Ana Sayfa YAZARLAR-YENİ İstanbul Sözleşmesi ve Türk Hukukuna Etkisi

İstanbul Sözleşmesi ve Türk Hukukuna Etkisi

992
0

Av. Gül ALTUNAY
g.altunay@ozgunlaw.com


Giriş

İstanbul Sözleşmesi veya asıl adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadelede devletlerin alması gereken tedbir ve uygulaması gereken yaptırımlar yönünden yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir. Kadına yönelik şiddete dair bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşme olan bu sözleşme, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılmış olması nedeniyle kısaca “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılmaktadır. Sözleşme Ağustos 2020 itibariyle 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmış ve imzalayan ülkelerin 34’ünde yürürlüğe girmiştir. [1]

Türkiye sözleşmenin imzaya açıldığı tarih olan 11 Mayıs 2011’de imzalayarak İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ilk ülke olmuştur. Sözleşme, Türkiye’de 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Uluslararası Hukukta Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Çalışmaları

Kadına yönelik şiddet insanlığın varoluşundan bu yana süregelen bir problem olmasına rağmen uzun süre boyunca bir sorun olarak görülmemiş ve bu nedenle de devletler tarafından bir çözüm yolu arayışına gidilmemiştir. Fransız İhtilali ile dünyaya yayılan eşitlik anlayışının bir sonucu olarak cinsiyete dayalı ayrımcılığın ortadan kaldırılması adına 1791 Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ile kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması konusunda adımlar atılmıştır. Ancak “kadına yönelik şiddet” ele alınmamıştır. Yıllar içerisinde kadınlar belirli ülkelerde belirli hakları elde etmeyi başarmış olsalar da uluslararası düzeyde kadınların haklardan eşit düzeyde yararlanmaları ve yasalarda eşit haklara sahip olup ayrımcılıkların ortadan kaldırılması adına 1979 yılında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) kabul edilmiştir. Ancak bu sözleşmede de “kadına yönelik şiddet” konusunda açık bir düzenlemede bulunulmamıştır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin kabul edilen ilk belge 20 Aralık 1993 tarihli “Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge”dir. Bu bildirge oylamaya dahi sunulmaksızın kabul edilmiştir. Bildirge, hukuki bağlayıcılığa sahip olmadığı hâlde kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi açısından içerdiği ilke ve kurallarla, devletlerin iç hukuklarında düzenleme yapılması için itici güç olmuştur. [2] Bildirge CEDAW’ın etkili uygulanmasının sağlanması ve kadına yönelik şiddetin tasfiye edilmesine katkı sağlaması bakımından bir önlem olarak sunulmuştur. Bu amaçla kadına yönelik şiddetin açık ve kapsamlı bir tanımının yapılması ve kadınlara karşı her türlü şiddetin ortadan kaldırılmasını sağlamak için kullanılacak olan hakların açıkça düzenlenmesi gerekliliğine değinilmiştir. [3]

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 11 Mayıs 2011’de imzaya açılan ‘Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşme’ yani İstanbul Sözleşmesi uluslararası düzeyde kadına karşı ve aile içi şiddete karşı yaptırım gücü olan ilk sözleşmedir. Sözleşmede kadına yönelik şiddetin, kadın erkek ayrımcılığının bir sonucu olduğu vurgulanmış ve bağımsız bir denetim mekanizması kurulması için de düzenleme yapılmıştır. Sözleşme, medeni hâline bakılmaksızın tüm kadınların şiddetten korunmasını kapsamakta, mağdurların haklarını korumaya yönelik önlemlerin alınmasında cinsel kimlik, cinsel yönelim de dahil olmak üzere hiçbir ayrımcılık yapılmamasını öngörmektedir. [4]

Sözleşmenin taraf devletlerce uygulanıp uygulanmadığını izlemek üzere GREVIO adı verilen izleme mekanizması kurulmuştur. Bu mekanizmanın amacı sözleşmenin yaptırım gücünü artırmaktır.

İç Hukukumuzda Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Çalışmaları

Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Birçok batı ülkesine kıyasla radikal nitelikte reformlar yapılmış ve kadının toplum hayatında ve aile içinde erkekle eşit yere gelmesi için büyük adımlar atılmıştır. 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmış olmasının yanında, çok eşliliğin kaldırılması ve evlilik kurumlarında kadın-erkek eşitliğinin öngörülmesi gibi reformlar, kadınların yalnızca kamusal alanda eşitliği ilkesini değil aynı zamanda özel alana dair de eşitlik ve hak tanımlamalarına yönelik radikal değişikliklerdir. [5]

Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsiyete dayalı şiddet 1980’li yıllardan itibaren hükümet ve kamuoyu gündeminde yer almaya başlamıştır. Avrupa Birliği entegrasyon sürecinin kadın haklarının gelişimine katkısı çok büyüktür. Bu süreçte Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu, Anayasa ve diğer kanunlarda birçok olumlu değişiklik yapılmıştır. [6] 1985 yılında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) Türkiye tarafından onaylanmıştır. Kadına yönelik şiddetle mücadelede yapılan mevzuat değişiklikleri ve düzenlemelerin en önemlilerden biri 1998 yılında kabul edilen 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’dur.

4320 sayılı Kanun’un genel gerekçesine göre amacı, aile içi şiddetten mağdur olan kadını koruyucu yasal tedbirlerin alınmasını ve ailenin korunmasını sağlamak ve aile içerisinde gerçekleşen şiddetin yol açtığı ve açacağı zararların toplum bünyesinde derin ve kalıcı izler bırakmasına engel olmaktır. Bu amaç, 5636 Sayılı Kanun’la yapılan değişiklik sırasında gerekçede 4320 sayılı Kanun’un temel amacı aile içinde şiddeti uygulayan bireyi, ortak yaşam alanından uzaklaştırarak ve diğer birtakım tedbirleri uygulamaya koyarak aile içinde şiddeti önlemektir, biçiminde açıklanmıştır. [7]

İstanbul Sözleşmesi temel alınarak 2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kabul edilmiştir. 6284 sayılı Kanun, esas itibariyle 4320 sayılı Kanun’da düzenlenmiş olan koruma tedbirlerini içermektedir. Ancak, yeni yasa gerek şiddet mağdurlarının kapsamı açısından gerek şiddetin önlenmesi, koruma kararı verilmesi ve kurumlar arası koordinasyon kurulması açılarından ve mağdura geçici maddi yardım desteği sağlanması bakımından kapsamlı düzenlemeler içermektedir. [8]

6284 sayılı Kanun’un amacı şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi olarak belirtilmiştir. Kanunda şiddetin fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik olarak uygulanabileceğine değinilmiş olması İstanbul Sözleşmesi ile paralellik göstermekte fakat şiddetin kamusal ya da özel alanda meydana gelmiş olmasının herhangi bir fark yaratmayacağına değinilmemiş olması Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden yalnızca İstanbul Sözleşmesi’ne değil CEDAW’a da aykırılık göstermektedir. 6284 sayılı Kanun’da 4320 sayılı Kanun’dan farklı olarak koruyucu tedbirlere de yer verilmiştir.

İstanbul Sözleşmesi

Kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddetin faillerinin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılması için titizlikle hazırlanmış bir metin olan İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddete dair bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşmedir.

Türkiye, Sözleşmeyi 11 Mayıs 2011’de imzalamış ve 24 Kasım 2014’te onaylamıştır. Türkiye, sözleşmeyi imzalayan ve onaylayan ilk ülke olmuştur.

İstanbul Sözleşmesi’nin amacı sözleşmenin 1’inci maddesinde açıklanmıştır;

 a. kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;

b. kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;

c. kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak

d. kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası iş birliğini yaygınlaştırmak;

e. Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde iş birliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.

Sözleşmenin kapsamı 2’nci maddede belirtilmektedir;

1. Bu Sözleşme, aile içi şiddet de dahil olmak üzere, kadınları orantısız bir biçimde etkileyen, kadına karşı her türlü şiddet için geçerli olacaktır.

2. Taraflar bu Sözleşmeyi tüm aile içi şiddet mağdurları için uygulamaya teşvik edilir. Taraflar bu Sözleşmenin hükümlerinin uygulanmasında toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurlarına özel olarak dikkat göstereceklerdir.

3. Bu Sözleşme, barış zamanında ve silahlı çatışma durumlarında geçerli olacaktır.

Sözleşme, aile içi şiddet de dahil olmak üzere en çok kadınları etkileyen, (medeni hâline bakılmaksızın) kadınlara yönelik her türlü şiddet biçimi için geçerlidir. Sözleşme, taraf devletleri hem kamu hem de özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerinin kadınlara yönelik şiddet eylemlerinden sorumlu tutmaktadır. [9] Taraf devletler, devlet adına faaliyet gösteren devlet yetkilileri ve organları kadına yönelik şiddet eylemlerinde bulunmaktan kaçınacak ve kadına yönelik şiddet eylemlerinin önlenmesini, kovuşturulmasını, cezalandırılmasını ve tazmin edilmesini sağlamak üzere gerekli hukuki ve diğer önlemleri alacaklardır. Sözleşme, taraf devletlerin yükümlülüklerini yerine getirirken uyması gereken temel ilkeleri belirlemiştir. Bu ilkeler; toplumsal cinsiyete duyarlılık, kadınların güçlendirilmesi, kapsamlı, eşgüdümlü ve bütüncül politikalar izleme, yeterli mali ve beşeri kaynakları tahsis etme, hükümet dışı kuruluşlarla, sivil toplumla ve erkeklerle iş birliği, özel sektör ve medyayla iş birliği, araştırma, veri toplama ve bulguları paylaşma, koordinasyon birimi kurma ve azami dikkat ve özen gösterme yükümlülüğüdür.

Sözleşme, şiddetin önlenmesi konusunda adeta bir yol haritası çizmiş; farkındalığı artırma, uzmanların eğitimi, önleyici müdahale, tedavi programları, özel sektör ve medya desteğinin alınması, psikolojik ve hukuksal destek hizmetleri, sığınakların kurulması, acil yardım hatlarının açılması, çocuk tanıklar için koruma, bedensel zarar görenlere tazminat, adli yardım hizmetleri gibi konular ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. [10]

Kadınlara Yönelik Şiddetle ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Konusunda Uzmanlar Grubu (GREVIO)

Taraf devletler bağımsız uzmanlar grubu olan GREVIO tarafından izlenmekte ve denetlenmektedir. Komitedeki uzmanlar insan hakları ve cinsiyet eşitliği üzerine disiplinler arası uzmanlığı olan üyelerdir. GREVIO, toplumsal cinsiyet ve coğrafi dağılım dengesinin yanı sıra çok disiplinli uzmanlık bilgileri de göz önünde bulundurularak, en az on, en fazla on beş üyeden oluşur. GREVIO üyeleri, Taraf devletlerce gösterilen adaylar arasından Taraflar Komitesi’nce bir kez yenilenebilir. Dört yıllık görev süresi için, sözleşmeye taraf devletlerin vatandaşları arasından seçilir (m. 66/2). Sözleşme’nin taraf devletlerin bağımsız bir kuruluş tarafından incelenmesi sözleşmenin yaptırım gücünü artırmaktadır.

Sonuç

Sonuç olarak aile içi şiddeti ve kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak yalnızca hukuki alanda önlemler getirmekle mümkün değildir. Bunun için bütün ilgili kurum ve kuruluşların koordineli bir şekilde mücadelesi gerekmektedir. Devlet kurumlarının ve hükümetlerin kararlı bir tutum sergilemeleri gerekmektedir. 6284 sayılı Kanun her ne kadar önceki kanuna göre kapsamlı olsa da toplumun şu an içinde bulunduğu durumdan da anlaşılacağı üzere yeterli olmamaktadır. Bunun temel sebebi gerek toplumda gerek kamu kurum ve kuruluşlarında yasanın uygulanması bakımından gerekli altyapının oluşturulamamış olmasıdır.

İstanbul Sözleşmesi temeline oturtulmuş olan 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” İstanbul Sözleşmesi’nin yok sayılması durumda herhangi bir değişikliğe uğrayıp uğramayacağına dair bir açıklama yapılmamış olup zaten hâlihazırda mevcut yasanın ve yaptırımların güçlendirilmesi gerektiği açıktır. Aile içi şiddetle ve kadına yönelik şiddetle etkin mücadele, ancak başvuruları alan ve yasayı uygulayan her kurumda ‘şiddetin önlenmesi ve 6284 sayılı Kanun konusunda’ hizmet içi eğitim verilmesi, kurumlar arası koordinasyonun sağlanması ve kadına yönelik şiddete ve aile içi şiddete son verme çalışmalarının kararlı bir devlet politikasıyla sürdürülmesi ile olacaktır.

Av. M. Gül Altunay

 

Kaynakça:

1. Chart of Signatures and Ratifications of Treaty 210 – Avrupa Konseyi

2. Nazan Moroğlu – Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi

3. Ezgi Ergüneş Duran – İstanbul Sözleşmesi’nin İç Hukuk Bakımından İncelenmesi ve Sözleşme’nin Uygulanmasında Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün Rolü (Uzmanlık Tezi)

4. Nazan Moroğlu – Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi

5. Dilek Karal, Elvan Aydemir – Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet

6. Dilek Karal, Elvan Aydemir – Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet

7. Eray Karınca – Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle İlgili Ulusal ve Uluslararası Yasal Düzenlemeler

8. Nazan Moroğlu – Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi

9. Prof. Dr. Kadriye Bakırcı – İstanbul Sözleşmesi

10. Nazan Moroğlu – Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi

İstanbul Sözleşmesi 2011

Arif Barış Özbilen, Mualla Buket Soygüt Arslan – 6284 sayılı “Ailenin  Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”un Değelendirilmesi

Ülker Şener – 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Ne Getiriyor?

Nisan Kuyucu – İstanbul Sözleşmesi Nedir?

Gizem Özkan – Kadına Yönelik Şiddet – Aile İçi Şiddet ve Konuya İlişkin Uluslararası Metinler Üzerine Bir İnceleme

Av. Aydeniz Alisbah Tuskan – Uluslararası Belgelerde Kadının İnsan Hakları ve Türk Hukukuna Yansımaları

Nuran Koyuncu, Tuğba Bayraktar – Geçmişten Günümüze Türk Hukukunda Kadının Hukuki Statüsü

Emirhan Akman – İstanbul Sözleşmesi Bağlamında Devletin Kadın Politikaları (Yüksek Lisans Tezi)


Kaynak: Av. Gül ALTUNAY – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


Önceki İçerikŞahıs firması sahibi vefat ederse gelir vergisi beyannamesi ne kadar süre içinde verilmelidir?
Sonraki İçerikTahakkuk esası nedir? Dönemsellik İlkesi nedir?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz