indirilebilmesine imkan tanınması dışında, tahakkuk esasına etkisi olmayacaktır. 213 sayılı Yasanın 288’inci maddesinde belirtildiği üzere, karşılıkların işletmenin sahip olduğu iktisadi kıymetlerde meydana gelen ve miktarı kesin olarak saptanamayan değer azalışları ile bir zarar meydana getirmesi olasılığı bulunan riskleri karşılamak üzere hesaben ayrılan meblağlar, bu tür özel durumlardandır.

    Öte yandan, Türk Ticaret Kanununun yönetim kurulunun hak ve yükümlülükleri ile ilgili 313 ve devamı maddeleriyle de; esas sözleşmede bu yönde bir hüküm bulunması yahut genel kurul tarafından bu doğrultuda karar alınması halinde yönetim kuruluna ücret Ödenebileceği öngörülmüştür.

    Açıklanan bu durum karşısında, davacı şirketin, henüz genel kurul tarafından bu yönde bir karar verilmeksizin 31.12.2002 tarihli yevmiye kaydıyla yönetim kurulu üyelerine ücret ödemesine ilişkin 919.246.094.276 lirayı karşılık ayırmak suretiyle kurum kazancından indirdiği, Genel Kurulun, yönetim kurulu üyelerine 2002 yılı için ücret ödenmesine dair 28.8.2003 tarihinde karar aldığı dosya içeriğinden anlaşılmıştır. Genel Kurul tarafından ücret ödemesine dair karar alınmadan dolayısıyla tahakkuku gerçekleşmeden gider kaydedilen ücretler; tahakkuktan önce karşılık ayrılabilecek, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi muhtemel zararlar kapsamında da nitelendirilemeyeceğinden, bozulması istenen kararın bu hususa ilişkin hüküm fıkrası da hukuka uygun görülmemiştir.

    Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, Adana 2. Vergi Mahkemesinin 1.2.2007 günlü ve E:2007/20, K:2007/130 sayılı kararının dağıtımına karar verilen geçmiş yıl kârının değerlemeye tabi tutulmasından kaynaklanan ikmalen tarhiyata konu matrah farkına ilişkin kısmının bozulmasına oyçokluğuyla, yönetim kurulu üyelerine ödenmesi öngörülen ücretler için 2002 yılında karşılık ayrılmasından kaynaklanan ikmalen tarhiyata konu matrah farkına ilişkin kısmının bozulmasına oybirliğiyle, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 19.10.2007 gününde karar verildi.

    KARŞI OY

    Temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar, bozulması istenilen vergi mahkemesi ısrar kararının dayandığı gerekçeler ve hukuki nedenler karşısında yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmediğinden, temyiz isteminin reddi gerekeceği oyu ile karara katılmıyoruz.


    Kaynak: Danıştay Kararı, GİB, İSMMMO
    Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


    Önceki İçerikKDV Tevkifatında Bildirim Zorunluluğu ve Müteselsil Sorumluluk
    Sonraki İçerikSigorta şirketlerine kesilen tevkifatlı faturanın KDV beyannamesindeki Kodu

    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz